Paylaş
Geçtiğimiz pazartesi gecesi Kanal D'nin düzenlediği ‘‘Miss Turkey 98’’ güzellik yarışması vardı...
Ben yarışmayı televizyondan değil, bizim Erman Hoca'nın deyimiyle ‘‘çıplak gözle’’ yerinde izledim... Yani pozisyonlara yakındım...
Yarışma bildiğiniz gibi Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre Sarayı'nda yapıldı...
Yirmi genç kız sahne gerisinde yarışma heyecanı çekerken, aslında dışarıda, davetli hanımlar arasındaki güzellik yarışması belki içerdekilerden bile daha çekişmeli geçti...
Yarışma finalistleri genç kızların hepsi birbirinden güzeldi... Bu da yarışmanın kalitesini artırdı...
Dekor, giysi, müzik, sahne trafiği, her şey çok iyi ayarlanmış, hepsine çok özenilmişti...
Ayrıca, ilk kez bir güzellik yarışmasında yarışmacılara, ‘‘Otomobil lastiği olsanız, kendinize kaç hava bastırırdınız?..’’ tipi abuk sorular sorulmadı... Bu 20 güzel dışında gecenin bir başka güzeli (!) ise bence M.Ali Erbil'di... (Bakınız karikatür)
Sahne sempatisi, doğaçlama esprileri dozunu çok iyi ayarladığı fırlamalığı ile olağanüstüydü...
Beyaz'ı ilk kez sahnede seyrettim... TV'deki gibi gene çok sempatik ve çok iyiydi... Zira insan ‘‘R’’leri televizyonda nasıl söyleyemiyorsa, sahnede de söyleyemiyor... Fark etmiyor...
Uzun sözün kısası, yılın güzellik sezonunu bu yarışmayla açtık... Bakalım arkadan neler gelecek, bu yıl rekolte nasıl olacak?..
KANTARIN TOPUZU
Pazar geceleri, televizyonların spor geceleri... Hemen her kanalda, haftanın maçlarının yorumlandığı, ahkamların kesildiği, hakemlerin tek ayak üstüne cezaya konduğu, futbol üstü hafif geyik muhabbetlerinin yapıldığı spor, daha doğrusu futbol programları var...
Ben becerebildiğim kadarıyla ara ara hepsini izlemeye çalışıyorum...
Bazıları, tartışmaları, röportajlarıyla izleyene keyif veriyor... Bazı programlar, otoritelikleri kendilerinden menkul aynı futbol lafazanlarını sürekli ekrana getirerek iç bayıyor... Ama sonuçta pazar geceleri çoğumuzu ekran başına çakan bu futbol muhabbeti öyle ya da böyle sürüyor...
Tabii bu arada, bu programlarda gayet tarafsız (!) bir şekilde hafiften takım kayırmalar falan da gırla gidiyor...
Ama geçtiğimiz pazar gecesi bir program seyrettim... Ben bugüne dek bir spor programında, program yapımcılarının bir takımın böylesine avukatlığını yaptıklarını daha önce ne gördüm, ne de duydum...
Program Kanal 6'daki ‘‘Kronometre’’ programı... Ender Asman sunuyor... Gazeteci Ayhan Akbin de bu programda sürekli olarak müdahil avukat, pardon, müdahil yorumcu görevi yapıyor...
Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta Galatasaray-Şekerspor maçında hakem Ünsal Çimen, Şekerspor lehine vermesi gereken penaltıyı önce ıkına sıkına verdi... Ve Çimen, penaltıyı yapan Galatasaray kalecisi Mehmet'i oyundan atması gerekirken, kafayı çimenlere gömüp durumu es geçti...
İşte geçen gece ‘‘Kronometre’’ programında bu konu konuşuluyordu... Bu arada telefonla programa Şekerspor Teknik Direktörü Celal Kıbrızlı katıldı...
Şekerspor maçı kaybetmişti... Ama Kıbrızlı'nın isyanı, öylesi bir haksızlığın nasıl böyle göz göre göre yapılabildiğine ilişkin idi... Ayrıca kalecinin atılması gerektiği poziyonda Şekerspor 2-1 önde oluyordu...
Şimdi de gelelim programın yorumcusu, aslında benim ilke sahibi bir arkadaş olarak tanıdığım Ayhan Akbin'in Şekerspor teknik direktörüne cevabına:
‘‘Yahu kardeşim, Galatasaray şampiyonluğa oynayan bir takım... Maça zaten sizi yenmek için çıkmıştı ve yenecekti... Hakem hata yapmış olabilir... Ama, bu zaten sonucu değiştirmezdi... Ayrıca sen Galatasaray'ı suçluyor gibi konuşuyorsun... Hakem hata yapmışsa, bunda Galatasaray'ın ne suçu var ki?.. Ayrıca bu pozisyonun ne önemi var, Galatasaray sizi zaten yenecekti, yenmeye kararlıydı... Zaten sen de biliyorsun ki, sizin takım çok zayıf...’’
Nasıl tarafsız program yorumcusu ama?..
Biz akıllılar böyle olunca, akılsızımız da maçlara dönerci ustası gibi döner bıçağıyla geliyor... Kader utansın...
YENİ KABLO
Telekom, Kablolu TV konusunda yeni bir uygulamaya geçme aşamasında...
Tüm Kablolu TV abonelerine geldi mi bilmiyorum ama, bu konuda abonelerine formlar yolluyor, hangi kanalın ne kadar izlendiğini saptamak için anketler yapıyor...
Edindiğimiz bilgiye göre Telekom artık daha çok kanallı bir sisteme geçecek... Örneğin şu anki abonelerine, verdikleri para karşılığı 20 kanallı bir paket programı satacak... Geri kalan kanalları ise fraksiyonlara ayırıp, dileyenlere butik program olarak decoderle pazarlayacak...
Şimdi burada Telekom ‘‘En hakçası bu... İsteyen, izlemek istediği programı seçip onun parasını versin, onu izlesin’’ falan gibi bir havaya giriyor ama, kazın ayağı sanırım pek öyle değil...
Çünkü genelde insanların bütçeleri Kablolu Yayın'ın ancak o 20'lik paket programlarını alabilecek güçte...
O ‘‘20'lik’’ pakette ne olacağı ise zaten işin özünü oluşturuyor...
Kablolu Yayın o 20 kanala, o bildiğimiz, hatunların popo sallayan kliplerinin olduğu kanalları doldurur, seyredilecek kanalları decoderli ‘‘pay TV’’ye alırsa, işte o zaman cinayet çıkar... Benden söylemesi.
Paylaş