Paylaş
BUGÜN ayın on üçü ve günlerden cuma! Bizim kültürümüz için aslında hiçbir şey ifade etmeyen bu rastlantı, Batı kültüründe korkutucu bir bileşim. Elbette batıl inançları olanlar için.
Sinemaya meraklı olanlar “13.Cuma” diye bir filmi duymuşlardır. Bu filmin 1980’de çekilmiş bir versiyonu var, ki ben onu hatırlıyorum elbette, bir de 2009’da çekilmiş bir yenisi. Ama konu film değil. Kadim bir batıl inançtır ayın on üçünün cumaya denk gelip uğursuzluk yaratması ve bir olasılık, dinler öncesi çağlara dayanmaktadır. Her ne kadar konuya ilişkin bilinen ilk metin, Gioachino Rossini adlı bir İtalyan’ın 1869’da kaleme aldığı günlükler olsa da, batıl inanç denen şeyin öyle bir kişinin kaleme almasıyla ortaya çıkmadığını hepimiz biliyoruz. Hz. İsa’nın son akşam yemeğinde yanında 12 havarisi vardı ve bu yemeğin ardından Hz. İsa tutuklandı ve sonrasında olanlar malum. Sofrada 13 kişi var ve günlerden cuma olduğu rivayet edilir. Ama sadece bu değil, daha başka pek çok uğursuzluk öyküsü vardır ama ipe ya da sapa geldikleri söylenemez. Burada hepsini yazıp yerimizi boşa doldurmayalım.
İşin denizle ilgili olan kısmına gelince…
Batıl inançların en kıskıvrak yakaladığı kitleler arasında denizciler gelir. Çünkü denizciler, gemilerine atlar, açılır ve yalnız başlarına kalırlar. Haftalar ve hatta kimi durumda aylar geçer seferde. Bu sırada bir sürü fırtına atlatılır, denizde (o zamanlar belgesel kanalları yok tabii) farklı canlı türleri ile karşılaşılır ve korku dağları bekler. Hayal gücü ile birleşen korkular, üretir de üretir. Duanın ve saf dinsel gücüne sığınan yığınla insan vardır ama denizciler görmüşlerdir ki fırtına çıkar, gemi batar, insanlar ölür. Yani dua eden de ölür, etmeyen de. “O zaman” der insan aklı, “başka şeyler de var işin içinde.”
Bu düşünceyle beslenen batıl inançlar, coşar ve katlanır. Hem, denizde geçirilen haftalarda anlatacak öykülere ihtiyaç vardır. Karaya çıkınca da bu öyküler anlatılmaya devam eder, yayılır, dilden dile, kulaktan kulağa etkisini arttırarak sürer gider.
İşte bu çerçevede, “Cuma günleri sefere açılmak uğursuzluk getirir” diye bir batıl inanış ortaya çıkar. Asırlarca da devam eder. İngiliz denizciler bu inançla kavrulup dururlar, gemilere cuma günü adım atmazlar. 19. yüzyılda bu durum İngiliz Kraliyet Donanması’nın canına tak eder ve bu saçma inancı yıkmak için bir gemiye “Cuma” adını verir. HMS Friday.
Bu gemi için mürettebat bir cuma günü seçilir ve gemi cuma günü sefere çıkar. Ama uğursuzluk def etme çabası beyhudedir zira HMS Friday, ertesi cuma günü batar ve içindeki herkes boğulur.
Bu öyküyü bir sürü yerde bulabilirsiniz. Ama inanmayın. Tamamen uyduruktur. Bir şehir efsanesi haline gelmiştir bu saçma öykü ve kesinlikle gerçek değildir. Batıllar paralelinde inanılan tuhaf ve aslında sinema filmlerinin olmadığı zamanlarda eğlendirici bir öyküdür.
Peki bizdeki durum nasıl? Osmanlı’da da “Cuma günleri sefere çıkılmaz” diye bir söylem vardır ama bu batıl bir inanç değildir. Böyle denir çünkü İslâm’da, cuma namazı kılınmadan sefere çıkılmaz. Cuma namazları öğleden sonra olduğu için, günün orta yerindedir ve donanmanın sefere çıkması; uzun bir törenle gerçekleşir. Bu uzun törenin, birkaç dakika içinde gerçekleşmesi mümkün olmadığından ve cuma namazını devlet erkânı ile birlikte kılması gereken Kaptan-ı Derya ve diğer paşaların (ve de sefere katılacak diğer tüm çerilerin) iki işi aynı yapmaları olası bulunmadığından cumaları sefere çıkmaz Osmanlı donanması. Bunu, batıl inançlara yaslamaya çalışanlara rastlanabilir ama artık biz işin doğrusunu biliyoruz. En azından ben cuma günleri sayısız kez denize açıldım, bakınız halen size yazabilmekteyim. Batıl inançsız bir ömür dilerim tüm dostlara.
