Paylaş
Televizyonlarda, radyolarda hava tahminlerini takip ederken mutlaka duymuşsunuzdur: “Yarın Marmara’da rüzgâr kuzey yönlerden 3 ila 5 kuvvetinde esecek” benzeri cümleler kurulur. Bu rüzgâr tahminlerinde kullanılan ‘kuvvet’ nedir? Birimi nedir, neye göredir? Bu kuvvet denen şeyi ortaya adam adamın Adana’nın Yumurtalık ilçesiyle nasıl bir ilişkisi var?
MEZHEP SAVAŞINDAN BİLİME
Efendim, biliyorsunuz mezhep çatışmaları Hıristiyanlık içinde de çokça oldu ve hatta dünyadaki tüm diğer din ve mezheplerin ötesinde, çok daha kanlı geçti. Bizim coğrafyamızda genellikle Alevilik-Sünnilik çatışmasını ‘kardeş kavgası’ olarak nitelemeye alışkınızdır ama Avrupa’nın göbeğinde de asırlarca bu kardeş kavgası, bizim bu tarafa oranla çok daha fazla can aldı. On altıncı yüzyılda, Fransa’da fena patlak veren Katolik-Protestan (Huguenot) kavgası, 1562-1598 arasında yaklaşık 8 milyon insanın canına mal oldu. 8 milyon! Aynı Tanrıya ve peygambere inanan insanların detaylar yüzünden birbirlerini boğazlaması ne yazık ki insanlığın geçmişinin kara bir lekesi.
ORTAOKUL TERK
İşte Fransa’daki bu korkunç kavga ve terör ortamından kaçan pek çok aile var. Başka ülkelere sığınmışlar. Bunlardan biri de bizim olayın kahramanının ailesi. Protestan oldukları için canlarını kurtarmak istemişler ve İngiltere’ye gitmişler. Önce Londra’ya yerleşmişler ama hayat şartları, Protestan bir din adamı olan Daniel Augustus Beaufort’u, ailesiyle birlikte İrlanda’ya taşınmaya zorlamış. Ailenin 7 çocuğu olmuş. İkisi erkek beşi kız. Bu iki erkekten 27 Mayıs 1774’te doğanının adını Francis koymuşlar. Francis, daha küçücükken bilime merak salmış, geceleri gökyüzüne bakıp yıldızları seyretmiş, gök cisimlerinin hareketlerine hayran kalmış. Francis daha 13 yaşındayken Dublin’deki Ordu ve Denizcilik Akademisi’ne girmiş. Burada, birkaç ay Trinity Koleji’nde astronomi derslerini takip etmiş. Ama bütün eğitim hayatı bununla sınırlı kalmış ve çocuk, Dublin’e vardıktan bir yıl sonra İngiliz Donanması’nda acemi tayfa olarak denize açılmış. Bugün biz böyle durumlara ‘ortaokul terk’ diyoruz.
KİŞİSEL GELİŞİM BÖYLE OLUR
Francis, Uzakdoğu seyahatinden sonra asteğmen olmuş. Batı Akdeniz’e gidip antik yerleşim kalıntılarını görünce hayran kalmış, ayrı bir tutkusu daha gelişmiş. Bir yandan da sürekli okuyor, kendi kendisini yetiştirip geliştiriyor, astronomi ve denizcilik konularında durmadan kendisini eğitiyormuş. Kitaplardan elbette. Edebiyata da meraklı ama yerimiz dar, kütüphanesini burada sayıp dökmeyelim.
TÜRKİYE GÖREVİ
22 yaşına geldiğinde teğmenliğe terfi eden Francis, 1799’da, (daha sonra Atina’dan pek çok tarihî eseri İngiltere’ye götürecek olan) İngiltere Büyükelçisi Lord Elgin’i İstanbul’a getiren geminin ikinci kaptanı olmuş. İstanbul yolunda Batı Anadolu kıyılarında, daha önce gördüklerinden de güzel tarihî yerlerle karşılaşınca hayranlık duymuş. 1800’de Akdeniz’de bir İspanyol gemisiyle yaşadıkları çatışmada yaralanmış, eve dönmüş, ikramiye almış, ikramiye aldığı için de emekli maaşı kesilmiş. Haksızlık karşısında epey bir uğraştıktan sonra donanmaya geri dönmüş. Yeni görevlerle Ümit Burnu’nu geçmiş, Hindistan’a gitmiş, oradan Güney Amerika dolaylarında hidrografik ölçümler yapmakla görevlendirilmiş, Hint ve Çin denizlerine gitmiş. Bu gezileri sırasında Francis Beaufort’un dikkatini çeken bir şey olmuş. ‘Rüzgâr ne kadar eserse deniz neye benzer?’ sorusuna yanıt aramış. Ve ne yazık ki her coğrafyada farklı tabirler ve terimler kullanıldığını fark etmiş. Bu işi standart hale getirmek istemiş ve bu konuda çalışmaya başlamış. Fakat bu sırada İngiliz Amiralliği yeni bir görev vermiş: Anadolu’nun güney kıyılarının bir haritası yok. Oraya gidecek ve Türkiye’nin Akdeniz kıyılarının detaylı haritasını çıkartacaksın!
