Paylaş
Geçmiş zaman kahramanlıkları bunlar. Düşün artık şu hayvancıkların yakasından. - AFP - Getty.
Neler çekti şu hayvancıklar! Yük çektiler, tarla sürdüler, gücü temsil ettiler, cesaretin ve yiğitliğin sembolü oldular, kutsal kabul edildiler, kavga ettirildiler ve ne hizmet vermiş olurlarsa olsunlar, mutlaka öldürüldüler! Hep öldürüldüler. İlla ki öldürüldüler. Hiçbir canlı sonsuza dek yaşayacak değil elbet ama garibim boğalar, güçlü olmalarının, kendilerine göre karizmatik ve yakışıklı olmalarının bedelini hep ağır ödediler be arkadaş!
BOĞA GÜREŞLERİ
Amerikan rodeoları, boğalar için daha iç açıcı görünüyor. Foto Ken Okum - Unsplash
Günümüzde, İspanya’daki boğa güreşlerine bakıp bakıp sinirleniyoruz ama aslında konu İspanyollarla çok da ilgili değil. Ne demek istediğim birazdan netliğe kavuşmuş olacak ama yeri gelmişken hemen söyleyelim, İspanya’da bölgesel yasaklamalar epeydir başladı, İspanya da artık bu geçmişte kalması gereken, artık eğlence değil vahşet olarak nitelenen etkinliği silmeye çalışıyor. Tabii, toplumların kültürel alışkanlıklarını hop diye değiştirmek kolay değil. (Bakın mesela biz hâlâ kulak mememizi çekerken havaya öpücük atıp ardından tahtaya iki kere vuruyoruz! En az 5 bin yıllık bir davranış bu!)
GÜZELİM DAĞLAR
Çok kahrımızı çektiler, çok. Foto Gnana Prakash - Unsplash.
Bu konuyu kafama takışımın nedenini açıklayayım. Çocukluğum Adana ve Mersin’de geçti. Her dönemde, ulu Toros Dağları’na yaslandığımı hissettim hep. Kışın karlı düzlüklerine çıkıp eğlenir, yazın yaylalarında dinlenirdik. Tarihin neredeyse bütün en önemli figürlerini ağırlamış Gülek Boğazı’nın eski halini bilirim. Şimdi yayla gibi yoldan yan yana 8 tane kamyon geçer, o zamanlar iki tanesi geçemez, biri durur öbürüne yol verirdi. Büyük İskender on binlerce askerini geçirmiş oradan mesela M.Ö 4. yüzyılda.
Arabaya atlayıp Adana’dan Antalya’ya giderdik mesela, giderken sağ tarafımızda, dönerken solumuzda Toroslar hep bizi izlerdi. İlginç bir güven hissi. Baba gibi. Toros’un, “boğa” demek olduğunu, Helen dili Yunanca “taurus”tan geldiğini öğrendim sonra. Fakat yıllar içinde bir şeyi fark ettim, ki bunu şu an size başka söyleyecek biri var mı, bilmiyorum: Helenlerin daha tozu bile yokken bu dağlara boğa denirmiş! Neden ismini, onu henüz görmemiş Helenlerden alsın ki? Yoksa bu isim, onu çoktan görmüş, bilen birimleri tarafından mı verilmişti? Yahu, dağlara kim, neden boğa desin ki? Hah, işte bu noktada başlıyor yazım. Nedir bu boğa? Hangi kültürde ne işi var?
ASLINDA SIĞIR
Bana sorarsanız dünyanın en güzel canlılarından biri bunlar. Foto Doruk Yemenici - Rize - Unsplash
Bir kere “boğa” nedir, onu söyleyelim: Boğa, aslında sığırgillerin erkeğine denir. İğdiş edilmiş erkek sığıra öküz, dişisine inek denir ama sığırın evcilleştirilip öküz, inek ve boğaya dönüşmesi, tarihin başladığı Mezopotamya’da M.Ö. 8500’lerde gerçekleşmiştir. Artık yabani sığır yeryüzünde yok. Farklı bazı türler, Afrika’da şurada burada var ama onlar konumuzu oluşturan hayvanlardan biraz farklı. Sonuçta boğa, erkek sığır.
