Paylaş
Haitililer Kolomb’u çiçeklerle karşılıyor ama gelecekleri çok karanlık.
Zaman zaman karşılaştığım bir soru var: “Keşiflerin ardındaki motivasyon nedir?” Bu soru bana sorulduğunda, belki bir erkek refleksidir tam bilemiyorum ama hemen karşı bir soruyla cevap veriyorum: Keşiflerin ardında bir motivasyon olduğunu kim söyledi ki?
Elbette o kadar da boş bir iş değildi, abartıyorum. Ama zannediyoruz ki, insanlar öylece uslu uslu oturuyorlardı, sonra birden bir motive olasıları geldi ve aniden, ‘Haydi kalkın keşfe çıkıyoruz!’ deyip yola koyuldular. Biz de bu gizemli motivasyonun/sebebin peşine düşüp, “Neydi acaba onları yollara revan eyleyen?” diye düşünüp duruyoruz.
NEDENLER VE SONUÇLAR
Bu mudur keşiflerin ardındaki motivasyon. Değildir.
Keşiflerin ardındakileri, 18 Ekim’de bu köşede çıkan ‘Keşiflerin İstanbul’un fethiyle hiçbir ilgisi yok’ başlıklı yazımda özetle ele almıştım. Bugün ‘keşif’ kavramı üzerinde sohbet edeceğiz biraz. Çünkü konu biraz gölgede kalmış görünüyor. Gölgede kalan her şey gibi bunun da içinde tam olarak ne var, ne yok, görebildiklerimiz ne ifade ediyor, anlamak zor.
Keşif kavramına balıklama dalmadan önce ‘motivasyon’ konusuna dönelim. Keşiflerin ardındaki motivasyonu arayanların zihninde alışılmış neden-sonuç ilişkileri var. Elbette her şeyin sebebi var ama bu sebep ya da sebepler, sandığımız gibi olmayabilir. Şunu demek istiyorum: Lisedeki tarih eğitimimizi hatırlayalım. Konu falanca savaşı olsun. Falanca savaşının nedenleri, falanca savaşının sonuçları diye maddeler halinde yazılırdı kitapta, biz de bunları ezberlerdik. Ama bir savaş tek başına hiçbir şey ifade etmez ve onu yanına kalın siyah yuvarlak konmuş birkaç satırdan çok daha fazla ve derindir onu yaratan nedenler.
DOĞAL BİR SÜREÇ
Asırlar sürmüş keşiflerin sebeplerini üç dört maddede açıklama isteği nedendir peki? Açıkça, keşifler bir süreçti. Acıkıp yemek yemek ya da yorulup uyumak kadar doğal bir süreçti hem de. İnsan, yeryüzünde var olduğundan bu yana zaten bir keşif halindeydi. Boşuna mı göç edip durduk oradan oraya?.. Kavimlerin göçlerinden bahsediyorum. Asya steplerinde gezen kavimlerin donmuş Bering Boğazı’ndan geçerek bugün Amerika adını verdiğimiz kıtaya göç edip orada binlerce yıl içinde Kuzey Amerika’nın ‘kızılderili’ halkını oluşturmasını nasıl açıklarız? ‘Asya’da yiyecek bitti de onun için gittiler’ diye basit ve uyduruk bir nedeni olabilir mi bu büyük hareketin?
AMANIN TARÇIN BİTMİŞ!
Hindistan’a giden yolun keşfini baharata bağlamak, fazla kolaycılık ve anaokulu düzeyine indirgemek olmaz mı? Şöyle mi yani:
Kralın biri bir gün salep ister. Salebi getiren uşaklar tir tir titremektedirler çünkü kralın çok sevdiği tarçın yoktur üzerinde. Sarayda tarçın kalmamıştır. Yine de krala salebini götürürler. Kral salebi eline alır almaz bir bakar ki en sevdiği içeceğinin üstü bembeyaz. Hiç renk yok! Tarçın yok! ‘Nerede bunun tarçını?!’ diye öyle bir bağırır ki bütün saray inler. Baş uşak korkarak krala yaklaşır ve ‘Majesteleri, ne yazık ki sarayda tarçın bitmiş’ der. Bunu duyan kral iyice sinirlenir ve bütün ülkenin aranıp taranıp derhal kendisine tarçın getirilmesini emreder. Tellallar çıkar, ulaklar koşar, bütün ülke alt üst edilir ama tarçının zerresi kalmamıştır ülkede. Bunun üzerine kral, derhal emir verir: ‘Gemiler hazırlansın. Bir yol bulunup Hindistan’a gidilecek ve bana hemen tarçın getirilecek!’
