Paylaş
İslamcı Prof. İhsan Süreyya Sırma şöyle yazıyor:
“Tanzimat, Osmanlı devletinin sonunu hazırlaması bakımından son dönem Osmanlı tarihinin en önemli hadiselerinden birisi, hatta en önemlisidir denilebilir.” (Müslümanların Tarihi, cilt 5, s. 263)
Tarihçi merhum Yılmaz Öztuna ise şöyle yazıyor:
“Tanzimat’ın ilan şerefini çeşitli bakımlardan Sultan Mahmud, Sultan Mecid ve Mustafa Reşid Paşa paylaşmaktadır. Bu üç şahsiyetten biri olmasaydı, Tanzimat ilan edilemez ve muhtemel olarak Türk imparatorluğu 19. asrın ortasında dağılıp giderdi.” (Türkiye Tarihi, cilt 7, s. 23)
Ne kadar zıt! Ne kadar kutuplaşmışız!
Peki gerçek nedir?
İşte hayati derecede önemli olan budur: Zihnimizde “Gerçek nedir?” sorusunun bulunması veya bulunmaması! Olmak ya da olmamak!
ARAŞTIRMA VE EZBER
Zihnimizdeki ideolojik ve siyasi önyargılar “Gerçek nedir?” merakını öldürmüşse, araştırma ihtiyacı duymayız! Önyargılarımızı bilgi zannederiz, ezberlerimizi tekrarlayıp dururuz.
7. yüzyılda Emevi Halifesi Abdülmelik, kader ve irade gibi konularda ''önceki nesillerin sormadığı soruların ortaya çıktığını” belirterek, dönemin âlimlerinden Hasan Basri’nin bunlara cevap yazmasını istemişti.
İşte tarihteki parlak “İslam medeniyeti”ni yaratan faktör, “önceki nesillerin sormadığı soruların ortaya çıkmasıyla” başlayan felsefi tartışmalardır. Medeniyet yolunda Müslümanlar kabaca 16. yüzyıla kadar önde gittiler.
Fakat “Gerçek nedir?” sorusu yerine mevcut bilgilerin tekrarlanması ağır basınca gidişat tersine döndü. 16. yüzyıldan sonra Osmanlı medresesi önce “nakil ve tekrarcılığa” saplandı, ardından bunu yapacak kadar bile zihni enerjisi kalmadı.
MAKİNE VE KARASABAN
Medresenin unuttuğu İbni Rüşd’ün 12. asırda felsefeyi savunmak için yazdığı “Tehâfüt-üt-Tehâfüt” adlı eserinin Osmanlı kütüphanelerinde sadece 4 tane elyazması vardı. Avrupa’da ise 16. yüzyılda İbni Rüşd’ün bu eserinin Latince çevirisi 17 defa matbaada basılarak kütüphanelere girmişti.
19. yüzyıla gelindiğinde Avrupa çoktan ticaret, bilim ve sanayi devrimlerini yaşamıştı; treni, makineyle çalışan gemiyi, donanımlı düzenli orduyu kullanıyordu. Osmanlı’nın karasabanla tarıma dayalı ekonomisi ve buna dayanan “tımarlı sipahi”si ayakta kalabilir miydi?
Ve klasik Osmanlı devlet yapısı ve hukuk sistemi?
İşte tarihçi Yılmaz Öztuna’nın Tanzimat’ı anlatırken “19. yüzyıl” vurgusu yapması bundandır. Merhum Öztuna 12 ciltlik “Türkiye Tarihi”nde, olaylardan başka kurumları da Avrupa’yla mukayeseli olarak anlatır. (Ötüken Yayınları)
MESELE TANZİMAT DEĞİL
Tanzimat üzerine ideoloji değil de “tarih okuması” yapacaksak, ilk bakılacak sorun, 19. yüzyılda Osmanlı’nın nasıl Avrupa’nın gerisinde kaldığıdır.
Mesela, ticaret ve sanayi alanında anonim şirketler Avrupa’da her tarafa yayılmış, sanayiyi güçlendiren sermaye birikimi ve tabii ticaret hukuku çok gelişmişti. Osmanlı’da ise bir “Ticaret Kanunu” ve ticari şirket kavramı yoktu. Tanzimatçılar, Avrupa hukukuna bakarak Ticaret Kanunu çıkardılar...
Prof. Şevket Pamuk “Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi” adlı kitabında, Osmanlı’da 19. yüzyıldaki iktisadi gelişmeyi anlatır. (İş Bankası Yayınları)
Bunun zemini Tanzimat’ın başlattığı modern hukuki düzenlemelerdir.
Mesele Tanzimat değil, “tarih okuma” sorunudur. Önyargılarımızı, hayranlık ve husumetlerimizi aşan bir “Gerçek nedir?” merakıyla okuyabilmektir; ister Osmanlı ister Cumhuriyet tarihi...
O zaman günümüze de ideolojik şablonları aşarak geniş ufuklu ve analitik bakabiliriz.
Buna ekmek su gibi ihtiyacımız yok mu?
Paylaş