Bizde sığır sözcüğü, kabalıkla ilişkilendirilip hakaret olarak kullanılır ama bana sorarsanız dünyanın en güzel canlılarından biridir. Duyguları olan, hassas, dost canlısı, sevgiyi çok iyi bilen ve ona karşılık veren canlılar. Ayrıca kahramandırlar. Evet, cepheye cephane taşıyan Elif’in Kağnısını çeken kimdi, kara geceden? (Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirinden)
MEZOPOTAMYALI BOĞALAR
Efendim, dedik ya, M.Ö 8500’lerde Mezopotamya’da evcilleştirildiler ilkin diye, işte bu nedenle onu en iyi tanıyanlar da Mezopotamyalılar olsa gerek, değil mi? Kim vardı o bölgede karanlık çağlarda ve sonra antik dönemde? Sümerler, Babilliler, Persler... O zamanlar daha Yunan uygarlığının Y’si yok, hatırlayalım.
Boğa, çok kaslı, karşısına çıkanı bir tosla kolay devirden, tonlarca yük taşıyabilen bir canlı. Derisi, eti, sütü her şeyi de işe yarıyor. Ama öyle güçlü ki, gücün ve cesaretin sembolü. Bu nedenle, dünyanın bütün kültürlerine zaman içinde nüfuz etmiş, sinmiş, mitolojik bir figür. Bizim Anadolulu hemşerilerimiz Hititler mesela. (M.Ö 1500’ler.) Güneş diskleri meşhurdur. O, evrendir. Ve onu, alt bölümünde iki yana açılmış iki boynuz, yani öküz taşır. Evren, öküzün boynuzları üzerindedir. Duymuşsunuzdur, öküz kafayı sallar, deprem olur! O işte.
GILGAMIŞ’TAN İŞTAR’A...
Mezopotamya’ya dönelim. Aryanların (Persler, Farisîler...) en büyük tanrılarından biri Mithra’dır. Farsça’da “Mihr” olarak da geçer. Mithra, Güneş’le anlaşıp, insanlara musallat olan vahşi öküzü bir mağaraya kapatır. (Evcilleştirme hikâyesi gibi.) Fakat öküz kaçar. Güneş’in emir verdiği bir karga, gidip öküzün ense kökünü gagalayıp onu öldürür! Bu öykü, asırlar sonra, Fenikeli denizciler tarafından, alfabe ve dille birlikte Avrupa’ya taşınmış. Bu arada, Sümer tabletlerinde de bolca “öküz” geçer. “Gökyüzünün vahşi boğası” şeklinde tanımlanır, hunhar tanrıça İştar bile onu kullanır vs. Fakat Gökyüzünün boğasını asıl öldüren Gılgamış’tır. Meşhur Gılgamış. Gökyüzündeki boğayı biz bugün halen kullanmaktayız: Boğa burcu olarak. Dünya’nın Güneş çevresindeki seyahatinde ufak tefek oynamalar olduğu için mevsimler de değişmekte. M.Ö. 2500’lere kadar ilkbahar, Boğa burcundayken gelirmiş, yeni Mayıs’ta. Sonra değişip Koç’a gerilemiş. O yüzden Boğa, doğanın canlanmasını da temsil etmiş binlerce yıl. Her neyse...
ROMA BOZMUŞ İŞİ
Ölüme davet. Foto Giovanni Calia - Unsplash.
Mithra öyküsü, Greko-Romen kültüre geçince, elbette ufak tefek değişiklikler olmuş ve azgın boğa, bizzat Mithra tarafından öldürülür hale gelmiş ve bunu bolca tasvir etmiş o kültür. Tanrının adı da Mithras olmuş.
Şimdi konu şu: Mezopotamya’da bir “kült” haline gelmiş bu boğanın ölümü. İnsanın doğaya egemen olması gibi bir anlamı var. Size geçenlerde yazdığım Galatları hatırlarsınız. Ta Orta Avrupa’dan kalkıp bütün Avrupa’ya ve Anadolu’ya yayılan bu kavim, Anadolu’da bir etkinlikle karşılaşmış: Boğa öldürmek! Doğalarına da uygun olduğu için çok sevmişler. Boğa ile saatlerce cebelleşip, ensesindeki hayat düğümü denen yere “kutsal” mızrak saplamışlar! Bunu biliyorsunuz işte: İspanya’daki boğa güreşinin kökeni. Sağ olsun, İspanya’nın ucuna kadar yayılan Galatlar, yani Keltler taşımışlar o adeti oraya. Ama adetin kendisi, Anadolu ve Mezopotamya kökenli!