Hadi canım! (Neden merak ettikleri, 18 Ekim tarihli yazıda var. Bkz. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tayfun-timocin/)
BAHARI BEKLEYEN KUMRULAR
Yeri gelmişken baharata da bir mercek tutmak yararlı olur. Baharat, Arapça ‘bahar’ın çoğuludur. Bahar ise Farsçada ‘ilkbahar’ anlamına gelir çünkü ‘bahar’ aynı zamanda çölde yağmurdan sonra açan/yeşeren bitkilerin genel adıdır. Bu durumda bahar, bir yeşerme, bir canlanmadır. Bu sırada elbette çiçekler açtığından ve çiçekler de ortalığa güzel kokular verdiğinden, bahar sözcüğü, zaman içinde, güzel koku ve ıtır ile eşanlamlı hale gelir. Arapça ıtır, güzel koku hatta parfüm demektir, bizim dilimizde de kullanılır, malum. İşte tüm bu bağlantılar sayesinde biz bugün baharat satan insan ve dükkânlara aktar diyoruz çünkü aktar aslında ‘attar’ sözcüğünden devşirilmiştir ve anlamı ‘ıtır satan’ demektir. Ve yine bu nedenle, yemeklere güzel koku ve tat veren şeyler baharlardır yani baharattır. (Sözcük zaten çoğul olduğu için ‘baharatlar’ demek yanlış ama bugün artık pek uyan yok bu kurallara.)
KEŞİF NEDİR?
Gelelim keşfe! Keşfetmek ne demek? Kimilerince keşif, bir yere ilk kez gitmek, bir şeyi ilk kez görmek olarak düşünülüyor olsa gerek ki lüzumsuz tartışmalar yaşanıyor. Oysa hiç ilgisi yok. Keşfetmek, var olan bir şeyi/yeri ortaya çıkartmak, daha da açıkçası, bilinmeyeni bilinir kılmaktır. Türkçemizdeki keşif, Arapça ‘keşf’ten gelir, açma, meydana çıkartma, sırrı öğrenme, malum kılma anlamlarına gelir. Yani az önce söylediğimizle aynı şeydir. Bilinmeyeni bilinir kılmaktır keşif. Batı dillerindeki terim ise ayrı bir ilginçliğe sahiptir. ‘Explore’. Sözcük ex + plorare olarak ayrılan iki unsurdan oluşur. Ex, hem Yunanca hem de Latince bir ön ektir. ‘Dış, dışarı, harici’ gibi anlamları vardır. Plorare Latincedir, ‘feryat etmek, haykırmak, çığlık atmak’ anlamlarına sahiptir. Bunlar birleşince, ortaya çıkan anlam son derece dikkat çekici bir eyleme dönüşür. Hani, fiske bile yememiş korkak çocuk, ‘Ne vuruyon beee!!! Seni anneme söyliceeem!’ diye bağırmaya başlar ve bütün dikkatleri üzerine çeker ya. İşte tam olarak bu durum söz konusu. Bağırıp çağırıp dikkat çekmek! Yani bir şey keşfediyorsan, herkese bildirecek ve dikkatleri çekeceksin arkadaş, kendine sakladığında keşfetmiş olmuyorsun. Veya gittin gördün ama tam herkese anlatmak için eve dönüyordun ki gemin battı, öldün! Allah rahmet eylesin, şansına küs. Mesela Cenovalı Vivaldi kardeşlerin 1291’de Atlantik’e yelken açtıklarını biliyoruz da sonrasını bilmiyoruz çünkü garibanlar kaybolmuşlar. Bir daha ne gören olmuş ne de duyan. Belki Amerika’ya gittiler de, dönüşte battılar, bilmiyoruz. Toprakları (ya da suları) bol olsun.
Deniyor ya mesela, Amerika’ya Kolomb’dan iki yüzyıl önce müslüman denizciler gitti diye... Olabilir, mümkündür ama bilgisi, belgesi, kanıtı nerede? Gitmiş olabilirler ama bağırıp çağırmadılarsa neye yarar? Kolomb’dan 500 yıl önce Vikingler’in gittiği de sonradan, adamların Vinland Sagaları incelendiğinde ortaya çıktı. En azından söylence bırakmışlar. İsteyen inanır, istemeyen inanmaz. Ama ortada böyle bir şey var. Ayrıca arkeolojik kanıtların peşinde koşan onlarca bilim insanı da kimi bulgularla iddiayı destekliyor.
KATLİAM BİLANÇOSU
İspanyollar yerlilerin elinde böyle şeyler bulunca, altın şehir masalına iyice saplandılar. Halbuki bunlar sadece el işçiliği idi.
