İnsanı uzaylıya anlatabilmek

Umut etmek için değişmemiz, dönüşmemiz gerek. Kötüden iyiye. Yılın ilk dileği bu olsun.

Haberin Devamı

İnsanı uzaylıya anlatabilmek

Çıkıp gelse bir uzaylı, anlatabilecek miyiz kendimizi acaba. Foto Brian McMahon - Unsplash

Yeni yılın ilk günü, ilk yazısı… Ne yazmalı? Önemli bir kısmımız zaten geç vakitlere kadar oturduk, bir kısmımız akşamdan kalmayız, bir kısmımız ise normal bir tatil gününe başladı çoktan. Yeni yılın ilk günü ne yazmalı?
Her şeyden önce kimse kimseyi kandırmasın, ben bu yazıyı yazarken henüz 2020’ydi. Siz okuduğunuzda 2021 olmuş olacak ama belki de siz okurken henüz 2021’e girmemiş veya o an girmekte olan birileri olacak yeryüzünde. Dünya sürekli dönüyor ve aslına bakarsanız ne Dünya’nın, ne Güneş’in, ne güneş sisteminin ya da Samanyolu’nun umurunda, takvimin değişiyor olması. Farkında bile değiller bizim yeni bir yıla girdiğimizin. Evren, ne takvim bilir, ne yılbaşı, ne Ramazan Bayramı, ne Paskalya Yortusu, ne Pesah ya da Roş Aşana. Evren, kendi bildiğince devinip durur. Her şey döner evrende zaten. Kaç kere döndü, kaç kere dönecek, bir turun bitmesine kaç vakit kaldı… Kimse saymaz bunları. İnsandan başka.

Haberin Devamı

BİZDE OLANLAR ORADA YOK

İnsanı uzaylıya anlatabilmek

Sonsuz uzayda kendimizi ne kadar da önemsiyoruz. Foto Guillermo Ferla - Unsplash

Evrende güneş doğmaz mesela. Güneş orada duran bir yıldızdır sadece. Hatta evrendeki diğer yıldızlarla karşılaştırdığımızda küçük bir yıldızdır, bize can veren Güneş. Evren için hiçbir şey ifade etmez, bir tek insana eder. Bir tek “insan” için “doğar” güneş!
Evrenin umurunda mı sanıyorsunuz koronaydı, AİDS’ti, SARS’tı?.. Biyolojik bir tür, başka biyolojik türlerle savaşıyor, tüm olan biten bu! İnsan denen tür ortaya çıktığında da diğerlerine savaş açmış, birkaç bin yıl içinde birçok başka canlı türünün soyunu tüketmişti zaten. Bir gün bir biyolojik tür çıkar, bu kez insanın soyunu tüketir, olur biter!
Evren için böyle olmalı bu. Başka türlüsü neden olsun? Bizden milyonlarca ışık yılı uzakta da yıldızlar ve gezegenler var. Belki oralarda da biyolojik türler vardır. Belki bir gün karşılaşırız, belki asla. Ama, varlarsa eğer, hangi yıla girmiştir onlar? Onların bir yılı kaç gündür acaba? Günleri kaç saat, saatleri kaç dakikadır? Ya da zamanı bizim gibi mi sayıyorlardır? Ya da sayıyorlar mıdır ki? Belki de hiç saymıyorlardır?

Haberin Devamı

KUTSAL KAVRAMI

Onların da var mıdır bizim gibi öyküleri, bir zamanlar milyonlarca cana mal olmuş mitolojileri, dinleri? İnançları var mıdır? “Kutsal” deyince ne anlıyorlardır veya var mıdır “kutsal” diye bir kavramları? Sahi, bir uzaylı gelse ve sorsa bize kutsalın ne olduğunu, nasıl anlatırız? Meydanlarda, tapınaklarda binlerce yıldır kutsal üzerine nutuk atıp duran milyonlarca insana ve yazılmış binlerce kitaba rağmen, hiçbir şeyden habersiz bir uzaylıya hangimiz anlatabiliriz, kutsal kavramını, teklemeden, dilimiz dolanmadan, saçmalamadan? Seneyi anlatabiliriz bak. “Bizim gezegenimizin, yıldızımız olan Güneş’in çevresinde attığı bir tam tura biz sene veya yıl diyoruz. İşte bu turda, gün dediğimiz, Dünya’nın kendi ekseni etrafında bir tam dönüşüne taktığımız isimle anlamlandırıp, günden 365 tane olduğunu biliyoruz. Yörüngemiz biraz eliptik olduğu için böyle. Kim bilir, belki de tam bir yuvarlak olsaydı, 360 gün olacaktı bir yılda. Tıpkı bir dairenin 360 derece olması gibi. Ne hoş değil mi uzaylı kardeş?”

