Paylaş
KİMİ hayatlar, iz bırakmanın çok daha ötesine geçer, çığır açar, önder olurlar. “İlk” oldukları için tüm zorlukları göğüsler, kendilerinden sonra gelenlerin yolunu hazırlar, kitleleri arkalarından gelmeye ikna ederler. Bir devrim olur yaptıkları. Sadun Boro, işte bizim için o önderdir.
Sadun Boro’nun, eşi Oda Boro ile 1965’te başlayıp 1968’de tamamladığı dünya turudur Türk insanına, “Aaa deniz diye bir şey varmış ve yelkenle dünya bile gezilebilirmiş” dedirten. Pupa Yelken’i okuyup denize açılan, tekne sahibi olan ve hatta dünya turu yapan kaç kişinin olduğunu tespit etmek mümkün değil. Tamam, dünya turu yapanları ayıralım elbette. Ama Sadun Ağabeyin yazdıklarını okuduktan sonra denizle haşır neşir olan, bir şekilde küçük büyük tekne alıp, öyle ya da böyle denizle iç içe yaşamaya başlayan kim bilir kaç bin insan vardır.
Hem, “önder” olmak öyle kolay iş değil ki. Gönül kazanmak gerek, inanılmak gerek. Osman Atasoy’un “Uzaklar / Atasoylar’ın Dünya Seyahati” adlı kitabın şurası, her okuduğumda ya da hatırladığımda, yüreğime dokunur:
“Karıncaların yaptığı bir metrelik toprak kuleler arasından Aborijinler’in mağarasına yürürken Yalmar Sadun Boro’yla ilgili bir anısını anlattı. Sadun Boro’yu dünya turundan sonra çıktığı Amerika seyahati sırasında Karayipler’de tanımış. Yıllar sonra teknesiyle Türkiye’ye gelmiş. Datça sahillerinde karşılaştığı ilk kişiye, bir balıkçıya, Sadun Boro’yu tanıyıp tanımadığını sormuş. Balıkçının söylediklerini aktarırken ikimiz de duygulandık. Balıkçı Yalmar’a, Nasıl tanımam Sadun Boro’yu?’ diye cevap vermiş. ‘Biz karada Atatürk’ün, denizde Sadun Boro’nun izinden gideriz!..’” (Uzaklar, Atasoylar’ın Dünya Seyahati- Osman Atasoy, Naviga Yay. No:1, 1. Baskı, İstanbul, Ağustos 2004, s.:359)
İşte böyle bir şey...
HEP GÜLÜMSEYEN BİR DİL
Bu kadar çok takipçisi olmasının, “ilk” olmak dışında bir nedeni daha vardır. Sadun Boro’nun dili. Fark etmişsinizdir mutlaka siz de. Sadun Ağabey Pupa Yelken’de, Kısmet’le yaptığı dünya turunu şekerli anlatır. Hiç göremezsiniz, “Motor burnumuzdan getirdi”, “Tuvaletimiz bile yok, konforumuz çok düşük” gibi lafları kitapta. Hep güzelliklerden, hoşluklardan, keyiflerden söz eder Sadun Ağabey. Tuvalet demişken altını çizmek gerek. Bugünün tekne sahipleri, vakumlu mu olsun, elektrikli mi, yoksa elle pompalamaya devam mı etsek gibi “dertler” içindeyken, Türk bayağıyla dünya turu yapan ilk tekne olan Kısmet’in tuvaleti yoktu! Ben bunu Sadun Ağabey’e bir sohbetimizde sorduğumda, o anda bile şikâyet belirten tek laf etmemiş, “Ne olacak, emekli memur, ne yer, ne s..ar!” diye tevazu dolu bir espri patlatmıştı.
Ruhu şâd olsun!
Ölümünün ardından hazırladığım kronolojinin kısaltılmış bir kopyasını burada Hürriyet okurları ile de paylaşmak isterim.
SADUN BORO KRONOLOJİSİ
1928, 1 Kasım İstanbul’da dünyaya geldi.
1935, 7 Aralık Oda Boro, bugün Polonya sınırları içindeki Stettin’de dünyaya geldi. (Lehçe: Szczecin)
1941 “Bobstil” adlı, tamamen kendisine ait ilk kayığını aldı.
1945 Ayvansaray yapımı kabayole “Dilnişin” denize indi.
1948 Galatasaray’dan mezun oldu. İngiltere Manchester Üniversitesi’ne tekstil Mühendisliği okumaya gitti. 1952’de mezun oldu.
1952 Temmuz – Aralık “Ling” adlı tekne ile (Colin Sullivan) İngiltere’den Barbados’a
1952 Barbados’tan ayrılırken, “Bu sulara bir gün gönderinde ay yıldızlı kendi bayrağım dalgalanan kendi kotramla geleceğim” diyerek ahdetti.
1957 Temmuz – Eylül “Mimi” adlı tekne ile (Colin Sullivan) İngiltere’den Tanca’ya
1958 Oda Boro ile tanıştılar.
1962 Tarsus’ta bir tekstil fabrikasında çalışmaya başladı.
1963 Kısmet, Salacak’ta Athar Beşpınar’ın atölyesinde kızağa kondu.
1964, 24 Şubat Oda Boro ile evlenirler.
