‘Yeni’ AKP

Haberin Devamı

KONGRE hakkında yandaş medyanın da yazdığı gerçek şu: Kongrede Erdoğan damgası!
Yeni AKP, önceki dönemlere göre çok daha fazla Erdoğan’ın kontrolü altındadır.
Partinin önde gelen isimlerinden eski bir bakan dün telefonda şunu söyledi:
“Davutoğlu’nun ısrarla istediği isimlerden bir teki listeye giremedi. Kesinlikle istemediği belirli isimlerin ise tamamı listeye girdi.”
Milletvekili aday listesinin de böyle olacağı bellidir.
Kongreye ilişkin ayrıntılar, 900 delegeye peşinen imzalattırılan üstü boş önerge gibi ‘görülmedik’ uygulamalar TV’lerde anlatıldı, basında yazıldı...
Bu tablodan nasıl bir parti ve ülke yönetimi çıkar, hepimiz asıl bunun üzerine kafa yormalıyız.

EKONOMİ ALANINDA

Haberin Devamı

Evvela “gidenlere”, yani kimlerin istenmediğine bir bakalım. Abdullah Gül’den sonra Bülent Arınç da tasfiye edildi, “başlangıçtaki üçlü” ve partinin kurucu kadroları etkisizleştirildi. Sayın Arınç bunu “Biz idik, ben olduk” diye ifade etti. Artık farklı ses çıkaracak, uyaracak, toplumsal çeşitliliği partiye yansıtacak isimler hayli azalmıştır.
“Gidenler”den Ali Babacan ve Mehmet Şimşek Merkez Bankası’nın bağımsızlığını, iktisadi rasyonalizmi ve Avrupa normlarını savunan isimlerdi. Merkez Bankası “vatana ihanet”le suçlanırken onlar bu haksız hücumlara göğüs gerdiler, ekonomi dünyasına “kurumlarımıza güvenin” mesajını verdiler.
Fakat “gelenler” döviz-faiz ilişkisini yok sayıp “faiz insin” popülizmini savunmuş isimlerdir. Bu yeni isimler aynı “teknik güven”i verecekler mi?

HUKUK VE SİSTEM

Sembol isimler olarak, listede hukuk alanında Sadullah Ergin ve Osman Can gitti, Bekir Bozdağ ve Burhan Kuzu geldi. Sadullah Ergin hukuk alanında Türkiye’nin yüzünü ağartan reformların mimarıydı. Bunu Venedik Komisyonu Başkanı Gianni Boquiccio da ifade etmişti. Prof. Osman Can ise, Anayasa Mahkemesi raportörüydü, liberal görüşleriyle kariyer yapmış, AB hukukunu savunan bir hukukçuydu.
“Gelenler”den Bekir Bozdağ, 14 Aralık sonrası düzenlemelerin Adalet Bakanı’dır. Burhan Kuzu, başkanlık sisteminin kararlı bir savunucusudur fakat Kuzu’nun siteminde başkan “güçlü” olacaktır, “zavallı Obama” olmayacaktır.
Hukuk deyince, Hürriyet gazetesine taşlı sopalı saldırı düzenleyen grubun başındaki kişinin Kongre Divanı üyeliğine seçtirilmesi de önemli bir işarettir.
En önemlisi, çalışma arkadaşlarını seçemeyen bir başbakanla hükümet ve Meclis’teki parti grubunun ağırlığının ne olacağıdır!

Haberin Devamı

İYİ YÖNETİM?

Hayati sorunumuz şudur: Kurumları böyle siyasi güç karşısında zayıf kalan bir ülke iyi yönetilebilir mi?
Anayasa’ya göre “partisi ile ilişiği kesilen” Cumhurbaşkanı; partisine, dolayısıyla hükümet ve parlamento grubuna “damgasını vurmuş”, eskisinden daha kesin şekilde kontrol altına almıştır. Kendi deyişiyle “fiili” bir durum...
İlliberal demokrasi, otoriter demokrasi, rekabetçi otoriterlik, delegatif demokrasi gibi kavramlarla ifade edilen ve daha çok Üçüncü Dünya ülkelerinde görülen seçimli rejimlerin iki belirgin özelliği vardır:
-Siyasi gücün kişiselleşmesi,
-Demokratik ve kamusal kurumların zayıflığı.
Bu fevkalade önemli konuda dünyadan Juan Linz, Guillermo O’Donnell ve Huntington, ülkemizden Ergun Özbudun, Mustafa Erdoğan ve Hakkı Taş gibi akademisyenlerin eserlerini tavsiye ederim.
Kurumların işlevselliği ve özgül gücü azalıp şahsi siyasi otoritenin güçlenmesi halinde bunun kalıcı olmayacağını, zamanla ya otoriter sisteme ya liberal demokrasiye dönüşeceğini, fakat arada krizlere sebep olacağını anlatıyorlar. Ülkemizde kan akıyor, etnik sorun büyüyor, ekonomide sıkıntılar var. Bir de siyasi krizlere gerek yok, yazık olur ülkemize.

Yazarın Tüm Yazıları