PÜF NOKTASI
ACEMİ NE DEMEK?
Daha önce başka bir vesile ile yazmıştım, acemi ve amatör sözcükleri bizde sıklıkla karıştırılır. Amatör denizci, denizi sevdiği için, hiçbir mecburiyeti, sorumluluğu olmadan denizcilik yapan kişidir. Bu, küçücük bir kayıkla da olabilir, kocaman bir tekne ile de. Amatör denizcinin zıt anlamlısı profesyonel denizcidir. Balıkçılar, askerler, ticaret gemilerinde çalışan herkes profesyonel denizcidir. Onlar bu işten para kazanırlar. Mecburdurlar. “Bugün denize açılmayayım da yarın açılırım” deme şansları yoktur. Programlarına veya duruma uyarlar. Ticaret gemilerinin programı vardır, belirli tarihte belirli bir limanda olmak zorundadırlar, askerlerin zorunlulukları vardı, konu vatan savunması veya aciliyet gerektiren başka bir durumsa, hiç düşünmeden yola çıkarlar, balıkçılar ekmek derdindedir, havanın düzelmesini beklemek pahalıya patlar. Fakat amatör, canı ne zaman isterse o zaman denize açılır, mecbur değildir, para da kazanmaz.
Acemilik ise bambaşkadır. Zıt anlamlısı “usta”dır. Bir işi iyi yapan, bilen, deneyimli kişiye usta denirken, yeni başlamış, pek bilmeyen, yaparken yüzüne gözüne bulaştırabilen kişiye acemi deriz. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre acemi, “Bir işin yabancısı olan, eli işe alışmamış, bir işi beceremeyen, işinde veya mesleğinde yeni olan, toy, bir yere, bir şeye yabancı olan…” anlamlarına geliyor.
Bizde genellikle acemilik ile amatörlük birbirine karıştırılır. Acemice yapılan, yani beceriksizce ve toyca yapılan bir işe “amatörce yapılmış” der kimileri. Ne kadar yanlış. Birbirlerinin yerine asla kullanılmaması gereken iki sözcük bunlar. Amatör, çok usta olabilir. Aynı şekilde bir işin profesyoneli de çok acemi olabilir. Örneğin eve çağırdığınız bir tesisatçı, sizden para alacağı için profesyoneldir ama tesisatın canına okuyabilir, işinde yenidir ve yüzüne gözüne bulaştırır. Profesyonel bir acemidir işte. Sanırım durum anlaşıldı, uzatmaya gerek yok.
Peki “acemi” sözcüğü nereden geliyor? Acem, Arap kökenli bir sözcük. “İranlı, İran ülkesinden gelen ya da doğrudan İran ülkesi” anlamına geliyor. Elbette Acemî sözcüğü de Arapça. İranlı anlamına geliyor. Peki neden böyle bir anlam yüklenmiş? Araplar (ki bugünkünden farklı olarak bir zamanların -12. yüzyıla kadar- yüksek kültürüdür ve dünyada önde gelen kültür ve bilgi birikimlerinden birine sahiptir), Arapça bilmeyene, “barbar, câhil“ anlamında “İranlı” demişler kendi içlerinde. “İranlılar Arapça bilmez, konuşamaz, onlar Farsça bilir ve haliyle bizimle anlaşamazlar, bizimle anlaşamayan da cahil kalır” gibi bir anlam içeriyor. Bir başka unsur da din. İranlılar, Araplardan sonra İslâmiyet’i benimsediler. Kendilerinden sonra dini öğrendikleri için Araplar İranlılara, “Sonradan gelenler, yeni gelenler, dine toy kimseler” anlamını da yükleyip, hepsine İranlı demişler. Peki İranlı ne? Acemî. İşte acemi sözcüğünün kökeni de bu vesselam.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
SAKİN VE ILIK
Bu hafta sonu oldukça sakin görünüyor. Hafif bir yıldız-poyraz Güney Marmara’da yelken açacak kadar eser, kimseye bir zararı dokunmaz. Yağış beklenmiyor ama bu aralar her şey mümkün. Belki biraz bulutlanma görülebilir pazar günü, lakin kendi adıma, yağarsa şaşırırım. Hava sıcaklığı da 20’lerde. Yani keyifli bir bahar havası var. İster sandalla, ister yelkenliyle, küçük büyük her türlü yüzen nesneyle ve hatta isterse deniz kenarında çay ya da başka bir şey yudumlayarak, denizin mis gibi iyot kokusunu bolca içimize çekmek için güzel bir zaman gibi. Aman ağzımızın tadı bozulmasın da. Tüm denizcilere selamet dilerim. #tayfuntimocin
Paylaş