Patagonya’da kumsalda dinlenmeye ve bakıma alınan HMS BEagle. Kaptanı Fitzroy ve değerli yolcusu Charles Darwin ile birlikte dünya seyahatini 1831-1836 arasında başarıyla tamamladı.
ANADOLU KIYILARINDA
Mayıs 1810’da, Danimarka’dan ele geçirilmiş Frederikssteen firkateyninin komutanı olarak atanmış, 1811’de de gelmiş bizim buralara. Haritalarını yapmış, notlarını almış ve aldığı notları daha sonradan kitap haline getirmiş. Karamania adlı kitap ne mutlu ki Türkçemizde de var. Bodrum dolaylarından başlayıp İskenderun’a kadar gidecekler, oradan aşağı Suriye kıyılarına ineceklermiş ama kısmet olmamış. Tüm kıyı boyunca kendilerine yardımcı olan Türk insanının dostluğunu hisseden Beaufort ve adamları, Yumurtalık dolaylarında, (bölgedeki antik kent Aegae’den türemiş Ayas adıyla anılırmış) yobaz bir ihtiyarın kışkırtması ile saldırıya uğramış. Gelin burasını Beaufort’un kendi sözleriyle duyalım:.
DEFOL KÂFİR!
“Haziran ayının 20’sinde, aletleri küçük bir koydan Ayas’ın batısına götürmek için yüklerken, sandala doğru ilerleyen birtakım silahlı Türkler gördük; ama Türkler her zaman silah taşıdıklarından, bu grubun da meraktan başka bir niyet beslediğini sanmamız için bir neden yoktu. Öyle ki, subaylardan bazıları o sırada köylülerin eşliğinde çevreye dağılmıştı; bu köylülerden kimi, bir saat kadar önce, kule üzerindeki yazıtları ve başka yerleri bana gösterirlerken en iyi niyetli çalışkanlıklarını sergilemişler; bir önceki akşam, su taşıyan teknelerimize karşı davranışları da hiçbir güvensizliğe yol açmamıştı. Her nasılsa adamlar yaklaşırken onlarla hararetli biçimde konuşmakta olan bir derviş göze çarptı; onun çılgınca el, kol hareketleri, durmadan tekrarlanan ‘Defol’, ‘Kâfir’ haykırışları ile diğer saldırgan deyişler, niyetlerinin düşmanlığından daha fazla kuşku duymaya yer bırakmadı. Tercüman, subaylar ile gitmiş, benim dostça sözcük ve işaretlerden ibaret tüm küçük haznem ise onları yatıştırmaktan çok sinirlendirmişe benziyordu. Bu nedenle oradan çekip gitmek bir kavgayı önlemenin en olası yolu görünüyordu; kayık da hazır olduğundan, sessizce palamarı çözdük. Kalabalık şimdi tüfeklerini doğrultmaya başlamıştı; sesleri daha kulak tırmalayıcı olarak yükseliyordu; derken yaşlı yobaz tarafından kışkırtılmış olarak ileri fırladılar. Kayık henüz koydan dışarı çıkmamıştı ve adamlar daha dıştaki noktalara ulaşmayı başarırlarsa geri çekiliş yolumuz kesilmiş olacaktı; bu nedenle, onların ilerleyişini denetim altına almanın tam zamanıydı -av tüfeğimin beklenmedik görünüşü, bir an için, bu etkiyi sağladı- ancak, tekrar yaklaşmaya kalkıştıklarında, başları üzerinden havaya ateş açtım. Bu önlem bizi kurtardı. O anda durdular -çoğu kendini yere attı, korkak derviş oradan kaçtı- kayığın başını çevirmeye yetecek zamanı bulmuş ve kayalıklardan neredeyse sıyrılmıştık ki hepsinden daha kararlı bir külhanbeyi bir kayaya doğru ileri fırladı; orası kendisini siperleyip, kasıtlı nişan almasına yaradı. Attığı kurşun, kasığıma yakın girdi ve eğri bir yol alarak kalça eklemindeki uyluk kemiğinin başını parçaladı. (…..) Ben kan kaybından bayılmadan önce, karada dağılmış olan subayları kurtarması ve kalenin doğusuna doğru bir yerde onları bekleyen küçük kayığı koruması için filikayı geri göndermenin hoşnutluğuna kavuştum; ancak filika oraya varmadan önce, hem personel kayıklarının asteğmeni hem de olağanüstü iyi bir genç olan Mr. Olphert, aynı katiller çetesine kurban gitmişti!” (Karamania, F.Beaufort, Çeviren: Ali Neyzi – Doğan Türker, Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enst. 2002)
VE DAİRE BAŞKANI
Bu yobazlar her daim güzel toplumumuzun virüsü olmuş işte! Üzerinde çok durmaya gerek yok. Beaufort, Malta’da geçirdiği epey zorlu ve acılı bir tedavi sürecinden sonra iyileşip vatanına dönmüş. Mükemmel bir haritacı, kendisini yetiştiren bir astronom, eşsiz bir navigatör (seyir uzmanı) olduğu için, Kraliyet astronomi Derneği üyesi seçilmiş ama bu çevresindekilere yetmemiş olacak ki, herkesin emekliye ayrıldığı bir yaşta, 55 yaşında Kraliyet Donanması Hidrografi Dairesi Başkanlığı’na atanmış. Bugün bu dairenin bizdeki karşılığı, Türk Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Seyir, Hidrogarfi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’dır.
