Paylaş
Bu acıya yürek dayanaz. Marmaris 29 Temmuz 2021. Foto Mahmut Serdar Alakuş. AA-Getty. Kaynak The Atlantic.
Hepimizin içini acıtan, kiminin hayatını, kiminin ruhunu karartan bir dönemde başka ne yazabilirdim ki? Hayat öyle bir hale geldi ki, gündemin büyük büyük olayları, normal hayata dönüp normal yazmayı, okumayı, gündem dışında konuşmayı neredeyse olanaksız hale getirdi. İnsanın içinden gelmiyor zaten başka türlüsü. Bu gezegeni paylaştığımız binlerce tür canlı var. Bu gezegen hepimizin ortak mekânı. Daha önce de yazmıştım, biz insanlar, bu dünyanın sahibi ya da patronu değiliz. Bizden önce var olmuş, Dünya’da bizden önce yaşamaya başlamış pek çok canlı var. Bunlardan biri hiç kuşku yok ki ağaçlar. İnsan soyu yeryüzünde yokken ağaç nesli buradaydı.
GÖK TENGRİ
Sayfayı takip eden veya konuya ilgili dostların çok iyi bildiği gibi insanın “kutsiyet” anlayışı korkuyla başladı. Doğanın, kontrol edemediği pek çok gücüne tanrısallık yükledi, onları kutsal saydı ve onlardan korktuğu için tapınmaya başladı. Gökyüzü, Türklerin de tarihlerinde olduğu gibi kutsal sayılabilecek çok şeyi barındırıyordu ve bu nedenle en kutsaldı. Bu nedenle Türk’ün Orta Asya’daki en yüce inancı, “Gök Tengri (Gök Tanrı)” idi.
Kontrol edilemeyen doğa güçleri, yeryüzünün her yerindeki insanları korkuttuğu içindir ki her yerde tapıldılar. Yıldırımlar, şimşekler, depremler, seller, yağmurlar, kar, fırtına, korkunç rüzgâr ve soğuk, korkunç sıcaklar ve kavurucu Güneş… Hepsi ya gökteydi ya gökte bulunan bir şey ile ilgili olduğu varsayılıyordu. Ancak insanın, “korku olmaksızın”, sadece sevgiye dayalı olarak taptığı ya da kutsal kabul ettiği şeyler de vardı. Bunların başında geliyordu ağaç.
Onlar da can tabii. Her can suya hasrettir. Foto Mahmut Serdar Alakuş AA-Getty. Kaynak The Atlantic.
KORKMADAN, SADECE SEVEREK
İnsan, ağaçtan hiç korkmadı. Onu hep sevdi, ona sevgiyle bağlandı. Ağacın kutsiyeti insanın korkusuna değil sevgisine dayandı. Çünkü ağaç, insanı kavurucu güneş ışığından da korudu, vahşi hayvandan, kardan, fırtınadan da. Gökyüzünün milyonlarca volt elektriğini kendi üzerine çekerek korudu bile insanı! Meyveler sunarak besledi bizi. Besledi! Kuru dalını yakıp ısındık, gölgesine sığınıp serinledik. Hâlâ da öyle. İstediğin kadar beton, plastik, cam ve çelik karışımı kullan, hiçbir gölge (örneğin) çınar gölgesi kadar ferahlatıcı değil. Teknolojiye yenilmeyen iki kutsaldan biridir ağaç. Diğeri de sudur kuşkusuz.
Zaten ağaç ve su, insanlık tarihinin en önemli iki sembolü olagelmiştir. Nerede bir kutsallık var, orada mutlaka ağaç ve su vardır. Tüm tasvirlerde, hatta cennet anlatımlarında da öyledir. Ağaçlar ve akan sular… Hiç kuşkusuz Sümer’de yazıya geçen bu inanç, insanın en eski kültürel değerlerinden biri.
KUTSAL KİTAPLARDA AĞAÇ
Ağacın özelliği ve güzelliği, her zaman takdir edilmiş, sayılmış, kutsal bilinmiş. Binlerce yıldır böyle bu. Kutsal kitaplara girmiş ağaç, kutsalın en kutsalı nitelikleriyle hem de. Tevrat’ta yazdığı haliyle, Allah, Aden’de bir bahçe “diker” ve “yaptığı” adamı, içine koyar. (Bizim Cennet dediğimiz…) Şöyle der Tekvin II/9-10’da: “Ve Rab Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında hayat ağacını ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi sulamak için Aden’den bir ırmak çıktı.”
Yemek için her ağacın yanısıra iki önemli ağaç var burada: Hayat ağacı ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacı. Yaşam veren unsur ne? Ağaç. İyilik ve kötülüğü bilme yani bilgeliği veren unsur ne? Yine ağaç. (Irmağı yani suyu da unutmayalım.) Aden, Tevrat’la sınırlı bir sözcük değildir, Kuran’da da geçer: “İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler…”(Kehf, 31)
Yine Kuran’da, söz konusu ağaçlardan biri kendisini göstermektedir. Bakara 35’te ve Araf 19-20’de “şu ağaca yaklaşmayın.” denen ağaç, Tâhâ 120’de, “Derken şeytan onun aklını karıştırıp ‘Ey Âdem dedi, sana ebedîlik ağacını ve sonu gelmez saltanatı göstereyim mi?’” diye tarif edilir. İslâm Ansiklopedisi’nden öğrendiğimize göre ağacın Arapça adı Şeceretü’l-huld’dur. Yani ebedîlik, yani sonsuzluk, yani “hayat” ağacı.