Nikâh ilanı:
Daha 36’ncı sonbaharında, iki başlı, dört ayaklı olmaya nihayet rıza gösteren Sadun Boro’nun Kadıköy Evlendirme Dairesi’nde 24 Şubat Pazartesi günü saat 16.30’da yapılacak hazin nikâh törenine cümle eş ve dindaşları davet olunur. Not: Vasiyeti üzerine çelenk yerine kotra malzemesi yollanması vaciptir.”
1964, 17 Temmuz Kısmet Salacak’ta denize indi
1965, 22 Ağustos Dünya seyahati başlangıcı, Caddebostan.
1965 Aralık Henüz dört aylık olan kedi Miço, Kanarya Adaları’nda Kısmet’e tayfa olur.
1966 Ocak Kısmet ilk kez, Sadun Boro ise 1952’de kendisine verdiği sözünü yerine getirmiş olarak yeniden Barbados’ta.
1968 Mayıs Kısmet yeniden Türkiye’de.
1969 Mart, Kızları Kısmet Deniz Boro dünyaya geldi.
1969 Pupa Yelken’in ilk baskısı.
1976 Emekliye ayrıldı
1977 Temmuz Oda, Deniz Boro ve Miço ile birlikte Atlantik geçişi, Karayipler ve ABD seyahatinin başlangıcı; Fenerbahçe.
1979 Eylül Kısmet’in yurda dönüşü
1980 Bodrum’a taşınırlar.
1989 Kısmet’le Türkiye’nin Karadeniz kıyıları seyahati
1990 Kısmet’le Türkiye’nin Akdeniz kıyıları seyahati
1991 Kısmet’le İyon Denizi seyahati
1992 Bir arkadaşının 33 metrelik teknesiyle ile Atlantik geçişi
1993 Cote d’Or teknesi ile Hollanda’dan Marmaris’e
1994 Kısmet’le Ege Denizi Yunan Adaları seyahati
1995, 28 Ekim Denizkızı heykeli Okluk Koyu girişindeki yerine yerleştirildi.
(Sanatçı: Tankut Öktem)
Sadun Boro, heykelin kaidesine şunu yazdırdı: “Bu denizkızı, düşlerini süsleyen cennete erişebilmek için, nice engin denizler, ufuklar aştı. Kıtalar, adalar dolaştı. Ta ki Gökova’ya ulaşana kadar.”
2000 Vira Demir’in ilk baskısı.
2001, Mayıs- Ağustos 11 metrelik Yosun ile Pasifik seyahati. (Eralp Akkayonlu)
2003 Kısmet’le Adriyatik seyahati
2004 Eylül “Bir Hayalin Peşinde” adlı kitabının ilk baskısı
2006 Mayıs “Kısmet’in Dümen Suyunda” adlı kitabının ilk baskısı
2007 Nisan “Yeni Dünya’ya Fora Yelken” adlı kitabının ilk baskısı.
2009 Katamaran Sohbahar’ı aldı.
2010 Temmuz Kısmet, RMK Tuzla tesislerine yenilenmek ve müzede sergilenmek üzere yola çıktı.
2012 Aralık Kısmet, Rahmi M.Koç Müzesi’nde sergilenmeye başladı.
2015, 5 Haziran Sonsuzluğa yelken açtı.
BÜYÜK ŞAİR NAZIM HİKMET (1902-1963)
Ömrü boyunca vatan hasreti çekti. Kadınlar sevdi. Kadınlar da onu. Yüreğinin her teli ayrı bir şiir oldu diyebilirsek, bin bir teli vardı yüreğinin, hepsini de bize sundu.
Bugün buraya seçtiğim şiirin denizle bir ilgisi yok. Bu sayfada andığımız her iki isme de bir gönderme var dersek daha doğru olur. Hem, içinde sevda varsa ve deniz de bir sevda işiyse, şart mı içinde deniz lafı geçmesi?
Ruhu şâd olsun.
TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
Yani yürekte.
Mesela bir barikatta dövüşerek
Mesela kuzey kutbuna keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu
Ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahir’liğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Nazım Hikmet RAN
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
TERLEMEYE HAZIR OLUN
Rüzgâr pek kararlı değil bu hafta sonu. Genelde kuzeyli ama zayıf olduğu için dönüp duracak. Bugün (Cuma), daha çok kıyı bölgelerde karanın ısınması ile oluşan deniz meltemini yani imbatı hissedeceğiz. Çok güçlü değil ama Güneş’in iyi göründüğü zamanlarda kara da iyi ısınır ve üzerine denizden çektiği havanın hızını artırabilir, unutmayalım. Cumartesi (yarın) ise o zayıf hava daha da zayıflayacak, böyle olunca da biz hayli ısınacak ve terleyeceğiz. Hele Marmara’nın batısı ve Ege’ye yakın tarafları bu cumartesi 40 dereceleri bulabilir, biz de oralara yaklaşabiliriz. Zorunlu olmadıkça sokaklarda gezinmenin sakıncalı olabileceğini hatırlamak iyi sonuçlara vesile olabilir. Pazar günü ise imdada kuzeyli havalar gelip bizi biraz yelleyecek ve nispeten ferahlayacağız. Hatta her zamanki gibi Bandırma ve Karacabey dolayları, göğsünü bağrını rüzgâra açıp rahatlamak isteyenleri coşkuyla ağırlayacak. Tüm denizcilere selamet, tüm okurlara bol keyifler dilerim. #tayfuntimocin
Paylaş