Paylaş
- Hakkâri ve Şırnak’ın ilçe yapılması...
- Terör ilişkisi sebebiyle görevden alınacak belediye başkanları yerine İçişleri Bakanlığı’nın kayyum ataması...
- Üniversitelerde rektör seçimlerini kaldırarak rektör atamalarında yetkiyi tamamen YÖK’e ve Cumhurbaşkanı’na bırakan kanun teklifi...
Bunlardan en azından şimdilik vazgeçildi.
Parlamenter sistemin uzlaşma kültürüyle nasıl mükemmel işleyebileceği bir kere daha görüldü. Türkiye’de öteden beri sorun parlamenter sistem değildir, çatışma kültürüdür.
Ben bugün rektör seçimleri üzerinde durmak istiyorum.
REKTÖR SEÇMEK!
Üniversitelerde ortaya sandık konulup rektör adayları arasında seçim yapılması, evet, yanlıştır. Demokrasiyle ilgisi yoktur! Demokrasi siyasi bir kavramdır, siyasi tercihler arasında seçimler yapılır. Rektörlük ise siyasi değil, idari ve akademik bir makamdır. Ölçünün siyaset ve taraftarlık değil liyakat olması gerekir.
Fakat yetkiyi tamamen YÖK’te ve Cumhurbaşkanı’nda toplamak için rektör seçimlerini kaldırmak da çok yanlış olurdu. Üniversiteleri siyasi güce bağımlı hale getirirdi.
Evet, rektör seçimlerinin çok defa ‘görüntü’den öte bir işlevi yoktu, Cumhurbaşkanı YÖK’ün belirlediği üç kişiden birini atıyordu.
Fakat ‘seçimler’ bazen çok kuvvetli temayülleri ortaya koyuyordu. İşte, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerinde Prof. Gülay Barbarosoğlu 402 oydan 348’ini aldı. Bu kadar kuvvetli bir temayül orta çıktığında, YÖK’ün de Cumhurbaşkanı’nın da aksine tercihler yapması kolay olmaz tabii.
İktidarın ‘seçim’ faktörünü kaldırıp yetkiyi YÖK’te ve Cumhurbaşkanı’nda toplaması iyiye işaret değildi.
Çok şükür CHP ve MHP sert tepki gösterdiler, iktidar da sağduyulu davrandı, teklifi geri çekti.
NASIL BİR SİSTEM?
Üniversite sorunlarına bakarken ‘yönetim’ ve ‘denetim’ kavramlarını ayırmak gerekir: ‘Yönetim’ yani rektörlük tamamen akademik ve işletmecilik kriterlerine göre bağımsız kurullar tarafından belirlenmeli, siyasi güç karışmamalıdır.
Buna karşılık ‘denetim’ görevini mali konularda TBMM adına Sayıştay yapar. Kurumsal ve akademik denetimler için farklı organlar bulunmalıdır.
Bunun adı, çok genel bir ifadeyle ‘mütevelli heyet’ sistemidir. Akademik özgürlüklerin de teminatıdır.
Ben baştan beri bunu savunuyorum.
‘Bilim ve Yanılgı’ adlı kitabımda rektör seçimlerinin birçok üniversitede nasıl hizipleşme ve kayırmalara yol açtığını yazdım. YÖK’ün siyasi güce göre nasıl el değiştirdiğini, Cumhurbaşkanlarının nasıl siyasi tercihler yaptığını örneklerle anlattım.
Büyük ve köklü üniversitelerimizden başlayarak ‘mütevelli heyet sistemi’ne geçilmesini savundum.
AKP NE DİYORDU?
Prof. Erdoğan Teziç’in YÖK Başkanlığı döneminde, Kasım 2005’te uluslararası bilimsel bir sempozyum yapıldı. Dünyada başarılı üniversitelerin hem ‘seçim’ sisteminden hem YÖK gibi kolayca siyasallaşan kurullardan hem cumhurbaşkanlarının müdahalesinden uzak üniversiteler olduğu ortaya konuldu.
Başarılı üniversitelerin daha ademimerkeziyetçi (özerk) ve rekabetçi olduğu anlatıldı.
250 sayfalık rapor yayınlandı
Dahası, AK Parti’nin 2011 seçim beyannamesinde, değil YÖK ve Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini güçlendirmek, aksine ‘mütevelli heyet’ sistemi savunuluyordu! YÖK’ün yetkisi ‘koordinasyon, denetim ve belli alanlarda akreditasyon’ olarak daraltılıyordu. (s. 81)
Şimdi niye alelacele ve tam aksine bir kanun teklifi Meclis’e sunuldu?
Neyse ki vazgeçildi bari. Bu uzlaşma için iktidarı da muhalefeti de kutluyorum.
Demokrasi acele ve yanlış işler için ‘müzakere ve uzlaşma’ rejimidir.
Paylaş