GİRİT’TE MOLA
Tekrar bir miktar geri saralım. Dedik ya Fenikeli denizciler taşımışlar pek çok şeyi Yakındoğu’dan Avrupa’ya. İşte onların uğrak yerlerinden biri Girit. Girit’te. M.Ö. 2500’lerde yeşermeye başlamış bir uygarlık var. Knossos denen ve bugün kalıntıları kalmış saraydaki resimlerden ve bazı başka buluntulardan da biliyoruz ki (bir kısmı uydurma da olsa) orada da boğa ile ilgili bir kutsal tören var. Ama onlar da Pers Mithra gibi öldürmüyorlar boğayı. Üzerinden atlıyorlar! İşte buna cesaret diyebilirim. İnsanın kendisine doğru koşan bir boğaya koşup üzerinden atlaması cesaret olarak değerlendirilebilir. Onu öldürmek yerine böyle kanıtlanabilir yiğitlik. Ne lüzumu var ama olsun, olabilir. O zamanların zihniyetiyle bakınca, neden olmasın?
KAFASI BAŞKA VÜCUDU BAŞKA
Ardından, Helen kültüründe yeşermiş de yeşermiş boğa anlatısı. Meşhur Herakles’in 12 görevinden biri de Girit’teki azgın boğayı alıp Giritlileri onun zulmünden kurtarmak olmuş. Kurtarmış da nitekim ama boğa Yunanistan’a gelince, orada iyice şenlenmiş ortalık. Boğa başlı, insan gövdeli “minotaurus”lar sarmış mitolojik öyküleri.
Evet Yunancası taurus boğanın ama Arapçada da hem sevr hem de thur, thawr diye geçiyor. Öküz de İngilizce’de bugün “ox” olarak varlığını koruyor. “Oks” okunur ve mesela Oxford denen yere ismini vermiştir öküz.
BİZİM BOĞALAR
Bu arada, bizim Toroslarla ilgili bir başka teorim daha var. Sümercede “taru” dönü, dönmek anlamına geliyor. Acaba diyorum, Mezopotamya’da yaşamış Sümerlerin, kuzeye, Anadolu’ya çıkarken kat ettikleri yolun sonu olarak mı görülmüş bu dağlar da “taru” diye isim mi verdiler acaba? Sonra da oldu mu bize “taurus”? Bu tamamen bana ait bir fikir ama benim aklıma yattı doğrusu. Fakat, iri Toroslar’ın boğaya benzetilmesi de çok makul tabii. Üstelik, Türkler bu dağlara Toros değil, Binboğa Dağları demişler! Yani ille de bir boğa durumu var. Hemen söyleyelim, Yakındoğu inanışlarında, gücünden ve önüne çıkanı kolaylıkla devirebilme yeteneğinden dolayı fırtına tanrısını da boğa ile sembolize etmiş insanlar ve görünen o ki, Torosların farklı noktalarında, Hititler dâhil pek çok Anadolu medeniyetinden kalma fırtına tanrısı tapınakları var. Acaba, onlar mı bin boğa? Demem o ki, dünyanın herhangi bir yerinde boğa ile ilgili bir şey görüyorsak, bilelim ki bir ucu Anadolu’da.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
KAPIDAN BAKMAYA HAZIRLIK
Tam bir geçiş zamanı diyebiliriz. Marta doğru, kapıdan bakmaya hazırlık aşaması. Yavaş yavaş, ama sahiden yavaşça ısınmaya başlıyoruz. Bir sonraki hafta sonuna kadar kademe kademe 20 dereceleri bulacak bir hava sıcaklığından söz ediyoruz. Ama tabii mart oyun oynar, kazma kürekleri yaktırır mı, onu zaman gösterecek. Fakat şimdilik, makul lodos-poyraz itişmesi, az yağış ve ısınma sürecindeyiz. Neşeniz bol olsun.
Paylaş