Deniyor ki, ‘Orada zaten bir sürü insan yaşıyordu. Zaten insanların yaşadığı bir yeri keşfetmek saçma değil mi?’ değil. Orada insanlar yaşıyordu evet ama kimsenin haberi yoktu. Yaşayanlardan başka kimsenin malumu değildi ayrıca orada yaşayanların da dünyanın diğer bölümünden haberi yoktu. Keşfetmenin tanımını unutmayalım: Bilinmeyeni bilinir kılmak. Evet, İspanyollar Amerika’ya gidince sadece bilinir kılmakla kalmadılar, yerli halkın köküne kibrit suyu da ektiler, gerçek anlamda katliam gerçekleştirdiler. Bakınız bir tek örnek verelim: 1910-1965 yılları arasında yaşamış Alman yazar Joachim G. Leithäuser diyor ki: İspanyollar yeni keşfettikleri bu ülkenin üzerine bir felaket kuşu gibi çökmüşlerdi. Kolomb’un ayak basışından önce Hispaniola’da (Haiti adası) 300.000 yerlinin yaşadığı sanılmaktadır. 1497-1496 yılları arasında bunların üçte biri yok edilmişti. 1508’de sayıları 60.000’e düşmüş, 1512’ye kadar bunların da üçte biri öldürülmüştü. 1548 yılında adada yaşamakta olan yerlilerin sayısı 500’ü geçmiyordu. (Ufkun Ötesindeki Dünyalar, J.G.Leithäuser, Ç.:Derin Türkömer, Doğan Kitap, 2. Baskı 2002, s. 66-67) Bu alıntı, sadece Haiti Adası ile ilgili olanı. Bir de anakarada yaşananların istatistikleri var ama buraya hiç almayalım, asabımız daha fazla bozulmasın. İnsan, ‘keşke hiç keşfetmeselermiş’ diyor ama kaçınılmazdı bu. İspanyollar olmasaydı başkaları gidecekti önünde sonunda. Ama bu olayların ardında ‘para’ vardı. Altın ve gümüş yani. Kralın salebiyle bir ilgisi yok. (Kolomb’un 1506’da öldüğünü de unutmayalım.)
ALTIN ŞEHİR HAYALİ
Bu keşiflerden 3 asır önce Marco Polo doğuya yaptığı yolculuğu anlattığı kitabında bolca altın kaplı çatılardan söz etmişti. Eh, batıya giderek doğuya ulaştığını düşünen İspanyollar da çatıları bulamayınca yerlilerin boyunlarındaki altınlara musallat oldular ama bununla da yetinmeyip, altın çatılı kentlerin olduğu bir kent hayali kurdular, o altın kentin adına da El Dorado dediler. Kayıp şehir, altın kent, saklı veya gizli şehir gibi efsaneler hep oradan doğdu. Peşine çok adam gitti, çoğu dönemedi, Güney Amerika’nın vahşi ormanlarında yitip gittiler. Timsahlar, zehirli yılanlar, pumalar vs. den çok sivrisineğe kurban gittiler. Belki biliyorsunuzdur, tarih boyunca en çok insanın ölümüne yol açan hayvan sivrisinektir.
KEŞİF KANIT GEREKTİRİR
Hayallerin kenti altın kaplı El Dorado
Bugün bir yere tatile gittiğimizde, otele eşyalarımızı bıraktıktan, duşumuzu alıp şöyle bir rahatladıktan sonra, ‘Haydi etrafı keşfe çıkalım’ demez miyiz? Deriz çünkü o gittiğimiz yer bizim için malum değildir. Çevrede ne var, hangi müzeler, lokantalar vs. gidilebilir durumda gibi bilgileri bizzat edinmek, tam anlamıyla bir keşiftir. Yoksa, o otele ve o beldeye ilk giden insan olmamız mümkün değil.
Keşif, var olanı ortaya çıkartmaktır, icat ise var olmayanı. Mesela doğada tekerlek var olmadığı için, insan tekerleği icat etmiştir. Tıpkı bilgisayarı, televizyonu, saç kurutma makinesini vs. icat ettiği gibi. Demem o ki, bir şey keşfedebiliriz ama bunu herkese duyurmazsak, feryat figan etmezsek kâşif olamayız. Keşfimizin bilgi ve belgeye dayanması gerekir, aksi halde kimse inanmaz. Kanıt yoksa, keşif de yoktur.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
HALEN SONBAHAR
Bugün Marmara’nın batısından başlayacak yağış, adım adım doğusuna yaklaşacak. Pazar sabaha kadar da yağış sürecek gibi görünüyor. Bugün ve yarın güzel bir poyraz var ama pazara epey duruluyor. Ancak sanırım önümüzdeki hafta iyice kuvvetlenecek gibi duruyor şimdilik. Hava sıcaklığı hafta sonu boyunca 17-18 olduğundan halen kış geldi diyemiyoruz. Ama çok bekletmeden gelmesi lazım. Kalın sağlıcakla.
Paylaş