İskender’in kemikleri

Büyük İskender’in kemikleri ölümünden sonra çok sızlamıştır mutlaka ama konumuz sızlamaları değil, kayıp olmaları. Nerede bu İskender’in kemikleri?

Haberin Devamı

İskender’in kemikleri

İskender ölürken halef ismi vermesi çok beklendi ama boşunaydı. Konuşamadı 32 yaşında hayata veda eden İskender.

Sahi, nerede bu Büyük İskender’in mezarı? Aslında iki bin yıldır sorulup duran bir soru bu. Yanıtı da çeşitli. Ama önce, ne diye küt diye bir mezardan bahsettiğimize değinelim. Geçen hafta sizinle Büyük İskender’in, Hint Okyanusu’nda yelken açan ilk Avrupalı olduğunu, yazdırdığı bilimsel ve coğrafi keşif yazıları sayesinde merak uyandırdığını, bu nedenle Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfettikten sonra Hindistan’ı keşfettiği konusunda ısrar etmiş olabileceğini konuştuktan sonra, İskender’in akıbetini de konuşmamız gerektiğine ikna ettim kendimi. Öyle ya, milattan önce dördüncü asırda, bilinen dünyanın yarısını fetheden gencecik birinin öyküsü, nasıl bitebilir acaba? Hayat öyküsünü yazan İzmitli Romalı Arrianus’un Aritsobulos’tan aktardığına göre toplam 32 yıl 8 ay yaşamış ve 12 yıl 8 ay hüküm sürmüş biriydi İskender. Öldükten sonra ona “Büyük” dediler. Çünkü dünya tarihinde ondan başka böylesine büyük fetihler yapıp çok kültürlü devlet yapısına sahip, belki de bu anlamda ütopik bir imparatorluk kurma girişiminde bulunmuş ikinci biri daha yok. (Ömrü yetmediği için başaramadı.) Ne yazık ki bugün istesek de İskender’in, gerçek ismiyle Alexander’in mezarın ziyaret etmek istesek, gidecek yerimiz yok. Çünkü bu önemli adamın mezarı kayıp. Peki nerede olabilir? Yanıt aramak, her zamanki gibi bir yolculuk gerektiriyor. Çok çetrefilli, ucu bize bir şekilde dokunan, kafa karıştıran ama epey de eğlendiren, hoşça vakit geçirten bir yolculukla yanıt arayacağız soruya.

Haberin Devamı

KISA BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ

Önce hatırlayalım. MÖ 356’da Makendonya’da dünyaya gelen İskender, babası Filip ölünce tahta geçti ve 334’te Asya’ya doğru sefere çıktı. 333’te bizim İskenderun’da İssos Savaş’nda Pers İmparatoru Darius ile karşılaştı, yendi. 331’de Mısır’da İskenderiye kentini kurdu. Aynı yıl Gaugamela Savaşı’nda Darius’u bir kez daha yendi, Darius kaçtı 326’da Pencap’ın en doğu koluna ulaştı ve İndus’u izleyerek Hint Okyanusu’na vardı. Oradan Babil’e döndü ve 323’te Babil’de öldü.

Haberin Devamı

ANİ GELEN ÖLÜM

İskender’in kemikleri

İskender’in cenaze alayı

Ölüm öyle aniden geldi ki, dünya fatihi, koskoca imparatorluğu kime bırakacağını planlamayı bir tarafa bırakın, aklına bile getirmemişti. Hayır, sapasağlam gencecik adam, neden böyle bir şey planlasın? Zaten evlenmişti, karısı hamileydi, gerisine sonra bakardı herhalde fakat küt diye ölümün pençesine düşünce konu havada kaldı. O kadar büyük topraklar, hiç kuşkusuz herkesin iştahını kabartacak nitelikteydi. Son nefesine doğru en yakın adamları sordular, “İskender, imparatorluğunu kime bırakıyorsun?” diye. Cevap alamadılar. Bir anlatıda, “En iyisine” diyebildiği rivayet edilir ama bu iddia doğru bile olsa, zaten pek açık değildir. Sonra da hemen öldü İskender.
İskender’in MÖ Haziran 323’teki beklenmedik ölümü, kurmaylarını, “Ne olacak şimdi?” sorusuyla baş başa bıraktı. Tartışma o kadar uzadı ve büyüdü ki, İskender’in bedeni ortada kaldı ama ne ilginçtir ki Babil’in haziran sıcağında rağmen cesette en küçük bir bozulma belirtisi yoktu! (Bununla ilgili olarak, Dunedin Tıp Fakültesi’nden Dr. Katherine Hall, İskender’in ölüm sebebinin Guillian-Barre Sendromu olabileceğini ve öldü sanılan kralın, aslında henüz ölmemiş olduğunu ileri sürdü. Teori destek aldı ancak kanıtlanması olanaksız elbette.) Daha sonra ceset mumyalanıp altın bir tabuta kondu.

