Paylaş
Ayhan Sicimoğlu’nun kızı. Kimi zaman beraber sahneye çıkarlar.
Ben Ayşe’yle tanışmadan önce Ayhan Sicimoğlu’nun “Friends & Family” CD’sini arabamda dinlerken kızım Ada, Ayşe’nin seslendirdiği “İstanbul Pas Constantinople” parçasına takıldı.
Ada o zaman henüz üç yaşındaydı ve sekiz saatlik yol boyunca bize hep aynı müziği dinlettirdi.
Sonra Ayşe Sicimoğlu ile Fransız Sarayı’nda verilen bir davette tanıştık.
Ayşe’nin konserlerine daha sık gider hale geldik.
Ayşe’nin gerçekten özel bir sesi var. Doğru seçilmiş bir repertuarla kendisini dinleyenleri etkisi altına alabiliyor.
Onu biraz daha yakından tanımanızı arzu ettiğim için kısa bir röportaj ve videolar ile karşınızda Ayşe Sicimoğlu…
Müzik eğitimini nerede aldın?
Müzik eğitimime ilkokulda iken New York’ta Mannes School of Music’te başladım. Üniversite yıllarında ise bir yandan Paris Sorbonne’da Sanat Tarihi okurken bir yandan da École Normale de Musique de Paris "Alfred Cortot" ve İstanbul Teknik Üniversitesi, Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde eğitimime devam ettim.
Nelerden hoşlanırsın müzikte?
Kontrasttan, farklılıktan, değişik renklerden, kreativiteden, yenilikten...
Neler ilgini çekmez, uzak durursun?
Kopyadan ve kendini yenilemeyenden, arkasında entelektüel bir yapı olmayan müzik türünden... Her müzik doğduğu çevrede iyi bence, kültürel kontrastları beğenmiyorum: Klasik müzikte halk elementleri mesela, hoşuma gitmiyor; şampanya ile kuru fasulye pilav gibi...
Genelde müziğine nasıl bir ilgi var Türkiye’de?
Türkiye’de genelde “moda”ya uyuluyor…
Türkiye’ye döndüğünden beri hayal kırıklıkları yaşadın mı?
Çok var... Benim yapım ve kafam Alman gibi işliyor... Gecikme, oyalama, sözünde durmama, unutma, yarım ağız teklifler ve en nefret ettiğim şey yalana hiç tahammülüm yok: Her zaman daha iyisini hedefliyorum, mükemmeliyetçilikten öte, kendimi aşmayı seviyorum.
Babanla aran nasıl? Ortak noktalarınız ve farklılıklarınız neler?
Babamla aramız çok iyi. Ortak noktalarımız çok hatta anneme babamı doğurmuşsun diyorum.
Kendisi idolümdür ancak aynı karaktere sahip olduğumuz için bir konuda anlaşmaz isek tartışma çıkabiliyor. Kavga etmeyi hiç sevmem. Sinirli anımıza denk gelmemek gerekiyor.
Sanat ve müzik açısında fikirlerimiz hemen hemen aynı ancak yırtık jean sevmediği için o yokken giyiyorum. Ayrıca hafif bir provokatif yönüm var; ikimiz de Sicimoğlu olduğumuzdan asiyiz. O artık değil belki ama bana tohumları ekmiş. Kısacası: My heart belongs to daddy!
Beraber çalışıyor musunuz?
Babamın iki CD’sinde de yer aldım... Ayhan Sicimoğlu: Friends & Family ve En Estambul...
İlkindeki “İstanbul Pas Constantinople”u kayıt ettiğimde 19 yaşında idim.
Konuk sanatçı olarak sahnesini paylaştım ancak aramızda jenerasyon ve stil farkı var: Onun müziğinin altyapısı Latin, benimkinin ise klasik...
Peki o zaman kendi müziğinden bahsedebilir misin?
Bu soruyu sabırsızlıkla bekliyordum!
Konservatuarda klasik müzik eğitimi almama rağmen her zaman değişik müzik tarzlarına ilgim oldu ve müzikleri sadece dinlemek değil söyleyebiliyordum da…
Hiçbir kalıba girmediğim için kendi kalıbımı yaratmaya karar verdim.
Küçüklüğümden beri hayal gücüm yüksek ve çok kreatifim, elimde değil…
Kişisel deneyimimi ve tecrübelerimi, yaşadıklarımı, okuduğum kitapları, izlediğim filmleri beğendim şarkıları müzikle ifade etmek istedim: ortaya “New Music” çıktı…
Nasıl tanımlıyorsun bu türü?
Klasik müzik, 80’ler ve 90’ların pop ve rock sounduyla birleşiyor; arada jazz parçaları ve Türkçe rock coverları da var... Rock parçaları alıp romantikleştiriyorum... Anlatması zor, dinlemek lazım.
Operayı bıraktın mı yani?
Asla! Kendi yazdığım ama sahne almadığım bir opera yazdım... “Fifty Shades of Rouge”
Beni tanıyan kırmızı rujumla bilir. Klasik müziği de bu sefer kendi hayatıma adapte ettim...
Yarı-otobiyografik bir eserde parçaların müziğini aynı tutup hikâyelerini orijinal versiyonundan uzaklaştırdım, değiştirdim. Ancak senaryonun hangi kısmı kendi hayatımdan alıntı, hangi kısmı hikâye, bunu bir tek ben biliyorum...
İzlemeniz lazım...
***
KLASİK BALENİN EN İHTİŞAMLI ESERLERİNDEN DON KİŞOT BALESİ’NİN PRÖMİYERİ YAPILDI
İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneye taşınan Don Kişot Balesi'nin prömiyeri dün akşam Süreyya Opera Sahnesi’nde yapıldı.
Cervantes’in aynı adlı romanından seçilmiş bazı bölümlerden esinlenilerek sahneye taşınan Don Kişot Balesi, ilk kez 1869 yılında Moskova’da Bolşoy İmparatorluk Tiyatrosu’nda sahnelenmiş.
Dünyaca ünlü birçok bale topluluğunun repertuvarına aldığı Don Kişot’a “klasik balenin en ihtişamlı eserlerinden biri” unvanını kazandıran ise yüksek seviyedeki bale tekniği içeren koreografisi, müziklerindeki zenginlik, İspanyol kültürünün renkli ve heyecan verici etkisinin uyumlu birlikteliği olsa gerek.
Ülkemizde bu eseri Ayşem Sunal Savaşkurt sahneye koyuyor. Orkestrayı ise Roberto Gianola yönetiyor. Dekoru, ışığı ve kostümleri açısından da müthiş bir eser ortaya çıkarılmış.
Eser, Mart ve Nisan aylarında Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi ve Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde sahnelenecek.
Paylaş