Paylaş
Önümüzdeki birkaç gün içinde izin talebinin Başbakanlığa ulaşacağını sanıyorum.
Talep yazısında, emniyet tarafından ele geçirilip savcılığa intikal ettirilen ve savcılarda suç “şüphesi” yaratan belge ve iddialar bir dosya halinde Başbakan’a sunulacak... Başbakan da uzmanlara incelettirerek bir karara varacak. Varacağı kararın izin vermemek olacağından eminim. Zaten MİT Kanunu’nun 26. maddesi bunun için değiştirildi.
Siyaseten doğrusu, sadece MİT için değil en üst düzey kamu görevlileri için “izin” sisteminin getirilmesiydi. Fakat sırf MİT için bunun yapılmasında hukuka aykırılık yoktur. Zira başbakanın izin vermesi de, vermemesi de hem siyasi hem yargısal denetime tabidir. Bütün demokrasilerde istihbarat organlarını korumak için özel düzenlemeler vardır.
Savcıların yetkileri
CMK’nın 250. maddesine göre, belirli suçlarda özel yetkili savcılar, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı dahil, “sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun” en üst düzey kamu görevlileri hakkında doğrudan soruşturma açma yetkisine sahiptir. Geçen cuma günü MİT Yasası’nda yapılan değişiklikle, MİT mensupları ve “başbakan tarafından görevlendirilen” kamu personeli hakkında savcıların bu yetkisi kaldırılarak başbakanın iznine bağlanmış, buna göre de savcılık MİT yetkilileri hakkındaki çağrı ve yakalama kararlarını kaldırmıştı.
Savcılar, Başbakan’ın bu kadar hassas olduğu MİT görevlileri hakkında, şimdi de soruşturma için resmen izin isteyecekler! Hâlâ hükümete karşı “savaş” mı yapıyorlar?! Hani Mossad, cemaat hatta Ergenekon özel savcıları kullanarak hükümete savaş açmıştı ya, o savaşı!
Böyle komplocu safsataları bir yana bırakarak kendimize soralım: Madem ki MİT Yasası’nda savcılara başbakandan izin talep etme yetkisi verilmiştir; savcılar bu yetkiyi kullanmadan dosyayı kapatabilir mi?! Hukuken böyle bir şey beklenebilir mi?! Yarın da “Niye başbakandan izin istemediniz de dosyayı kapattınız?” diye sorulmaz mı?!
CMK ve TMY’de değişiklik
Savcıların MİT görevlilerine soruşturma davetiyesi çıkarması da 250. maddenin kendilerine verdiği yetkiden kaynaklanmıştı. Temel sorun, 250. maddenin aşırılıklarıdır...
Haklı olarak eleştiriliyor, MİT müsteşarlarına “terörist” denilebilir mi?!
Evet ama genelkurmay başkanına, sokakta şiddetsiz gösteri yapan öğrenciye “terörist” denilebilir mi?!
CMK ve TMY öylesine muğlak bir “örgüt” tanımı yapmıştır ki, bu garabetler mümkün oluyor!
MİT yetkilileri hakkında soruşturma açılması elbette bir “devlet krizi”ydi. Ama 250. maddedeki aşırı yetkiler olmasaydı yaşanmayacaktı bu kriz. Aynı kanunların aynı maddelerine göre işlem yapan savcılara bir soruşturmada alkış tutmak, öbür soruşturmada “vurun abalıya” coşkusuyla yüklenmek tutarsızlıktır; temeldeki hukuki problemi de gözden kaçırıyor: CMK ve TMY’deki aşırı yetkiler ve muğlak tanımlar...
Çözüm, fiili terör ve mafya suçlarına da bakan özel yetkili mahkemeleri tamamen kaldırmak değildir, CMK ve TMY’deki aşırı yetkileri ve muğlak tanımları evrensel hukuka göre düzeltmektir.
Hukuki sorunlara hukuk gözüyle bakmanın zamanı gelmedi mi?
Paylaş