Paylaş
Evvela IŞİD’in “Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak için küresel güçlerin oyunu” olduğu şeklindeki komplo teorisi iflas etmiştir: İşte ABD dün IŞİD’i vurdu...
Komplo teorilerinin en büyük zararı, kafayı “düşman”a takarak Müslümanların kendi temel sorunlarını düşünmelerini engellemesidir. Temel sorun uzlaşmaya, istikrara ve demokratik kurumların gelişmesine imkân vermeyen çatışmacı kültürdür. Yani her türlü taassup!
Bu çağda toplumların nasıl barış ve istikrara kavuşacağını düşünmesi gereken zihinler din, mezhep, kimlik kavgalarına kilitlenirse, öyle bir toplumda ne uzlaşma sağlanabilir ne de istikrar ve kalkınma.
Ortadoğu’nun temel sorunu budur.
IŞİD VE MEZHEP
Dünya İslam Âlimleri Birliği (DİAB) şeklinde tantanalı bir unvana sahip ulema derneğinin IŞİD’le ilgili açıklaması, bu açıdan önemli bir veridir. Yeni Şafak’ın değerli yazarlarından Faruk Beşer, DİAB’ın IŞİD’e “ümitvar” bakmasını eleştirmişti. DİAB reisi Yusuf Kardavi adına Beşer’e gönderilen açıklamada, IŞİD’in “hilafet devleti” kurduğunu ilan etmesi eleştiriliyor. Fakat IŞİD’in Şiilere ve Ezidilere karşı yaptığı katliamlara, recm, cariye ve cizye uygulamalarına ilişkin tek cümle bile yok! Şöyle deniliyor:
“Ne olduğu belli olmayan bir grubun hilafet ilan etmesinin hiçbir şer’i dayanağı yoktur... Müslümanları birbirine düşürmek isteyen düşmanların hizmetindeki bir girişimdir.”
İyi de Müslümanlar niye hep böyle birbirine düşüyor?! Çatışmacı kültür yüzünden tabii!
Nitekim DİAB’ın açıklamasında, Irak’ta bir hilafet devleti kurulacaksa buna “oradaki tüm İslam âlimlerinin, bütün cemaatleriyle Sünni halkın karar vermesi” gerektiği söyleniyor. (Yeni Şafak, 13 Temmuz)
Görüyor musunuz, Irak nüfusunun yüzde 55-60’ını oluşturan Müslüman Şiileri nasıl dışlıyorlar?! Hıristiyanlar zaten ‘yok’ hükmünde!
Türkiye ise “din ve mezhep ayırımı olmaksızın”, yani laik nitelikli “vatandaşlık kanunu”nu yüz elli sene önce, 1869 yılında çıkarmıştı! Türkiye farkıdır bu!
ÇATIŞMACI KÜLTÜR
Din ve mezhep ayrımcısı düşünceler, IŞİD gibi katliamlar yapmasa bile, Ortadoğu’da uzlaşma ve hoşgörüye dayalı istikrarlı yönetimlerin kurulmasını engelliyor. Uzakdoğu’daki ekonomik mucizeleri gerçekleştiren hukuki kurumlar, rasyonel ekonomik yönetimler, dünyaya açık girişimci sivil kuruluşlar Ortadoğu’da gelişmiyor. Kalkınmanın personel ihtiyacını karşılayacak modern eğitim başarılamıyor.
Ortadoğu’da gelenekçi ve siyasal İslamcı akımlar da, devrilen laik milliyetçi Arap diktatörlükleri de aynı “çatışmacı” kültürün parçalarıdır: Toplumsal enerji hep çatışmalara gitti. Hukuk, müzakere, uzlaşma, barış gibi toplumsal değerler gelişmedi.
Bugün tüm Ortadoğu’nun ürettiği bilimsel makale sayısı bir tek Güney Kore’nin ancak yarısıdır!
TÜRKİYE FARKI
Türkiye’nin farklı oluşu, hem bin yıllık devlet, yani meşruiyet geleneğinden, hem bu geleneğin yüz elli yıldır modernleşmekte olmasından kaynaklanıyor. “Kuvvetler ayrılığı” kavramı, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, modern eğitim, bizde Tanzimat’la yola çıktılar.
Zamanımızda Merkez Bankası ve BDDK gibi kurulların bağımsız olması ekonominin rasyonel yönetimi için şarttır. Siyasi düşüncelerle kurumları tahrip etmek, acısını ileride çekeceğimiz sorunlara yol açar.
Türkiye’nin asırlardan beri tercihi, Batı modelidir. Sayın Ali Babacan’ın deyişiyle “Tek çaremiz, AB hukukudur”.
Türkiye’nin tarihi birikimine ve tecrübelerine sahip olmayan ve hâlâ “Ortaçağ”ı yaşayan Ortadoğu akımları
bizi etkilememelidir.
Paylaş