Paylaş
PAZAR günü 18 Mart. Bana “18 Mart nedir?” diye sorarsanız, elbette Çanakkale Deniz Zaferi’dir derim; ama en çok aklıma gelen isim ise Nusrat olur. (Yanlış olarak Nusret diyenler de oluyor ama doğrusu Nusrat’tır.) Nusrat mayın gemisi, adeta 18 Mart ile bütünleşmiştir çünkü payı çok ama çok büyüktür. Belki de Nusrat, daha doğrusu onun kahraman personeli görevini yerine böylesine bir fedakâr ve kahramanlıkla getirmeseydi, bir zafer yerine başka şeylerden bahsediyor olabilirdik. Kısaca hatırlamakta yarar var.
Efendim, Çanakkale, Birinci Dünya Savaşı’nın “Osmanlı’yı paylaşma” girişimi aşamasının en kritik safhasıdır malumumuz olduğu üzere. İngilizlerin Bahriye Nazırı Winston Churchill’in, İngiliz Donanması’nın subayları tarafından desteklenen planlarına göre 18 Mart 1915 sabahı 3 deniz tümeninden oluşan filo Çanakkale Boğazı’na girecekti. Ama bilmedikleri bir şey, onları bekleyen bir sürpriz vardı.
NUSRAT SAHNEDE
Nusrat Mayın Gemisi 3 Eylül 1914’te Çanakkale’ye gelmişti. Almanya’da mayın dökme gemisi olarak inşa edilmişti ve dar alanlarda kolayca manevra yapabiliyor, az su çektiğinden (yani derin olmadığından) mayın alanları üzerinde güvenle dolaşabiliyordu. Fakat Osmanlı’nın mali sorunları yüzünden yeterince mayını yoktu! Sadece 26 mayın kalmıştı. Çanakkale Boğazı’nda zaten önceden boğazı kesecek şekilde döşenmiş mayın hatları bulunmaktaydı. Ancak, düşman zırhlılarının hareketlerini sürekli inceleyen bizim kahraman subaylarımız, olağanüstü ve akıllara kolaylıkla gelemeyecek bir plan yaptılar. 6 Mart gecesi Cevat Bey, Mayın Grup Komutanı Hafız Nazmi Bey’e, “Oğlum, sana çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat’la son 26 mayını şu gördüğün Erenköy Mevkiinde kıyıya paralel olarak dökeceksin. Düşman hareketinizi seçer, size saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle koruyacaklar. Kendinizi göstermemeye çaba harcayın. Allah yardımcınız olsun” dedi.
DAHİYANE FİKİR
Doğru okudunuz, bu sefer mayınlar, ilk akla gelecek şekilde boğazı keser durumda değil de kıyıya paralel olarak dökülecekti! Bu, tamamen bizim kurmaylarımızın dahiyane bir fikriydi. Çünkü düşman zırhlıları Boğaz’a gruplar halinde giriyor ve görevini tamamlayan grup, ikmal yapmak için geri dönerken arkadaki grupların yollarını kesmemek için boğazın en geniş yerlerinden biri olan Erenköy Mevkiinde manevra yapıyordu. İşte mayınlar da bu manevra sahasına kıyıya paralel ancak manevra hattına dik olarak yerleştirilecekti. Fakat bu işin sonu her ne kadar büyük bir zaferi getirebilecek olsa da bir o kadar zordu.
Nazmi Bey, ertesi gün Nusrat mayın gemisi komutanlığı yapacak olan Tophaneli Yüzbaşı Hakkı’yı buldu. Her iki subay da iyi arkadaştılar. İki gün önce kalp krizi geçiren Nusrat’ın genç komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, Cevat Bey’in görevi sağlığından dolayı başkasına devredebileceği ısrarlarına rağmen, savaşın ve ülkenin sorumluluğunu omuzlarında duyarak görevi kabul etti. 7 Mart’ı 8 Mart’a bağlayan gece yarısı Nusrat demir alarak Çanakkale’den uzaklaştı. Bütün ışıklarını söndürüp kıvılcım atmasın diye ocaklarını bastırdı, maskeli ışıklar altında rota izleyerek hedefine doğru ilerledi. Deniz sakin, hava zifiri karanlıktı. Uzaklarda dolaşan düşman devriye gemileri pırıl pırıl yanan projektörleri ile suyun yüzünü aydınlatmaktaydı. Daha yakınlarda devriyeye çıkmış düşman gemilerinin projektör ve ışıldakları zaman zaman Nusrat’ın olduğu kıyının karşısını noktalamaktaydı. Son kontroller bittikten sonra ilk mayın platforma alınmış ve atış anı beklenmeye başlamıştı.