BİN DÖRT YÜZ KIRK ALTI HARİTA!
Francis Beaufort, öyle atak, öyle üretken, öyle verimli çalışmış ki yılda elli-altmış kusursuz harita üretmiş o daire. Bu görevi 25 yıl yürüten Beaufort, görev süresi boyunca 1446 harita yayınlamış. Ve ister inanın ister inanmayın, 1829’da başlayan bu süreçte hazırlanmış haritalar bugün halen kullanılmakta. Dünyanın en saygın ve güvenilir haritalarının ilk sıralarındadır artık Admiralty Charts. Ve bugün o haritalardan yeni baskılarından birinin altında Francis Beaufort adına rastlamak çok kolaydır. (Bizim Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’nın haritaları da mükemmeldir ama onu başka bir yazıda anlatacağız.)
ÖNEMLİ KONUK
Bu süre içinde, yarım kalan rüzgâr gücü ölçeği çalışmasını da tamamlamış Francis Bey. Beaufort Rüzgâr Skalasını ilk test eden de kim olmuş dersiniz? Kaptan FitzRoy! ‘O da kim birader?’ dediğinizi biliyorum. Hemen yanıtlıyorum: FitzRoy, HMS Beagle adlı geminin kaptanı. Daha doğrusu geminin ikinci dünya turunun kaptanı. 1831-1836 yılları arasında dünyayı dolaşmış bu geminin görevi, hidrografik ve astronomik ölçümler, bilimsel araştırmalar yapmak. İşte bu seyahatte Beaufort’un rüzgâr skalası ilk kez test ediliyor ve doğrulanıyor. İyi de ne diye ben bunu size çok önemli bir şeymiş gibi söyledim? Öyle söyledim çünkü geminin, ismini çok iyi bildiğimiz, seveni kadar sevmeyeni de bol olan çok önemli bir yolcusu var da ondan: Charles Darwin! Evet, meşhur evrim teorisini geliştiren, ünlü bilim insanı Darwin. Darwin, FitzRoy ve Beaufort arkadaşlar. Seyahat öncesi birkaç kez buluşuyorlar ve Francis Beaufort onlara, Daire Başkanı sıfatıyla pek çok emir veriyor ölçüm ve testlerle ilgili. Sadece 27,5 metre uzunluğa ve 7,5 metre genişliğe sahip HMS Beagle adlı geminin, sadece Darwin’in geliştirdiği bilgilere değil, bugün kullandığımız rüzgâr gücü ölçeğine ve daha pek çok başka denizcilik bilgisine yüksek hizmeti var. O nedenle önemliydi dostlar. (Rüzgâr skalasını da elbette sayfaya alıyorum. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün internet sitesindekini paylaşıyorum ki garantili olsun.)
SAYGI SUNMALI
İşte böyle sevgili dostlar. Ortaokul terk bir adamın, kişisel heves ve azimle neler başarabileceğinin çok güzel bir öyküsüdür bu. 13 yaşına kadar okula git, sonra bütün dünyanın kullandığı sistemler geliştir, denizin bir yerine adın verilsin (Kuzey Buz Denizi’nin yanında Beaufort Denizi vardır) ve kasığında Türk kurşunu ile yaptığın haritalar, 160 yıl sonra süre sonra halen kullanımda olsun. Eh, şapka çıkartılmaz da ne yapılır? Ben çıkarttım, sizi de davet ediyorum. Kalın sağlıcakla.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
YAĞIŞ VE SERİN HAVA GELİYOR
Gökyüzü bizim hafta sonu tatiline çıktığımız bilmiyor elbette. Onun için her gün aynı. Çoğu hafta sonunda bize güzel ortamlar sağladığı açık ama bu sefer kaçış yok, ıslanacağız. Hem de sanırım iyi ıslanacağız. Cumartesi sabahtan Marmara’nın batısından başlayıp öğleye doğru doğusunu da içine alacak şekilde genişleyecek gibi görünüyor. Rüzgâr yağış anında lodostan kuvvetli esecek sanki. Yani gezip tozmak için olduğu kadar denizcilik için de sevimsiz bir hava diyebiliriz. Haliyle yağınca serinleyeceğiz. Bir süredir egemen olan yaz saltanatı da bitiyor görünüyor. Tabii bir anda donacağımızı sanmıyorum ama serinlemek kaçınılmaz. Yani, şemsiye ve yağmurluklar alesta. Keyfiniz daim olsun.
Paylaş