Paylaş
“Ülkemizin geçtiğimiz 14 yılda yaşadığı büyük dönüşümün en zayıf halkalarını ne yazık ki eğitim ve kültür oluşturuyor. Bu konularda hayal ettiğim düzeylere ulaşamamış olmamızdan fevkalade müteessirim. Bu bir özeleştiridir ama gerçektir.”
Bu sözler üzerine siyasi polemik yapmak mümkün. Fakat ben aşırı siyasallaşmanın eğitimde kaliteye, kültürde gelişmeye zarar verdiğine inandığım için bunu yapmayacağım.
İktidarın niye bu iki alanda başarısız kaldığının objektif olarak analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
ÜNİVERSİTE YAPMAK!
Sosyal bilimlerin ve ekonominin genel kabulüdür: Maddi kalkınma bir ölçüde kolay ve nispeten hızlı olabilir, fakat eğitim ve kültürel gelişme öyle değildir.
Muhteşem bir üniversite binası, bir kültür sarayı yapabilirsiniz ama içinin bilimle ve kültürle dolması kolay değildir. Hem zaman hem özel dikkat ve teşvik gerektirir.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı’nın sözleri anlaşılabilir niteliktedir. Nitekim BM “insani gelişme indeksleri”nde Türkiye’nin sırası, daima ekonomi sırasının altındadır.
Eğitim ve kültürün gelişmesiyle insani kalitenin yükselmesi için esaslı bir birikim, vizyon ve öncelik sıralaması gerekir.
AK Parti’nin “altyapı” politikalarında görülen ön hazırlık ve perspektifi eğitim ve kültür politikalarında yok.
Her bakan bir şeyler yapmak istedi; zikzaklar çizildi. Hayati soru şudur: Niye böyle oldu?
NEREDEN NEREYE?
AK Parti 2004 yılının Ocak ayında bir “Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi Sempozyumu” düzenledi?
Dikkat edin, “uluslararası” nitelikte! Sadece “milli ve yerli” değil, Norman Barry ve Charles Rowley gibi liberal düşünürlerin de katılımıyla iki gün süren zengin içerikli, ufuk açıcı bir sempozyumdu.
Bireysel özgürlük, denetim ve denge, kuvvetler ayrılığı, fikir özgürlüğü gibi liberal kavramların bolca konuşulduğu bir sempozyumdu.
Norman Barry’nin tebliğ konusu, “Rasyonalizm, Muhafazakârlık ve Demokrasi” idi!
Rasyonalizm-muhafazakârlık ilişkisini tartışmasının felsefi bakımından ne kadar ufuk açıcı olduğunu belirtmeye gerek var mı?
Bugün bu kavramlar, bu konular iktidarın dağarcığında ne kadar yer tutuyor?
Bugün iktidar partisi aynı veya benzer isimlerle demokrasi konulu “uluslararası” bir sempozyum yapar mı?!
O zamanki gibi farklı görüşler ve hele de uluslararası perspektifler yerine, iktidarı övecek, partinin sloganlarını savunacak isimlerle yapar. Çünkü yayınları da partililerin konuşmaları da hep böyle.
OSMANLI DERSLERİ
Siyasi motivasyon için Osmanlı ihtişamı övülüyor, sık sık “ecdadımız” vurgusu yapılıyor. Bunlar benim de hoşuma gider fakat o Osmanlı’nın “neden” çöktüğü sorusu hiç gündeme getirilmiyor.
Medrese niye üniversiteye evrilemedi?
Abdülhamid niye medreseyi kendi haline bırakıp modern okullara önem verdi?
Karma eğitimin yararları hakkında 1921 yılında Halide Edip Hanım’ın verdiği raporda neler yazıyordu?
Tarihen bu perspektife sahip olmak, bir de eğitimde başarılı Güney Kore ve Finlandiya gibi ülkeleri incelemek...
Yoksa nasıl başarılı bir eğitim politikası oluşturulur?
Özetle diyeceğim şudur: Aşırı politizasyon, her şeye günün politik öncelikleriyle ve siyasi sadakat gözlüğüyle bakmak eğitim ve kültürün gerektirdiği felsefi, ilkesel ve uzun vadeli perspektifleri gözden kaybettirir.
Eğitim uzmanlarını, kültür ve sanat insanlarını kenara iter...
Öteden beri temeldeki sorun bu değil mi?
BİLİNMEYEN LOZAN
Lozan yine gündemde. Bu konudaki tartışmaların belgesel bilgilere dayanması gerekir. Bu metotla yazdığım “Bilinmeyen Lozan” adlı kitabımın 2. baskısı çıktı. Okurlarıma ilgileri için teşekkür ederim. Bu arada Lloyd George’un 28 Temmuz 1923 günlü The Daily Telegraph gazetesinde çıkmış olan makalesinin orijinalini buldum, 2. baskıya ekledim. Lloyd George’un makalesinin başlığı şöyle: “Lozan’da Türklerin başarısı, medeniyetin yenilgisi!”
Paylaş