Paylaş
HAZİRAN ayı gelirken çoğumuzun aklına “en uzun gün” gelebilir. 21 Haziran’dan söz ediyoruzdur. Nedir bu 21 Haziran, gelin bir bakalım, bildiklerimizi hatırlayalım. Biliyorsunuz, Dünya’nın ekseni biraz eğik. Ama neye göre eğik? Uzayın bir kuzeyi güneyi yok ki. Yönler, sadece Dünya üzerinde geçerli. Eksenimizin eğikliği, Güneş’in etrafında döndüğümüzde oluşturduğumuz elips gibi bir düzlem var ya, onun adı ekliptik düzlemdir, yeni nesil ders kitaplarında tutulma veya tutulum çemberi diye de geçer; işte o düzleme göre olan bir eğikliktir. Dünya’nın kuzey-güney hattı, o düzleme 90 derece ile yani dik durmuyor. 90 dereceden 23,5 derece eğik duruyor. O yüzden biz Güneş’in etrafında 365 gün boyunca dönerken iklimler değişiyor, mevsimler yaşanıyor, kuzey ve güney yarım kürelerde farklılıklar oluşuyor. Eğer düzleme dik dursaydık, bunların hiçbiri olmazdı.
DÖNENCELER
Bu 23,5 derecelik eğim sayesinde Dünya Güneş etrafında dönerken, bizim yaz dediğimiz dönemde kuzey yarım küre, kış dediğimiz dönemde de güney yarım küre Güneş’e daha fazla bakma şansını yakalıyor. (Tabii bizim kış dediğimiz dönemde güney yarım kürede yaşayan insanlar da yaz mevsimimizi yaşıyorlar.) Biliyorsunuz, yazın, kuzey yarım küre Güneş ışınlarını daha dik bir açıyla alır. Dünya 23,5 derece eğik olduğu için de, ekvatordan en fazla 23,5 derece kuzeydeki enlem güneş ışınlarını tam olarak dik açıyla alır. Aynı şekilde güney yarım küredeki en dik açıyla ışınları alan enlem de 23,5 derecededir. Ekvatordan 23,5 derece kuzeyde ve 23,5 derece güneyde bulunan bu hayali çizgilere dönence diyoruz. Kuzeydeki Yengeç Dönencesi, güneydeki ise Oğlak Dönencesi. Neden yengeç ve oğlak? Çünkü tam o tarihlerde, astrolojik olarak Dünya o isimli burçları görür. Nedir o tarihler? Dedik ya Yengeç Dönencesi güneş ışınlarını tam olarak dik açıyla alır diye. İşte bu sadece bir tek gün olur. Öncesi ve sonrasında çok küçük farklarla o açı değişir ama elbette yakındır. Kışın da güney yarım küre için aynı şey geçerlidir, Oğlak Dönencesi de sadece bir tek gün için ışınları tam olarak dik açı ile alır. İşte o tarihler 21 Haziran ve 21 Aralık’tır. Bizim “en uzun gün” ve “en uzun gece” dediğimiz günlerdir onlar. Ve onların ismi de “gün dönümü”dür. Yaz gün dönümü ve kış gün dönümü olarak geçerler.
Dünyamızın dönüşü sırasında en uzun gün ve en uzun geceyi yaşadığımız iki gün olduğuna göre, bir de gece ve gündüzün eşit zamana sahip olduğu iki gün olmalı değil mi? Onlara da ekinoks diyoruz. (Onların tarihi de 21 Mart ve 23 Eylül.) Bizim kültürümüz (ki dünyanın pek çok kültüründe vardır), baharın geldiğini, önümüzün yaz olduğunu müjdeleyen bahar ekinoksuna “nevruz” demiş.
Önümüzde yaz gün dönümü var. 21 Haziran Perşembe günü elbette. O gün gün ışığı 15 saat 22 dakika boyunca bizimle birlikte olacak. Bunun öncesi ve sonrasında da biraz aydınlık olduğundan, epey bir aydınlığı yaşayacağız.
PEKİ TROPİKLER NE?