SAVAŞLAR

Haberin Devamı

İnsanı uzaylıya anlatabilmek

Savaşların kazananı yoktur ki. Burası Japonya. Foto Jordy Meow - Unsplash

Bizim için çok anlamı olan her şeyi, hiçbirinden haberi olmayan bir uzaylıya anlatmayı deneyin. Kendi kendinize, karşınızda bir uzaylı varmış gibi. Mesela savaşları anlatmaya çalışın bir kere. Nereden geldiği belli olmayan bir yetkiyle kral olmuş biri, gözünü başka bir kralın toprağına dikip bütün ülkesindeki yoksulları toplardı, ordu kurardı, sonra da öbür kralın ülkesine saldırırdı. Böyle anlatın bakalım, deneyin bir. Veya bir kralın, başka bir kralın inancını beğenmediği için saldırdığını anlatın. Sonra da milyonlarca insanın sırf bu nedenlerle öldüğünü… Kuşkunuz olmasın, uzaylı soracaktır, “Kralı kim kral yaptı?” diye. “Babası” diyeceksiniz. “Peki babasını kim yaptı?” diye sormaya devam edecek. Biraz sonra diyecek ki, “Saldıran krala, kendi inancının saldırdığı kralın inancından daha iyi olduğunu kim söyledi?” Cevap veremezsiniz. Veremeyiz. Sadece silah satmak için çıkartılan savaşları açıklayamayız uzaylıya.
Yüzüne gülüp arkadan konuşmayı, sevgi, iyi niyet ve yardımseverliğe karşı nankörlüğü, komşusu açken tok yatmayı, bize emanet edilen mala, mülke, paraya ve insana el uzatmayı, şiddeti, erkeklerin nereden geldiği belli olmayan uyduruk bir yetkiyle kadınlara binlerce yıldır uyguladığı zulmü (bkz. Erkek Denizinde Kadın Gemiler, Tayfun Timoçin, Geoturka Yay. 2019), cinayetleri, kendisinden ayrılmak isteyen insanı yakmayı, uzuvlarını testereyle kesip çöpe atmayı, küçük çocuklara tecavüz etmeyi, zulüm karşısında insanların sessizliğini, en güvenilir olması gereken insanların en büyük kötülükleri yaptığını anlatamazsınız. Anlatamayız.

Haberin Devamı

KÖTÜ DEĞİLSE ANLAMAZ Kİ

Eğer uzaylı, bizzat kötü değilse, kötülüğü anlatmamız zor olacaktır çünkü. Bir insan, başka bir insana, “Ben senden daha değerliyim” diyerek tokat atabilir mi? Artık atamaz. İnsanlık, bunun yanlış olduğunu anladı sonunda. Artık atamaz o tokadı. Peki bir toplum, başka bir topluma, “Ben senden daha değerliyim” diye tokat atabilir mi? Ya da bir düşünce, başka bir düşünceye, bir inanç başka bir inanca?.. Bunları nasıl anlatırız uzaylıya? Anlatamayız.

