Paylaş
Bugünkü yazımda İngiltere’de sağcı Muhafazakârlarla solcu İşçi Partililerin, terör meselesini çözmede nasıl davrandıklarını anlatmak istiyorum.
Thatcher’dan sonraki 1990-97 döneminde Muhafazakâr Parti’nin lideri ve başbakanı John Major’dır. O zaman anamuhalefet lideri olan Tony Blair bakın anılarında ne yazıyor:
“John Major’ın barış girişimi terörizmin yeniden başlamasıyla başarısız olmuştu ama Major barış için bir şans olduğunu tahmin ediyordu. IRA ile gizli görüşmelere başlamış ve anlaşma yolunda bazı adımlar atmıştı. İlk görüşmeler için ABD’den çok zeki ve yetenekli bir müzakereci olan Senatör George Mitchell’i getirmiş ve bir ateşkes anlaşması yapılmıştı. Anlaşma bozulmuştu ama (ayrılıkçı) hareketin altında bir şeyler olduğu belliydi.”
Major ve Blair
İrlanda adasının kuzeyi İngiltere’nin sınırları içindedir. Sinn Fein partisi ile IRA adlı terör örgütü, bu toprakları İngiltere’den ayırıp İrlanda Cumhuriyeti’ne katmak istiyor. IRA bunun için kan döküyor. Kuzey İrlanda’daki Protestanlar ise İngiltere’ye bağlı kalmak istiyorlar.
İki asırlık mesele bu!
John Major’dan sonra iktidara gelen Tony Blair anılarında “Major’ın barış girişimini tamamen desteklediğini” yazıyor. Hatta, Blair, “hiç kimsenin Kuzey İrlanda’nın partizanca puan kazanmak için siyasi malzeme olarak kullanılacağına inanmadığını” da belirtiyor.
Politik sınıfın olgunluğunu gösteren bu tutum, hükümetlere çözüm için çalışma cesareti vermişti tabii. Blair, Major’ın “gizli” yani istihbarat servisleri kanalıyla yürüttüğü müzakereleri anlatırken, farklı düşündüğü noktaları anılarında belirtir, fakat o zamanki şartlarda Major’ın davranışının “Bir bakıma tamamen mantıklı” olduğunu bile söyler.
IRA’ya destek verenler
Karmaşık ve zor sorunların çözümünde iktidarla muhalefet arasında böyle medeni ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir örnektir bu.
IRA sorunu da köklü ve dal budak salmış bir sorundur. Blair, Amerika’daki İrlandalıların “masum insanları ve İngiliz askerlerini öldürmek için mutlulukla para topladıklarını” esefle anlatır!
Uzun bir diplomasi ve diyalog sonunda Clinton devre girdi, İrlanda Cumhuriyeti de IRA’nın silah bırakmasını destekledi. İstihbarat yoluyla yapılan görüşmeler belli bir aşamaya gelince, Sinn Fein’le mutabakat sağlandı. Resmi müzakereleri IRA ile irtibatlı olarak yürüten Sinn Fein, IRA’nın maşası değildir, kendi iradesine sahiptir. IRA’yı etkileyebilecek etnik bir partidir.
Etnik sorunların bir bakıma kesin çözümü yoktur ama artık İngiltere’nin Kuzey İrlanda bölgesinde kan akmıyor. Az şey mi bu?
Çatışmacı kültür
Blair’in Türkçesi yayınlanmış Bir Yolculuk adlı kitabının bu bölümünü özetlemeye bile yerim yetmez. Zaten amacım bu değildir; politik olgunluğun ve dilin önemine dikkat çekmektir.
İmrenmemek mümkün mü?
İkinci Meşrutiyet’te Rumeli’yi kaybetmemizin önemli sebeplerinden biri İttihatçı-Halaskâr (İtilafçı) kavgasıydı. Sonra muhalefetin İstiklal Mahkemeleri yoluyla tasfiyesi... Ardından, 1950-60 arasındaki müthiş DP-CHP kavgası... 1970’lerde kanlı sağ-sol çatışması sürerken politikacılarımız uzlaşarak bir cumhurbaşkanı bile seçememişlerdi!
Bu çatışmacı siyasi kültür eskisi kadar olmasa da, devam ediyor.
Siyasi hayatımızda itidale ve dil kontrolüne Türkiye’nin ekmek su gibi ihtiyacı var.
Paylaş