Sistemi zorlamak

SORUNLAR zinciri, Anayasa Mahkemesi’nin “367 kararı” ile başladı. Genelkurmay’dan küçük sağ partilere telefon edilmesiyle ciddi bir krize dönüştü.

Haberin Devamı

Nisan 2007’de Meclis’te Abdullah Gül’ün aday olduğu cumhurbaşkanı seçimi turlarından bahsediyorum. Meclis’in 184 üye ile toplanıp oylamaya başlaması normaldi. Fakat Anayasa Mahkemesi “Hayır, toplanmak için 367 milletvekili lazım” diye skandal bir karar verdi. Bu kararın hangi etkilerle verildiğini, AYM üyelerinin anılarından okuyacağız galiba!
Meclis’te AKP’den başka o zamanki Anavatan ve Doğru Yol partileri oturuma katılırsa 367 sayısı bulunabilecekti. Fakat Genelkurmay’dan bu iki partiye “Salona girmeyin” diye telefon geldi, girmediler!
Parlamenter sistemin cumhurbaşkanı seçmesi böyle engellenmişti!

2007’DE AK PARTİ

O sırada AK Parti’nin zihninde başkanlık sistemi yoktu. 2007 seçim bildirgesinde AKP, parlamenter sistemi savunuyor, hatta “cumhurbaşkanının yetkilerinin parlamenter sistemin gereklerine göre düzenleneceğini”, yani azaltılacağını söylüyordu.
Kişilere göre değil, hukuk ve sistem mantığıyla düşündüğüm için ben de o sırada hem AYM’nin bu skandal kararını eleştiriyor, hem “parlamenter sistemde cumhurbaşkanının yetkileri azaltılmalıdır” fikrini savunuyordum.
Bugün de bu görüşteyim ben.
Nisan 2007’de Meclis’te cumhurbaşkanı seçilemeyince, AKP ile Anavatan arasında yoğun görüşmeler oldu. Anavatan Partisi salona girerek 367’nin bulunmasını sağlayabilirdi fakat bir şart koştu: Anayasa’da “cumhurbaşkanını halk seçer” diye değişiklik yapılmasını AKP kabul etmeliydi... AKP’de de bu düşünce oluşmaya başlamıştı.
5 Mayıs’ta AKP Genel Başkanı Siirt Milletvekili Tayyip Erdoğan, Grup Başkanvekili Sadullah Ergin ve Anavatan Grup Başkanvekili Remzi Kurtulmuşoğlu Meclis’e 354 imzalı dilekçe verdiler: Gerekçede yazdıklarına göre halkın 5 yılda bir cumhurbaşkanını, 4 yılda bir milletvekillerini seçmesiyle cumhurbaşkanının “tarafsız ve partiler üstü” olması sağlanacaktı!
AKP o zaman “yetkileri azaltılmış” ve de ““tarafsız ve partiler üstü” cumhurbaşkanı istiyordu.

Haberin Devamı

SİSTEM DÜŞÜNCESİ

Sonrası malum: 2007 seçimleri yapıldı, Sayın Abdullah Gül Meclis tarafından 28 Ağustos 2007’de cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanını halkın seçeceği yolundaki anayasa değişikliği Ekim 2007’de referandumla kabul edildi.
Bunları niye anlatıyorum? Tarihi tecrübenin ve sistem düşüncesinin önemini belirtmek için.
Parlamenter sistemin normal işleyişini AYM ve Genelkurmay engellemeseydi...
Cumhurbaşkanını halk seçecekse, bu, “siyasi konjonktüre” göre ve hazırlıksız yapılıvereceğine, enine boyuna tartışılsaydı... Cumhurbaşkanını halkın seçmesi halinde ona göre anayasadaki “denge ve denetim” mekanizmaları da düzenlenseydi... Bugünkü “iki başlılık” kaygıları ve tek elde “aşırı güç birikmesi” endişeleri olur muydu?!
Demek ki, sistemi zorlamak daima kötü sonuç veriyor, iktidar bugün bundan dikkatle sakınmalıdır. Bu konulara sistemin işlerliği, denetim ve denge gibi ilkeler açısından bakmalıyız.

Haberin Devamı

GELİŞMİŞ DEMOKRASİ

Karl Popper’in dediği gibi, demokrasinin iyi işlemesi, “Kim?” değil, “Nasıl?” sorusuna bağlıdır. “Senin cumhurbaşkanın” öyleyse yetkileri azaltılsın!... “Benim cumhurbaşkanım” öyleyse en geniş yetkileri olsun!
Kişilere sevgimiz veya tepkimiz olabilir. Fakat geçici siyasi konjonktüre ve kişilere göre değil de, tarihi tecrübeye ve demokratik kurumların iyi işlemesine göre düşünen bir toplum haline gelmedikçe, istikrara ve hukukun üstünlüğüne ulaşmamız zordur!
Almanya veya İngiltere’de iktidara kimin gelip gittiği ne fark eder? Ya bizde?!... İşte bundan.

Yazarın Tüm Yazıları