26 ESKİ TİP MAYINI SUYA BIRAKTI...
Heyecan en üst düzeydeydi. Vatanın selameti Nusrat’ın elindeydi. Sonunda Anadolu yakasındaki Akyarlar’a, yeni mayın hattının hazırlanacağı noktalara geldiler. Gemi, sessizce elinde kalan son 26 eski tip mayını suya bırakmaya başladı. Suya düşen her mayın belli bir sıra halinde kendisini asılı tutacak ağırlığın gerdiği teller üzerinde yer almaya başladı. Birkaç dakika sonra tüm mayınlar belirlenen rota doğrultusunda dökülmüştü. Makinalar tekrar ulaşabilecekleri en yüksek devirde çok hızlı tempoda çalıştırılmıştı. Şimdi en az mayınlar dökülüşü kadar tehlikeli olan geri dönüş yolculuğu başlamıştı. Daha önce dökülen mayınlar ve düşman devriye gemileri Nusrat’ın yolu üzerinde kol geziyordu. Bir an için Nusrat’ın çok yakınında bir karaltı ortaya çıktı. Düşman gemisi olmalıydı bu. Büyük olasılıkla düşman zırhlıları geri dönmüşlerdi ve devriye görevine devam etmekteydiler. Ara verdikleri projektörle taramaya yeniden başladıkları zaman Nusrat’ı görebilirler ve her şey bitebilirdi. Bütün personelden buz gibi terler boşanıyordu. Nihayet korktukları başlarına geldi ve düşman gemisinin projektörleri yandı.
MUCİZE GERÇEKLEŞİYOR
Karanlığı yaran projektör ışığı az öteden, hızla, üzerlerine doğru, denizi tarayarak geliyordu. Bu ışık silindiri ölüm kılıcına dönüşmüş, Nusrat’ın böğrüne saplanacaktı ki bir mucize gerçekleşti. Yok oluşa saniyeler kala, Türk kıyılarında da bir projektör yandı. Bizim kıyıda birdenbire yanan projektörümüz birkaç saniye içinde, düşman projektörünü deniz üstünde yakaladı. İki projektör şimdi göz gözeydiler. Ortalığı sise yakın yoğun bir beyazlık kapladı. Beklenmedik bu ışık kavgası Nusrat’a yaşam umudunu geri verdi.
Düşman projektör, kurtulmak için yoğun çaba harcıyor, bir türlü başaramıyordu. Nusrat, bu ışık çarpışmasının altından sessizce sıyrıldı. Olanca islim üstünde, Çanakkale yönünde yol almaya başladı. Tehlike geçmiş, verilen görev büyük bir başarıyla yerine getirilmişti. Nazmi Bey büyük bir sevinçle kader arkadaşını tebrik etmek istedi. Ancak Hakkı Bey cevap veremedi. Nusrat mayın gemisinin komutanının hasta kalbi, bu ışık savaşındaki heyecan dayanamamış, duruvermişti.
VE GELDİ O SABAH
Bu olaydan on gün sonra müttefik donanması, en başta anlattığımız plana, yani 18 Mart 1915 sabahı Boğaz’a girme planına sadık kalarak saldırıya geçmişti. Savaş tam da düşmanların istedikleri şekilde, kontrollü olarak devam etmekteydi ki, birden ikmal için geri dönen gemilerde büyük patlamalar meydana gelmeye başladı. Bu patlamaların nedeni, 7–8 Mart gecesinde dökülmüş ve düşman tarafından fark edilmemiş Nusrat’ın mayınlarıydı. Düşmanın yüzen kaleleri birer birer batmaya başlamıştı. İngiliz donanmasına ait Irresistible ve Ocean gemileri ile Fransızların Bouvet zırhlısı, Nusrat’ın mayınlarıyla Çanakkale Boğazı’nın derinliklerinde kayboldular. Inflexible, Golva ve Suffen adlı savaş gemileri de büyük yara aldı. İlk batan, 639 kişilik mürettebatı ile Bouvet oldu. Nusrat ve Türk topçusu, müttefiklerin gemilerinin Marmara’da bayrak dalgalandırmasına izin vermedi.
