Paylaş
NATO üyesi ve Batı blokuna mensup Türkiye’nin Rusya ve İran’la “ortak bildiri” yayınlaması elbette son derece önemli.
Bildiride olumlu maddeler var: Suriye’nin toprak bütünlüğü, insani yardımların kolaylaştırılması, Doğu Halep’teki sivillerin tahliyesi, Güvenlik Konseyi’nin bir yıl önceki “ateş çağrısı”na atıf yapılması..
Bu noktada, Halep’te binlerce masum çocuk öldürülürken Güvenlik Konseyi’ndeki ateşkes girişimlerini Rusya’nın veto ettiğini hatırlamalıyız.
Şimdi Halep kesin olarak muhaliflerden temizlendi, İran ve Rusya ateşkes istiyor.
Olsun, daha fazla insan ölmesin. Türkiye elbette her durumda ateşkesi desteklemeli. Bunu hatırlatmamın sebebi, Rusya ve İran’ın Suriye’deki askeri duruma göre tavır takındığını belirtmektir.
“Ortak bildiri” de böyle bir siyasetin ürünüdür.
ESAD’I TANIMAK!
Türkiye açısından baktığımızda Moskova’da açıklanan “ortak bildiri” Ankara’nın Suriye siyasetinde keskin bir değişimi yansıtıyor.
Üç ülkenin dışişleri bakanları tarafından otak basın toplantısıyla açıklanan bildirinin 5. maddesi şöyle:
“İran, Rusya ve Türkiye Suriye hükümeti ile muhalefet arasındaki muhtemel anlaşmanın müzakerelerinde garantör olmaya ve kolaylaştırmaya hazır olduklarını ifade ederler.”
Halbuki Suriye’de içsavaşın başladığı Mart 2011’den beri Türkiye bütün önceliği “Esad’ın gitmesine” vermiş, bu konuda Batılıları bile geride bırakmıştı. Hatta “değerli yalnızlık” sözü, bunu savunmak için söylenmişti.
Şimdi Ankara, Suriye’deki muhaliflerin Esad hükümetiyle yapacağı anlaşma görüşmelerinin “garantörü” oluyor, Moskova ve Tahran’la birlikte...
HANGİ ÖRGÜTLER?
Bildiride dikkat çeken başka bir husus da “terör örgütleri” olarak sadece “IŞİD ve Nusra”nın zikredilmesidir. Hatta “silahlı muhalif grupları bu örgütlerden ayırma kararlılığı” vurgulanıyor, bu gruplara bir tür meşruiyet veriliyor.
Bu cümle Türkiye’nin desteklediği ÖSO’nun lehinedir.
Fakat İran’ın dışarıdan Suriye’ye soktuğu silahlı Hizbullah’ı da kapsıyor mu?!
Nitekim, Bakan Çavuşoğlu üçlü basın toplantısında İranlı meslektaşına “Dışarıdan gelen Hizbullah da var, bütün bunlara yardımın kesilmesi lazım” diye konuştu.
En önemlisi, bildirideki bu “silahlı muhalif grupları IŞİD ve Nusra’dan ayırma” ifadesi PYD’yi de kapsıyor mu, kapsamıyor mu?!
Unutmayalım ki İran’ın PKK ile yoğun teması vardır, Moskova ise PKK’yı “terör örgütleri listesi”ne bile almamıştır; Moskova’da PKK ve PYD’nin büroları da var.
HAMASET DEĞİL DİPLOMASİ
Tek başına Türkiye’nin Suriye politikasında Rusya ve İran’la güçlü pazarlık yaparak kendi lehine denge kurması kolay değildir. Türkiye Batı’nın ve özellikle ABD ve NATO’nun gücüyle ortaya çıkacak denge hesaplarında daha etkili olabilir. Evet, ABD PYD’ye silah veriyor, ama Moskova PKK’yı bile terör örgütleri listesine almıyor!
Batı’dan demokrasi konularında yöneltilen eleştiriler Ankara’yı eksen kaymasına itmemeli, böyle bir görüntü vermeden Rusya ile ve herkesle ilişkilerimizi geliştirmeliyiz.
Dış politikada şartlar esaslı surette değiştiğinde elbette tavır da değişir. İktidarın hatası daha önce Başbakan Yıldırım’ın işaretini verdiği şekilde Esad’ı tanımaya yönelmesi değildir. Geçmişte ideolojik ve hamasi duygularla “değerli yalnızlık” dozuna varacak derecede “Esad gitsin” politikasına kilitlenmiş olmasıdır.
Dış politikayı daima diplomasi diliyle ve esnekliğiyle yürütmek, hamasi ve ideolojik davranışlardan sakınmak gerekir.
Hiçbir ideoloji dünyayı bize realitesiyle göstermez çünkü dünya hiçbir ideolojiye göre oluşmamıştır.
Paylaş