Haberin Devamı

ÖLÜRSEM KABRİME GELİN
İskender’in akli dengesi bozuk üvey kardeşi Aridayos (Arrhidaios) apar topar tahta çıkartıldı. Yeni imparatorun akli dengesi bozuk olduğu için, İskender’in başveziri Perdikkas, yönetime fiilen el koydu. Hesapta imparatorun verdiği emirler uygulanıyordu ama o emirler kimin kafasından ve kaleminden çıktığı belliydi.
İskender sağlığında, kendisini tanrılaştırmaya çalışmış, daha doğrusu, eski bir Yunan geleneğini takip ederek, kendi soyunu, tanrılarla bağlantılı göstermişti. Bunu yaparken kendisini hem Herakles’e, hem de Mısır tanrısı Amon’a bağlamış, “Ölürsem beni babam Amon’un yanına gömün” diye de vasiyette bulunmuştu. Amon Mısır’daydı ama Perdikkas, İskender’in Makedonya’ya götürülmesinin daha uygun olacağına karar vermişti. Öyle bir cenaze arabası yapıldı ki, uzaktan gören tapınağın biri canlandı da yürüyor sanırdı. Devasa bir şey. Cenaze alayı ağır aksak Makedonya’ya doğru yola çıktı fakat MÖ 321’in sonlarına doğru Suriye dolaylarında, Perdikkas tarafından Mısır valisi tayin edilen, İskender’in çocukluk arkadaşı ve en güvendiği generali Ptolemaios alayı karşıladı ve İskender’in vasiyetinin yerine getirilmesi gerektiğini söyleyip biraz gergin bir ortamda naaşı aldı ve Mısır’a götürdü.

Haberin Devamı

PTOLEMAIOS HANEDANI

İskender’in kemikleri

İskenderiye’de İskender’in mozolesi olduğu düşünülen bir kazı alanı. Antik İskenderiye’nin belki de en önemli izleri.

Perdikkas çıldırdı çünkü İskender’in mezarının bulunduğu yer, aynı zamanda tüm Yunan dünyasıyla yeni imparatorluk için büyük önem kazanacaktı ve Ptolemaios bu büyük şerefi “çalmış” görünüyordu! Hemen ordular hazırlandı, Perdikkas, diğer bazı generallerle birlikte devasa bir ordu toplayıp Mısır’a hücum etti fakat Ptolemaios’un ordusu da fena değildi üstelik Mısır’ın doğal yapısı da onun yanındaydı, Nil azgındı o sırada mesela. Bir de karşılaşan ordularda “Makedon Makedon’u öldürmez, birbirimize karşı savaşmayacağız” diye greve giden askerler vardı bolca. Sonuçta Perdikkas’ın kuvvetleri fena bozguna uğradı, Nil timsahları insan bedenine epey doydu! Korkunç bir yenilgi olduğu için bir anda Perdikkas dikkatleri üzerine çekti ve çadırında hançerlenerek öldürüldü! İskender’in imparatorluğu, halef bırakmadığı için çöküyordu. Neyse ki Mısır bölgesi Ptolemaios’un komutası altındaydı. Doğu toprakları ise Selevkos adlı bir Makedon’un yönetimindeydi. Bunlar zaman içinde kendi krallıklarını oluşturdular. Bizim tanıdığımız Kleopatra, işte bu Ptolemaios’un soyundan gelen güçlü kraliçedir.

Haberin Devamı

İSKENDER-İ ZÜLKARNEYN

İskender’in kemikleri

Günümüz İskenderiye’si.Foto Mahamed Salama

İskender önce Mısır’ın kadim başkenti Memphis’te Amon tapınağına gömülmüştü. Daha sonra, kendi kurduğu kent olan İskenderiye’de adına yapılan dev mozolenin inşaatı tamamlanınca da oraya taşındı. O mozolenin kalıntıları yeni yeni ortaya çıkmaya başladı ki aslında ilk kurulan İskenderiye’nin en eski buluntularıdır onlar. Ptolemaios, İskender’in tabutuna sahip olma avantajını genişletti. Mısır halkına yönelik yeni bir efsane yarattı. Buna göre İskender, bir önceki firavun II. Nektanebo’nun oğluydu. Hem tanrı Amon’la akraba, hem firavunun oğlu öyküsü, İskender’i önce Mısır’da sonra da giderek bütün Ortadoğu’da “kutsal” bir kimliğe büründürdü. Önce İskender adına, Ptolemaios öldükten sonra oğlu tarafından da Prolemaios adına da düzenlenen ortak dinsel festivaller, çok geniş coğrafyadan yüz binlerce insanı çekti. Asırlar sonra İskender, tam olarak ne olduğu bilinmeyen ama kesinlikle normal olmayan bir kimliğe sahipti. Bu nedenle Arap ve sonrasında İslâm mitologyasında “İskender Zülkarneyn” diye bir karakter vardır ve doğaüstü bir yapıya sahiptir.

