Paylaş
Farklı görüşlerimiz elbette vardır, gazete sütunlarında tartıştığımız da olmuştu. Bugün de kendisinin bir söylemini eleştireceğim.
Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamada Balyoz kararını veren mahkemeyi eleştiriyor. Ben de kararın yanlış gördüğüm yönlerini eleştiriyorum. Fakat Türmen,
Balyoz yargılamasını “Stalin’in rakiplerini tasfiye ettiği davalar”a benzetiyor!
Fransa’da 1894-1906 arasındaki ünlü Dreyfus davasına da benzetiyor. Yahudi olduğu için ırkçı önyargıyla vatana ihanetten mahkûm edilen suçsuz Binbaşı Dreyfus, uzun mücadeleler sonunda beraat etmişti. Dreyfus davasına birçok yazımda ben temas etmiştim.
Sayın Türmen Balyoz davasının 1920-1927 arasındaki Sacco ve Vanzetti davasına benzediğini de söylüyor. Amerika’da iki İtalyan göçmeni haksız yere cinayet ve gasp suçlamasıyla idam edilmişti. Sınıf önyargılarının etkili olduğu belirtilen bu dava Amerikan adaletinin yüz karasıdır.
Türkiye’deki bir davayı eleştirmek için bu tür benzetmeler yapılabilir. Ama Stalin mahkemelerine benzetmek?! Bu olmaz işte!
Stalin mahkemeleri nasıldı?
Stalin mahkemeleri totaliter sistemin bir makinesidir. Avukat ve temyiz hakları yoktur. Buharin, Radek, Kamanev gibi Bolşevizm’in idealist kadrosu duruşmalarda “emperyalizmin ajanı” olduklarını “itiraf” etmişlerdir!
Bu mahkemelerin özelliği, “itiraf”lardır.
Bolşevik devriminin bu kahramanları, ellerine tutuşturulan ihanet “itiraf”larını duruşmalarda kuzu kuzu okumuşlardı!
“İtiraf” etmeseydiler hem bütün aileleri biçilecek, hem hayatlarını adadıkları Bolşevizm tarihine adları lanetle geçecekti! “İtiraf” ederek ailelerinin hayatlarını
kurtaracaklar, Bolşevizm tarihine hiç olmazsa adları “hatalarını gördüler, hayatlarıyla ödediler” diye yazılacaktı; Stalin tarafından!
“Proletaryanın ve bilimsel sosyalizmin büyük ışığı yoldaş Stalin!”
Sanıkların ve herkesin mahkeme kararları karşısında yapabilecekleri tek şey “Hurra Stalin!” çığlıklarıyla alkışlamaktan ibaretti.
AİHM faktörü
Balyoz davasında ise sanıklar ve avukatlar çetin bir mücadele verdiler. Onları destekleyen yayınlar da oldu, davayı haklı bulan yayınlar da... Temyize, Anayasa Mahkemesi’ne ve sonunda AİHM’ye gidecek.
Davanın soruşturma aşaması AİHM denetiminden geçti üstelik!
Buna nasıl Stalin yargılaması benzetmesi yapılabilir?
Sayın Türmen’in kendisi, aynı açıklamasında, “tutuklama için kuvvetli suç şüphesine dayanak oluşturacak verilerin bulunduğuna” AİHM’nin karar verdiğini söylüyor.
Stalin yargısında böyle hukuki denetim hayal edilebilir miydi?
Siyasetin öfke dili
Hukuk dilinde bir mahkemeyi, bir kararı eleştirmek için terimler vardır: Adli hata diye başlayarak mahkemenin bağımlı ve taraflı, kararın hukuka aykırı olduğu söylenebilir. Hatta kararın külliyen yanlış, siyasi amaçlı falan olduğu da söylenebilir. Hâkimlere karşı güvensizlik beyan etmek her zaman mümkün ve normaldir.
Dreyfus, Sacco ve Vanzetti davalarına benzetme de yapılabilir...
Daha yakındaki Yassıada mahkemesi Türmen’in aklına gelmemiş! Yassıada mahkemesinde doğal hâkim ilkesi bile çiğnenmişti; belki ondan...
Ama Stalin yargılamalarına benzetmek?!
Balyoz tartışması siyasi savaşa dönüştü! Lehinde ya da aleyhinde ölçüsüz ne söylesen gidiyor!
Sayın Türmen’in amacını aşan bir ifade kullandığını varsayıyorum. Hem böyle ölçüsüz nitelemeler yerine makul eleştiriler daha inandırıcı ve daha etkili olmaz mı?
Paylaş