Paylaş
Sadece siyasi kutuplaşma değil...
Tarihi “anlamaya” çalışmak yerine, önyargılarımızı savaştırmak.
Dün okudum, bir yazıda Abdülhamid şöyle tanımlanıyordu:
“Korkak, vesveseli, zavallı... Millete kan kusturdu.”
Bunu doğrulamak için seçtiği olayları örnek olarak gösteriyordu.
Öbür tarafta, TBMM Milli Saraylar kurumu adına yayınlanan kitapta Abülhamid’in kişisel özellikleri şöyle sıralanıyordu:
“Sade, müşfik, münzevi, dikkatli, hafızası güçlü, nazik ve kibar, cesur, sabırlı, hayvansever, tabiatsever, mizahsever.”
Yine bunu doğrulamak için seçilmiş örnek olaylar anlatılıyordu.
BİLGİ VE HAMASET
Bu ikisi de tarihi “anlamak” değildir. Tarihten olaylar seçerek, hatta olayları bağlamlarından kopararak ideolojik bir resim çizmektir.
Bu tarzın en kötü tarafı önyargı ve duygularımızı beslemesidir. Bu şekilde “araştırma, analiz etme, mukayese ve muhakeme etme” ve netice de “anlama” gibi zihni melekelerimizin gelişmesini engellemesidir.
TBMM tarafından yayınlanan kitaptan aldığım şu satırlara bakın:
“Mevzilerde bir kurşun,
Siperlerde bir çığlık,
Secdede bir dua olan, cennetmekân ulu hakan Sultan II. Abdülhamid Han.”
Bu satırlardaki “bilgi” değil, “hamaset”tir.
Halbuki Abdülhamid yahut başka bir tarihi aktör hatta Atatürk hakkında böyle ululaştırıcı, mistikleştirici hamasi bakışlar, coşkular ya da husumet hem onları tarihi gerçekliği içinde öğrenmemizi, bu sayede anlamamızı engeller... Hem genelde rasyonel düşüncenin gelişmesini zorlaştırır.
HAYAL VE ŞİİR
Halbuki en büyük zihniyet problemlerimizden biri rasyonel, metodik, analitik düşünce eksiğimizdir. Modern rasyonalizmin kurucusu Rene Descartes’ın “Metot Üzerine Konuşma” adlı kitabı 1637’de yayınlandı.
Türkçeye ne zaman çevrildi? İbrahim Edhem Mesut Bey tarafından 1895 yılında dilimize çevrilip “Usul Hakkında Nutuk” adıyla yayınlandı. İki yüz elli yıl gecikmeyle!
Halbuki ortaçağda Avrupa Gazali ve İbn Rüşd’ü elli yıl sonra Latinceye çevirmişti.
Descartes’ın kitabı Cumhuriyet devrinde 1928 yılında düzgün tercümeyle ikinci baskısını yaptığında İbrahim Edhem Mesut Bey büyük bir sevinçle şunları yazmıştı:
“Hayal ve şiirle ilgili olmayan böyle bir eserin ikinci baskısına ihtiyaç duyulması memleketimizin bilimsel geleceği için büyük bir müjdedir!”
Keşke İbrahim Edhem Bey’in bu umudu gerçekleşseydi.
ANLAMAK İÇİN OKUMAK
Ay, taş ve kayalardan ibaret bir uydudur, bu bir “bilgi”dir. Mehtap karşısında “duygulanmak” da insan olmamızın gereğidir. Biri bilim alanı, öbürü duygu ve değerler alanı.
Birbirine karıştırmamak lazım.
Fransız ihtilali hakkındaki devrimci, revizyonist, liberal yorumları okuduğunuzda öbür yorumlara düşmanlık duymazsınız, ufkunuz genişler.
Bizde ise apayrı devirlerin ve misyonların insanları olan Abdülhamid ve Atatürk tamamen tarih dışı ve mantık dışı bir tutumla çatıştırılıyor. Halbuki Abdülhamid çökmekte olduğunu gördüğü çokuluslu bir imparatorluğu yaşatmaya çalıştı, politikalarını bunun için geliştirdi.
Atatürk ise çökmüş, işgal edilmiş, farklı uluslardan tebaaları zaten ayrılmış olan bir ülkenin kurtuluşuna önderlik etti, yeni bir devlet kurdu.
Tarih metodunun büyük isimlerinden Leon A. Halkin “Tarihçinin görevi yargıçlık yapmak değildir” diye yazar.
Tarihi yargılamak için değil, bulmak, öğrenmek ve anlamak için okumalıyız. Yani hangi sebeplerden nasıl olmuş, ne gibi sonuçlara yol açmış diye araştırarak ve düşünerek...
Daha önemlisi tarihi, çakılıp kalmak için değil, daha hür ve adil bir gelecek tasavvuruna ulaşmak için okumalıyız.
Paylaş