Hayatı, sonsuz yaşamı, bilgeliği ağaçla betimleyen bir uygarlıktır insanınkisi. Evet Mezopotamya-Ortadoğu kaynaklıdır, evet uygarlık denen şey de zaten burada doğup yayılmıştır ve evet tüm dünyadaki ortak insanlık birikiminin doğduğu yerdir burası.
Dünyada kalan ormanlar. Korkunç tablo. Onların da yok olmasını izlemeyelim.
SAHİ, YA ÖYLEYSE?
Bugün, henüz halen tartışmalı olsa da, tarihçiler, arkeologlar bir konuda hemfikir olmaya başladılar. O da Sümerlerin, yani tüm bu ağaç-bu-kutsiyet öyküsün ilk kez yazıya döken ve tüm dünya kültürüne katkıda bulunan ırkın kökeni ile ilgili. Sümerler, kesinlikle Sami değiller. Yani bugünün Ortadoğu halklarından değiller. Zaten Sümerce de Sami dil ailesinden değil. Hemfikirlik zemininde konuşulmaya başlanan konu, Sümerlerin eskiden sanıldığı gibi yukarı Hindistan yöresinden değil de Kafkasya yöresinden gelmiş oldukları. Şimdi bu, Sümerler Türk idi demek değil ama Sümerce ile Türkçe arasındaki dil ortaklıkları da görülmeyecek gibi değil. Mesela Sümerce tanrı, “dingir” sözcüğüyle söylenir ve yazılır. Türkçe’de ise “tengri”dir. Tengri ile dingir arasındakine benzeyen ses benzerliği, başka pek çok sözcükte de var bu. Başka bir yazıda ele alırız.
DOĞAL BİR AKIŞ
Eğer Sümerlerin Türklerin anavatanı olan Ortaasya ve batı ucu Kafkasya ile bir bağlantısı varsa veya söylenen bağlantı gerçekse, o zaman Türklerin ve Türklerinkine benzeyen alışkanlıkların ve geleneklerin Mezopotamya’ya taşınmış olmaları da yadırganmayacaktır.
Kayda geçmiş Türk geleneklerinde (İslâmiyet öncesi) ağaç kutsaldır ve çok ama çok önemlidir. Türklerin ağaç süsleme geleneklerini çok daha önce başka bir yazıda ele almıştık; hani inatla Noel ağacı demeye çalıştıkları, aslında yeni yılı kutsamaktan öte anlam taşımayan ağaçtan söz ediyoruz; işte o ağaç bu kutsiyetin bir parçasıdır. (Meraklısı için linki verelim. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tayfun-timocin/gunes-durdu-agac-suslendi-41401252)
EVRENİ YERİNDE TUTANDIR AĞAÇ
Bu gelenek, Dede Korkut’ta da bolca çıkar karşımıza, başka pek çok Türk metinlerinde de. Tıpkı çadırı ortada tutan orta direk gibi, Türk geleneğinde de göğü tutan bir “göğün direği” vardır. Bu direk, Türk kültüründe “ağaçtır”. Dünya mitolojilerinde hayat ağacı olarak geçen bu dev ağaç, eski Türklerde “Demir-kavak” olarak da geçer. Temir-terek olarak da bilinen demir direk bir ağaçtır yani. Dilimizde Kutup Yıldızı için söylenen sözcüğü hatırlamak, yazının başından bu yana konuştuğumuz konunun önemini belirtecektir: Demir kazık! Başka deyişle, Dünya’yı ve içinde bulunduğu evreni, yerinde tutandır ağaç!
Ağaç yanar, can yanar. Foto Egor Vikhrev- Unsplash
HER GÜN KAÇ CAN?
Bir süredir her gün yüzlerce, belki binlerce ağaç yanarak yok oluyor. Yeterli olmayan müdahalelerle yangınlar büyüdü, ağaçla birlikte olması gereken kutsal suyu, ağaçları kurtarmak için yeterince bol ve işlevsel kullanamadık. Bunların nedenleri ve sonuçları üzerinde durulmalı ama burada değil. Fakat neredeyse insanlığın en başından beri, üstelik tam olarak da bize ait bir kültürün kutsal kıldığı ağaçları koruyamamak, hepimizin içini çok ama çok acıttı. Elbette yeni fidanlar dikilir ama gidenler candı. En başında konuştuğumuz gibi, dünyayı paylaştığımız diğer canlılardan bazıları da bu ormanlarda yaşıyordu. Onlar da yok oldu. Gidenler, candı. Artık tek bir canın dahi gitmemesi için ne yapılması gerekiyorsa yapılması dileğiyle.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
POYRAZ FERAHLATIR AMA…
Güney Marmara da epey sıcak, her yer gibi. Ve evet, cumartesiden itibaren canlanan poyraz, biraz ferahlatır ferahlatmasına ama keşke öyle olmasa. Zira canlanan poyraz, Anadolu’nun ünlü meltemi. Anlamı şu: Marmara, Ege ve Batı Akdeniz’de rüzgâr canlanacak! Yani, yangın bölgesinde de! Meltemin tam zamanı. Hele böyle yüksek sıcaklıklarda kara çok ısındığı için rüzgârın şiddeti de artıyor. Sizi bilmem ama ben kendi çapımda yağmur duasına çıkıyorum. Haftaya perşembeden itibaren İç Ege’de yerel yağışlar bekleniyor. Umudum, o yağışların kıyılara da sarkması ve tabii o vakte kadar yangınların teknoloji ve akıl yardımıyla, insan eliyle söndürülmesi.
Paylaş