Paylaş
Bir, ekonominin başına kim getirilecek? İktisadi rasyonalizmin mi, uygulanagelmekte olan tüketimli büyüme politikasının temsilcisi bir isim mi?
İki, Dişişleri Bakanı kim olacak? Hamasete mi diplomasiye mi önem verecek?
Üç, yeni Adalet Bakanı siyaseti mi, hukuku mu üstün tutacak?
EKONOMİ BAKANI
İktidarda iki görüş var: Biri öncelikle enflasyonu düşürmeyi, dövizi frenlemeyi, bunun için de gerektiğinde faizi arttırmayı savunuyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığına büyük önem veriyor.
İkinci görüş faizi indirmeye, büyümeye, piyasayı canlı tutmak için tüketime öncelik veriyor...
Mehmet Şimşek, izlenmesi gereken politikayı tanımlarken mevcut tedbirlerin devamıyla birlikte “yapısal reformların önceliklendirilmesi” ve “+ dış kaynak” temini ile “yumuşak inişin mümkün olacağını” belirtmişti.
Burada “yapısal reform” ve “+ dış kaynak” kavramları iktisadi akılcılığın ifadesidir.
Zaten ekonomideki temel sorun yapısal reformların ihmal edilmesi ve bu yüzden dış açığın, döviz ihtiyacının büyümesi değil mi?
Bakalım yeni bakan bu iki politikadan hangisinin mesajını oluşturacak?
DIŞ POLİTİKA
Ekonomideki “dış kaynak” kavramı da “yapısal reformlar” kavramı da dış politikayla ilgilidir. Bunun için iktidarın ilk iki dönemdeki hükümet programlarına bakmak yeterlidir: Ekonomik reformlar, ekonomik büyüme ve Avrupa standartları daima birlikte zikredilmişti ve Türkiye’ye yılda 20 milyar dolar sermaye girişi olmuştu.
Bugün Türkiye’nin hem sermaye ve pazar ihtiyacına, hem güvenlik ihtiyacına cevap veren bir “diplomatik” dış politikaya ihtiyacı var.
Sorunları siyasi beyanlarla büyütmek yerine diplomasi kanallarında tutarak çözmeye çalışan bir politika...
Türkiye’nin elbette kararlı tavırlar alması gereken dış politika sorunları var. Kararlı tavırlar diplomatik tarzla desteklendiğinde daha etkili olur.
Merhum İhsan Sabri Çağlayangil’in başarılı dışişleri bakanı olduğunu herkes kabul eder; başarısı hem bilgi birikiminden hem “diplomatik” tarzından geliyordu.
ADALET BAKANI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri son derece önemli:
“Artık soruşturmalar ve davalar belli bir aşamaya geldiği için, bunlardan 181 bin 500 kişiyle ilgili pasaport tahdidi, şayet mani bir hal yoksa birkaç gün içerisinde kaldırılacaktır. Böylece yakınlarının suçlarından dolayı pasaport alamayan vatandaşların mağduriyetlerini gidermiş olacağız.”
Bu sözler yeni dönem için hem ümit vericidir hem nasıl büyük mağduriyetler yaşandığını göstermektedir.
“Mağduriyetler” gerçektir.
Bu büyük mağduriyetlerin baş sorumlusu FETÖ’dür. Fakat bu kadar uzun süre devam etmesi kabul edilemez.
Hele de haksız tutuklamalar...
Tutuklu gazetecilere yüklenen suç aynı olduğu gibi delil denilen şeyler de yazı ve konuşmalarından ibarettir. AYM ve AİHM “Bunlarda suç yok” dedi ama hâlâ tutuklulukları devam ediyor.
Hepsi sonunda beraat edecektir.
Ahmet Turan Alkan 8 yıl 9 aya çarptırılarak tahliye edildi; diğer gazetecilere 10 yıl mahkûmiyet verildi. Halbuki üç ay önce, aynı konumdaki gazetecilere “ağırlaştırılmış müebbet” cezaları verilmişti?!
Siyasi ortamın etkisi değilse nedir?
Adalet, yüreklerde kanayan yaralara dönmüştür.
HSK düzeltilmeden adaletin ihyası kolay değildir.
Bakalım bakan siyaseti mi, adaleti mi üstün tutacak?
Paylaş