Genel olarak tropik dendiğinde aklımıza sıcak ülkeler gelir. Doğrudur tabii ama tropik ne demek ona bakalım istedim. Yukarıda anlatılan yengeç ve oğlak dönenceleri var ya, işte tropik, o dönencelerin batı dillerindeki adı. Yengeç Dönencesi, “tropic of cancer”, Oğlak Dönencesi de “tropic of capricorn” olarak geçer. “Tropic” sözcüğü, Yunanca “tropos”tan gelir. Tropos, dönmek, değişmek, dönme ve değişme eğiliminde olmak gibi anlamlar barındıran bir sözcüktür. Latinceye de “tropicus” olarak geçmiş, mesela Fransızcası da “tropé” olmuş. Peki neden dönmek/değişmek demişler dönencelere?
Açıkladığımız gibi, Dünya, en fazla o noktaya kadar Güneş’e dik bakabiliyor da ondan. Orası, yani dönenceler (tropikler), hani kapı daha fazla açılıp arkasındaki duvara çarpmasın diye yere durdurucu bir şey çakılır ya, işte onun gibi Güneş’in dik gelebildiği en uç noktalar. Bu ikisinin, yani yengeç ve oğlak dönencelerinin arasında kalan, içine ekvatoru da alan kuşağa da Tropik Kuşak deniyor. Çünkü bu iki dönence arasında güneş ışınları hep dik veya dike yakın geliyor ve oralar da hep sıcak oluyor. Mesela tropikal meyveler dendiğinde aklımıza acayip şeyler değil, bu kuşakta yetişen/yetişebilen meyveler gelmeli.
AYIN FIRTINALARI
Haziranın fırtınası azdır ama bu bilgiler artık yavaş yavaş değişiyor. Yine de kadim takvimimize bakalım. Ayın 3’ünde Filiz Koparan Fırtınası var mesela. Adı üzerinde, yeni çıkmış filizleri kopartıp atacak kadar güçlüymüş ki bu ismi vermek gereğini duymuşlar. 5 Haziran’dan itibaren düzenli kuzey rüzgârları (Marmara, Karadeniz ve Ege için) esmeye başlar ki biz ona Meltem deriz. Lakin meltem haziranda tam oturmaz, arada güneyli havalar (bizdeki genel haliyle lodos) esebilir. Ayın 12’sinde isimsiz bir fırtınamız olabilir. 22’sinde Gündönümü Fırtınası diye bir fırtınamız var, adının nereden geldiğini artık biliyoruz. 27’sinde de Kızıl Erik Fırtınası var. Bu Kızıl Erik, Vikinglerin ünlü denizcisi Kızıl Erik değil tabii, tamamen zirai bir tanımlama.
Geride bıraktığımız ay, Türkiye için son 38 yılın en yağışlı mayıs ayı oldu. Bakalım haziran nasıl geçecek, hep birlikte göreceğiz. Umarım kentsel altyapılar, artık “yeni meteorolojik düzen” hesaba katılarak, yani ani yağışlar, su baskınları, beklenmedik sert rüzgârlar göz önünde bulundurularak yenilenir. Çünkü zaman geriye akmıyor ve hava olayları her geçen gün şiddetleniyor. Bunun sebebi biz insanoğluysak -ki öyle- önlemlerini de almasını bilmeliyiz. Yoksa, “minareyi çalan kılıfını hazırlar” diye atasözümüzü boşuna söylemiş oluruz.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
KEYFİNİ ÇIKARTMAK GEREK
BÖLGEMİZDE bu hafta yağış beklenmiyor, parçalı bulutlu; rüzgâr kuzeyli yönlerden (genellikle poyraz) esecek. Cumartesi günü poyraz biraz daha hissedilir kıvamda olacak. Ama fırtına yok. Yani hem yelkene, hem balığa, hem de gezintiye uygunca havalar. Fakat karalar artık fazlaca ısındığından, öğleden sonraları denizin üzerindeki serin havayı kendisine çekip, meteorolojik haritalarda yer almayan yerel rüzgârlar yaratabilir. Bu nedenle dikkatli olmalı ve her zaman söylediğim gibi, özellikle küçük teknelerle can yeleği olmadan denize açılmamaya özen göstermeliyiz. Kalın sağlıcakla...
#tayfuntimocin
Paylaş