İYİLİĞİ YAPABİLECEKKEN YAPMAMAK DA KÖTÜLÜK

İnsanı uzaylıya anlatabilmek

İyi ki sevgi diye bir şey var dünyada. Tek umudumuz da o zaten. Foto Nick Fewings - Unsplash

 On altıncı yüzyıl kâhini Nostradamus, 2021’in kıtlıklarla dolu olacağını söylemiş. Gizemli şey tabii kâhinlere inanmak. Ama bilim insanları da çok uzun zamandır, “Böyle giderse susuz kalacağız” diyor. Ülkeler, sanayi ve kapital sahipleri konuyu oyalayıp duruyor. Şu an buzullar erimekte. Hava şartları, hiç olmadığı kadar sıradışı davranışlar sergiliyor, yağmur yağmadı, kuraklık kapıda, içtiğimiz suyu kirletmeye devam ediyoruz. Hâlâ bir sürü imalathane, zehrini yeraltı ve yerüstü sularına karıştırıyor. Bile bile, gizleye gizleye. Yaşayabildiğimiz tek yer olan Dünya’nın çanına ot tıkamak için elbirliğiyle çalışıyoruz ve gidecek başka hiçbir yerimiz yok. Temiz su, süt, ilaç, yiyecek ekmek bulamadığı için dünyanın bize göre uzak noktalarında her saniye çocuklar ölüyor! Ama biz, aynı ayakkabının bir de kahverengi olanını almak için veya telefonumuzun son modelini cebimize koyabilmek, arabamızın daha üst modelini altımıza çekebilmek, daha lüks konutlar, abartılı şatafat için servet ödüyoruz. Yardım kuruluşları, gönüllü örgütler, iyi yürekli insanlar yırtınıyor “alt limit falan yok, gönlünüzden kopanla birilerinin yardımına yetişelim birlikte” diye. Yapmıyoruz. Bir iyiliği yapabilecek durumdayken yapmamak da kötülük değil midir? Bunu nasıl anlatacağız uzaylıya? Anlatamayız.

Haberin Devamı

KENDİMİZE ANLATABİLİYOR MUYUZ PEKİ?

İnsanın, binlerce yıldır kat ettiği bunca yolda, üretilmiş onca sanat eseri, ortaya konmuş onca bilim eseri, yazılmış milyonlarca kitap, sevgiye ve aşka dair söylenmiş trilyonlarca söz varken, hâlâ savaş diye bir şeyin olmasını, silah denen şeyin varlığını, barışı sağlamak için silah bulundurma zorunluluğunun kötü insanlar yüzünden ortaya çıktığını, kısacası içimizdeki kötülüğün yaşamakta olduğunu anlatmak nasıl mümkün olur?
İşin en yürek burkan kısmı ne biliyor musunuz? Hani, uzaylıya anlatmaktan söz ettik ya… Boş verin uzaylıyı falan. Biz bunları kendimize anlatabiliyor muyuz? İçimiz, vicdanımız sızlamadan bunları kendimize anlatamıyoruz ki, uzaylıya anlatabilelim. Daha iyi bir dünya, (daha diyemiyorum) mutlu bir gelecek için, kendimize bile anlatamadığımız kötülüklerimizden arınmış, iyiliğe, sevgiye yöneldiğimiz, yaşadığımız gezegeni de en az evimizi koruduğumuz gibi koruduğumuz yeni ama gerçekten yeni, güzel bir yıl dilerim. Bugün etimoloji, mitoloji, deniz veya tarih olmadı sayfada, hoşgörün lütfen. Bunları yazdım, çünkü yazmasam çıldıracaktım.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

AKLINI BAŞINA DEVŞİRMEK
Sizi bilmem ama biz birkaç gündür gündüzleri kapı-pencere açık oturuyoruz evde. Aralık ayı için çok sıradışı. Yakıt harcamamak, faturaları düşük tutmak adına güzel olabilir ama doğa için çok zarar verici bir durum bu. Yağış yok ve soğuk da gezegenimiz için gerekli. Görünen o ki, eften püften birkaç küçük bulut üzerimizde dolaşacak ama fazla bir yağış bırakacaklarını hiç sanmıyorum. Yılbaşı dediğin karlı olur, şu an Uludağ’da bile kar yok! Yani, aklımıza başımıza devşirip gezegenimize sahip çıkmaya başlamak için son dönemeçte olduğumuz çok açık. Ne rüzgârda, ne hava sıcaklığında önümüzdeki günlerde kayda değer bir değişim var. Böyle ılık ılık gidiyoruz. Umarım tez vakitte normale döneriz. Sağlıcakla kalın.

Yazarın Tüm Yazıları