Bu olayın ardından müttefikler, denizden geçmekten vazgeçip karadan hücuma kalktılar ama Arıburnu, Seddülbahir, Kabatepe, Kumkale, Conkbayırı (ki bu topraklar üzerine gelmiş en büyük insan olan Mustafa Kemal’in “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir” sözü burada söylenmiştir) ve elbette Anafartalar’da binlerce Mehmetçik, canları pahasına bu saldırıyı püskürtüp, saldırganların geri çekilmelerini sağladılar.
NUSRAT’IN AKIBETİ
Ve sonra biz ne yaptık? Bu anlı şanlı gemiyi terk ettik. 1962’de satıldı, şeklini değiştirdi alanlar ve kuru yük gemisi yaptılar onu. Ülkenin yükünü taşımış, Çanakkale’yi geçilmez yapmış bu kahraman gemisi kuru yük taşıdı. Yoruldu, bıraktılar öylece. 1990’da Mersin limanında battı bakımsızlıktan. 1999 yılında, 9 yıl denizin içinde kaldıktan sonra çıkartıldı. Müze yapılsın diye kampanya başlattı güzel yürekli insanlar ama ülkemizde kampanyalar “indirim” adını taşımıyorsa pek ilgi çekmiyor ne yazık ki. “Müze mi? Hem de gemi! Amaan boş ver!” Kimsenin ilgisi çekmedi kampanya. Nusrat, jilet olacaktı! Bereket versin Tarsus Belediyesi gemiye sahip çıktı ve Tarsus’taki Çanakkale Parkı’nda müze olarak sergilenmeye başladı. Çanakkale’de duran ise. Gölcük’te imal edilen replikası.
Yarın Dünya Denizcilik Günü. O da kutlu olsun tabii ama bizim öpüp koklamamız gereken bir Nusrat’ımız var. Çanakkale Deniz Şehitlerini ve tüm şehitlerimizi rahmetle, şükranla anıyoruz.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
LODOS ZAMANI
BİLİYORSUNUZ cemrelerin üçü de düştü. Eski takvime göre Kasım günlerinin bitmesine de 20 gün kaldı. Yani eski tabir, “üç elli yaz belli” ifadesinin hayata geçmesi için son 20 gün. Kar yağmadı bu sene ama son günlerde çok şükür ki yağmurlarımız açığı kapatacak gibi. Tabii umalım da afet boyutuna ulaşmasınlar, barajlarımız dolsun, toprağımız doysun, kimsenin kılına zarar gelmesin. Bu aralar bir lodostur gidiyor. Bu hafta sonu da aynı durum söz konusu. Bugün ve cumartesi biraz zayıfça (kıyı kesimlerinde ara ara coşabilir, yine de dikkat etmek gerek ) ve bu durum ki Güney Marmara’da kayıkçılar, amatör balıkçılar, oltacılar ve motoryatçılar için hoş bir deniz sunuyor ama pazara hiç de zayıf değil. Özellikle Gemlik ve Kocaeli körfezleri lodosu hayli güçlü hissedecekler. Hava gayet ılık. Pazar günü yağış da var gibi görünüyor. (Küçük bir hatırlatma. Ben bunları size üç dört gün önceden yazıyorum. Gönül isterdi ki yazının çıktığı gün tahminleri aktarabileyim, daha tutarlı olurdu. Yani bunlar değişebilir şeyler. Yazdıklarım, sadece farklı kurumlardan aldığım erken verilerin bir analizidir, değişme olasılığı her zaman vardır.) Tüm denizcilere selamet dilerim.
Paylaş