Tarihe bakmak

ÇOCUKLUĞUMDA merhum babamdan dinlemiştim:

Haberin Devamı

Büyük hukukçu İmam-ı Azam Ebu Hanife gibi bir din büyüğünü bile hapse atmışlar, kırbaçlamışlardı. Bunu yapanlar “kâfirler” değildi, Müslüman zalim hükümdarlardı. Abbasi halifelerinden Mansur’du. Anlatırken babamın gözleri yaşarırdı.

Hele Kerbela faciasını ağlayarak anlatırdı.

Zulme karşı olmak, mazlumun yanında yer almak gibi yüksek adalet duyguları bakımından çok etkili örneklerdir bunlar.

Fakat...


GÜCÜN SINIRLANMASI?
Geleneksel anlayışta bu tür olaylar “zalim” ile “mazlum”a ilişkin menkıbeler olarak anlatılır. Falanca güç sahibinin “zalim” olarak kınanması, “adil” olarak övülmesi gibi ahlaki bir ders, bir öğüt olarak nesillerden nesillere aktarılmıştır. Değerli bir ahlak kültürüdür.

Fakat hukuk fakültesinde okurken fark ettim ki, tarihteki bu tür olayların temelinde “iktidarı sınırlandırma” sorunu vardır.

Halil İnalcık hocamızın Osmanlı hukuk tarihine ilişkin eserlerinde, klasik dönemde padişahın yetkilerinin o çağa göre sınırlanmış olduğunu okuduğumda bu bakışım zenginleşti.

Tarihteki olaylara “iyi hükümdar, kötü hükümdar” tiplemelerinin ötesine geçerek bu açıdan bakınca “ahlak”ın yanında ne tür hukuki düzenlemeler ve kurumlar oluşturarak gücü denetlemek ve dengelemek gerektiği sorusu akla gelir...

Ve aklın önünde büyük bir ufuk açılır.

O çağlarda elbette “denetim ve denge” bugünkü anlamda düşünülemezdi. Kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge gibi kavramların tarihi Batı’da da ancak iki yüzyıldır.


BİZDEN, SİZDEN
Günümüzde tarihi okurken zihnimizde böyle bir pencerenin açık bulunması hem tarihin hem günümüzün anlaşılmasında son derece önemlidir, gereklidir.

Eski tarih yazımlarında olmasa da mesela Prof. Vecdi Akyüz’ün “Hilafetin Saltanata Dönüşmesi” adlı kitabında görüldüğü gibi artık “iktidarın sınırlandırılması” kavramı tarih araştırmalarında yer alıyor.

Fakat bunlar yenidir. Hak ve hürriyetlerimizin, yargıda adaletin ancak iktidarın sınırlandırılmasıyla mümkün olacağı fikri köklü değildir, yaygın da değildir.

Onun için iktidarlara “bizden, sizden” diye bakıyoruz. Yetkilerine, yetkilerinin denetlenip denetlenmediğine bakmıyoruz.

Hele “bizden” bir iktidarı denetlemek hiç aklımıza gelmiyor. Bugün böyle de dün nasıldı?...

“Devrim tarihi” kitaplarında hiç böyle bölümler okuduk mu? Hatta Tek Parti döneminde hukuk fakültelerinde “kuvvetler ayrılığı”nın ne kadar kötü olduğu anlatılırdı.

Demokrat Parti’de de “kuvvetler ayrılığı” kavramı yoktu, çok araştırdım, bu kavramı içeren bir tek konuşma bulamadım.


SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ
İktidarın sınırlarının bulanıklığı güç hırsını ve karşılığında tepkileri tırmandırıyor, o yüzden her devirde siyasi kavgalarımız çok öfkeli oluyor.

Bu sorunlara “bizden, sizden” ayırımcılığına kapılmadan ortak sorunumuz diye bakabilmeliyiz.

Tarihimizde, tabii çağlarına göre, hukuka önem verilen veya hukukun siyasi alet olarak kullanıldığı devirleri ve bunların sonuçlarını görebilmeliyiz.

Tarihe böyle bakamayınca günümüze de böyle bakamıyoruz.

AK Parti’nin kuruluş tüzük ve programında kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge gibi konularda esaslı maddeler vardır. Bugün radikal bir sistem değişikliği öneriliyor, hayati derecede önemli olan bu kavramları iktidardan ve destekleyen MHP’den duyuyor muyuz?!

Halbuki bir ülkenin uzun vadede istikrarlı ve iyi yönetilebilir olması kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge kavramlarının esaslı surette kurumlaşmasına bağlıdır.

Hamaset bizi bu çok önemli gerçekten koparmasın. Tarihe bile hukukun işlevi neymiş diye bakabilmeliyiz. 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

Haberin Devamı

SON 24 SAATTE NE OLDU? - HÜRRİYET TV

Haberin Devamı

Yazarın Tüm Yazıları