Paylaş
İKTİDAR yanlısı medyanın yaptığı seviyesiz karalamayı ihbar sayan savcı, Doğan Grubu hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan soruşturma açmış!
Bu soruşturmadan hiçbir şey çıkmayacak, savcı takipsizlik kararı vermezse mahkeme beraat kararı verecektir. İktidar bastırır da mahkemeden bile keyfince bir karar çıkarttırabilirse, AYM’den, AİHM’den dönecek, Doğan Grubu’na iftira edildiğini adalet tescil edecektir.
Böyle olmazsa, ben de bu köşede “Hukuk okumamışım” diye yazarım.
Gezi olayları sebebiyle Çarşı Grubu hakkında, iktidarın söylemi doğrultusunda “darbeye teşebbüs” suçundan müebbet ağır hapis istemleriyle ağır ceza davası açıldığında da bunu eleştirmiş, dava beraatla sonuçlanmazsa “ben de hukuk okumamışım diye yazacağımı” belirtmiştim. (22 Aralık 2014)
Bir yıl dolmadı, geçen hafta savcının kendisi “Darbeye teşebbüs yok” diyerek Çarşı üyelerinin beraatını istedi!
CEZALANDIRMA TUTKUSU
Mesele Doğan Grubu’na yapılmakta olan siyasi baskıların çok ötesinde, ülke genelinde gittikçe koyulaşan otoriterleşme sorunudur. Son zamanlarda yargının da baskı aracı olarak kullanıldığı örnekler artıyor.
16 yaşında bir çocuk hakkında “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten dava açılmasına Adalet Bakanı izin verebilmiştir! Bunu “Ölçüsüz cezalandırma eğilimi otoriterlik göstergelerinden biridir” diyerek eleştirmiştim. (24 Ocak 2015)
İktidar toplumda gerilimi düşürme ve kutuplaşmayı gidermek yerine baskıyı ve dolayısıyla tepkileri artırmak gibi bir sarmala girmiştir.
Öyle bir noktaya geldi ki, ülkemizin saygın hukukçularından eski Yargıtay Başkanı Prof. Sami Selçuk, “Yaşananları gördüğüm zaman yarınımdan korkuyorum” diye açıklama yaptı.
28 Şubat’ta Tayyip Erdoğan Yargıtay’da mahkûm edildiğinde, “Yargıtay adaleti kökünden yıkmıştır” diye haykıran hukukçu da Sami Selçuk’tu. Adaleti kim yıkarsa ona karşı çıkmaktadır.
‘KAHRAMAN YARGIÇLAR’
Sami Selçuk’un şu sözlerinin altını çiziyorum:
“Siyasetin adalete karıştığı yerde gerilim vardır. O zaman büyük ve kahraman yargıçlara gerek duyulur. Kahraman yargıçlara gerek duyulan bir ülkede ise hukuk yoktur!” (3 Eylül)
Şimdi yarım asır öncesine, 27 Mayıs darbesi dönemine gidelim. Zamanın Yargıtay Başkanı merhum Recai Seçkin adli yıl açış konuşması yapıyor. İktidar sahiplerine yaranmak şöyle dursun onlara bakarak verilen kararların “zulüm belgesi” olacağını söylüyor. Abdülhamid’in isteğini reddeden Adalet Bakanı’nı ve bağımsız yargıçları örnek vererek şöyle diyor:
“Türk adalet tarihinden alınan bu örnekler, birer yüksek karakter ve kahramanlık örneğidir. Böyle olağanüstü kimselerin sayısı hiçbir zaman çok değildir. Bundan dolayı hâkimin kahramanlık göstermeden vicdanı ile ve hukuk anlayışıyla baş başa kalıp hüküm vermesini sağlayacak şekilde kanun hükümlerine yani güvencelere ihtiyaç görülmüştür.”
Ondan 55 yıl sonra, 2014’te çıkarılan “yapboz kanunları” hukuk ve hâkim güvencelerini bozdu. 2015 Türkiye’sinde Sami Selçuk “kahraman hâkimler”e olan ihtiyaçtan bahsediyor!
BÖYLE GİTMEZ
Bu böyle sürüp gidemez. Kanunla HSYK’yı, Yargıtay’ı değiştirebilirsiniz ama Anayasa değişmeden Anayasa Mahkemesi’ni değiştiremezsiniz. Hele de Türkiye için bağlayıcı olan AİHM’yi hiç değiştiremezsiniz.
Güven azaldıkça sadece gerilim artmaz, ekonomi de büyük zarar görür. Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in alarm halindeki uyarıları gazete köşelerinde ve TV arşivlerinde kalmaz, borsada, piyasada, dövizde, artan işsizlikte ateş gibi hepimizi yakar.
Siyaset kapıldığı sarmaldan çıkmalıdır... Büyük çoğunluğuna güvendiğim hâkim ve savcılar hukuku her şeyden ve herkesten üstün tutmalıdır.
Ülkede hukuka güven ve siyasi huzur güçlü olursa, teröre karşı mücadele de daha etkin olur.
Paylaş