Paylaş
HUKUKİ açıdan HDP’nin kapatılması için gereken şartlar oluşmuştur; fakat HDP’yi kapatmak hukuka uygun olsa bile siyaseten çok yanlış olur.
Önce hukuki duruma bakalım.
2004 yılında İspanyol Anayasa Mahkemesi, ETA’nın terör eylemlerini kınamaktan kaçınan Batasuna partisini kapatmış, olay AİHM’ye intikal etmişti. AİHM’nin 30 Haziran 2009 günlü uzun kararındaki en önemli bölüm olan 80. paragraf özetle şöyledir:
“İspanya’da otuz yıldan daha uzun bir süreden beri var olan terör ortamında ve diğer siyasal partilerin tamamı tarafından kınanmakta olan şiddeti kınamayı reddetmek, terörizme üstü kapalı bir destek davranışıdır.” (No: 25803/04)
Türkiye’de HDP’nin davranışı ise “kınamayı reddetmek”ten daha öteyedir. Bu hukuki tabloya rağmen HDP kapatılmamalı, böyle bir dava bile açılmamalıdır.
SİYASETEN YANLIŞ
Evrensel hukuk, şiddet halinde “partinin kapatılabileceğini” söyler fakat “kapat” diye emretmez.
Nitekim İspanya, Batasuna ve Heri Batasuna partilerini kapatmış fakat İngiltere Sinn Fein adlı partiyi kapatmamış, kendi çözüm sürecinde bu partiden yararlanmıştır.
Türkiye’nin “çözüm süreci”ni HDP’nin katkısıyla yürütmesi maalesef mümkün olmadı. Çünkü HDP Kandil’e karşı bağımsız davranmıyor.
Yine de HDP’yi kapatmak, hemen ertesi günü başka bir partinin kurulmasına yol açacağı gibi, Türkiye’nin elindeki “silahı bırakın, Meclis’te siyaset yolu açık” argümanını da hayli zayıflatır.
NİYE TIKANDI?
Selahattin Demirtaş, Radikal’de Ezgi Başaran’a verdiği mülakatta, esas sebebin “Dolmabahçe mutabakatının bozulması” olduğunu söylüyor. Demirtaş’a göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat’ta açıklanan “Dolmabahçe mutabakatı”nı başından beri biliyordu, onaylıyordu... Fakat Erdoğan 21 Mart’ta oy endişesiyle “Dolmabahçe mutabakatı yanlış” diye açıklama yapınca süreç tıkanmış ve neticede bugünkü noktaya gelinmişti. Demirtaş’a göre, Cumhurbaşkanı bu mutabakatı bozmasaydı, Kandil silah bırakma kongresini toplayacaktı...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da Cumhurbaşkanı’nın böyle konuşmasını eleştirmişti. Olayın perde arkası kamuoyunda bilinmiyor; Başbakan Davutoğlu’nun ve “Dolmabahçe fotoğrafı”nda yer alan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın bu konuya bir açıklık getirmeleri gerekir.
Fakat, unutmamak gerekir, “Dolmabahçe mutabakatı”nı daha ilk gün PKK bozmuştu!
MUTABAKATI PKK BOZDU
Kandil en başından beri Öcalan’a ikiyüzlü davrandı, çözüm sürecini sürekli hırpaladı, sonunda sabote etti. Dolmabahçe mutabakatının açıklandığı 28 Şubat 2015 günü Kandil’de Mustafa Karasu’nun ANF’ye yaptığı açıklama şöyledir:
“PKK kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak biçimindeki yaklaşımlar demagojidir.”
Hemen ertesi günü KCK adına yine Mustafa Karasu’nun şu sözleri yayınlandı:
“Hiç kimsenin PKK adına silah bırakmasından, PKK’nın kongre yapıp silah bırakma kararı alacağından söz etmesi mümkün değildir. Hiç kimsenin üzerinde böyle bir vazife yoktur!” (Özgür Gündem, 1 Mart)
Bu sözlerle Kandil Öcalan’a bile meydan okuyordu.
Demirtaş’ın Dolmabahçe mutabakatını Cumhurbaşkanı’nın 21 Mart’taki açıklamalarının bozduğu yolundaki sözleri doğru olsa bile süreci esas sabote edenin Kandil olduğu açıktır. 7 Haziran seçimlerinden sonra PKK’nın silahlanma çağrıları yaptığı da unutulmamalıdır.
Bu tablo karşısında ve ülkede temsili demokrasi bu düzeye gelmişken, HDP’nin terörü mazur gösterircesine tek taraflı olarak iktidarı suçlaması, Kandil’e tek kınama yapmaması esef vericidir. HDP’den bir kişi de çıkıp “Cumhurbaşkanı ve hükümet şu yanlışları yaptı fakat PKK’nın tekrar şiddete, kan ve ölüme yönelmesini kınıyoruz” demedi, diyemedi!
Paylaş