AKILLI KLEOPATRA’YA DOĞRU

Ptolemaios, Firavun Nektanebo’nun oğlunu, altın tabutundan çıkartıp, sürgünde ölen babasının boş duran tabutuna koydu. Bugün İngiltere British Museum’da İskender’in tabutu diye sergilenen tabut odur. Ptolemaios’un oğlu Ptolemaios Philopator (Babasını seven Ptolemaios), tuttu İskender’in kemiklerini MÖ 215‘te başka bir mozoleye koydu. (Bugün bilinen mozole kalıntılarının bu olduğu söylenir.) İskender’in mezarı, pagan bir hac merkezi haline geldi. Dünyanın her yerinden ziyarete gelenler vardı. İskenderiye zaten bir kültür merkezi olmuştu, bir de üstüne böylesi bir unsur eklenince iyice ünlenmişti. O dönemde Akdeniz’de daha işlek, daha çok para kazanan bir limanı yoktu. MÖ 85’te, hanedanın en şapşal üyelerinden Onuncu Ptolemaios, borç ödemek için İskender’in altın tabutunu eritti, İskender’den kalanları da cam bir tabuta koydurdu. Bu sırada gürül gürül gelen yeni güç Roma’nın, bütün bu kültürü yok etmesine engel olacak olan, bu hanedanın en akıllı üyesi VII Kleopatra olacaktı.

ROMA HAYRANLIĞI DA BİR TUHAF DOĞRUSU

Fetihlere doymaz İskender, savaş meraklısı Romalıları her zaman büyülemiştir. Roma dünyası İskender’e hayrandı. MÖ 48’de Sezar, ardından başka Romalı devlet büyükleri İskender’in mezarını ziyaret ettiler, ederken de bazıları, mesela Caligula, ufak tefek yağmaya giriştiler. Caligula, göğüs zırhını yürüttü İskender’in. Caracalla, deliydi zaten, İskender’in dünyaya yeniden gelmişi zannediyordu kendisini, mevtanın pelerinini ve bir sürü eşyasını aldı. MS 199’da Septimus Severus mühürledi mezarı, artık yağmalanmasın diye. MS 390’da Libanius adlı bir gezgin tarihçi, İskender’in mozolesinden söz etti. Ve bu, İskender’in mezarından söz eden son kayıttı!
400’de, İskenderiye’ye gidip mezarı soran Hıristiyan rahip John Chrysostom, mezarı bulamadı. Onun kaydına göre, “Yerini ve akıbetini bilen yok”tu! Yani son on yılda mezar, hiç iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu.

HIRİSTİYANLIK ZİNCİRLERİNİ KIRINCA!..

Bundan sonrası için rivayetler çeşitli. Çok kabul edilen bir olasılık, pagan geleneği şiddetle ortadan kaldıran ve o sırada yasal hale gelmenin en çılgın zamanını yaşayan Hıristiyanlıkla ilgili. Doğu Roma İmparatoru Theodosius, 391’de paganizmi yasaklayıp Hıristiyanlığı tek yasal devlet dini haline getirince, çılgın ve üç asır sürmüş yasadışılıktan kurtulmuş Hıristiyanlar, pagan ne varsa yakıp yıkmaya başladılar. İşte ilk teori, İskender’in mezarının bu furyada ortadan kaybolduğu.
İkinci teori, İskender’in mozolesinin kiliseye dönüştürüldüğü. Hıristiyanlığın Mısır’da yerleşkesini sağlayan Aziz Markos (St. Mark) adına bir kilise orada vardı ve bir ihtimal, mezarın üstüne kurulmuştu. İskenderiye’nin merkezinde bulunan bu kiliseden, büyük bir tesadüf eseri ilk kez 390’larda tutulan kayıtlarda söz edilmektedir! Rivayete göre Aziz Markos’un cesedi de mumyalanıp bu kilisenin altına gömülmüştür. (Ya da orada var olan başka bir mumyanın Aziz Markos’a ait olduğu ileri sürülmüştür!)
İşte bundan sonrası daha da ilginç. 828’de İskenderiye’yi yağmalayan Venedikliler, bu kilisenin altından kemikler bulup Venedik’e götürüp, Aziz Markos’u şehirlerinin Azizi ilan ettiler! Bugün Venedik’e giden herkesin gördüğü St. Mark bazilikasının altında duruyor o kemikler. Ama üçüncü iddia o ki, St. Mark zannedilen o kemikler aslında İskender’e ait!
Bunların hangisi gerçek, bilmiyoruz. Araştırmalar sürüyor. Gerçek belki bir gün ortaya çıkar. Ama şu anda, İskender’le Venedik arasında bir bağlantı kurmak, gerçek olmasa bile eğlenceli.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

PAZARA KADAR ISINMALI
Bugün (cuma) ve yarın gayet güzel bir sıcak hava var. Ufak tefek yağmur bulutları etrafımızda dolanıyor ama ne kadar etkili olacakları meçhul. İliğimizin kemiğimizin ısınmasını aslında rüzgârın pek olmamasına borçlu olacağız sanki. Zira pazar günü kendisini hissettirmeye başlayacak ve pazartesi coşacak poyraz sayesinde hava da serinleyecek. En iyisi pazar gelmeden keyfini çıkartmalı. Sağlıkla…

Yazarın Tüm Yazıları