Paylaş
Bizde ise sistem değiştirmeyi sadece bir parti istiyor; hatta anketlere göre iktidar partisi seçmenlerinin bir bölümü istemiyor.
Dahası; sistem tartışması “müzakere” üslubuyla ve uzlaşma arayışıyla yapılmıyor. Dayatma üslubuyla yapılıyor.
En önemlisi, zaten aşırı kutuplaşmış olan toplumda sistem değişikliği uzlaşma diliyle değil, çatışma ve suçlama diliyle öneriliyor; kutuplaşma daha da keskinleşiyor.
Halbuki sistem değiştirmenin rasyoneli, ülkede uzlaşma ve kamu organlarında etkinliği artırmak olmalıdır.
SİSTEM ÇÖKÜNCE
Sistem ya da anayasa değiştirme konusunda Fransa çok ders alınacak bir örnektir.
Devrimden sonra Cumhuriyet’in dört defa yıkılıp beş defa yeniden kurulması nasıl bir istikrarsızlık ve kutuplaşma yaşandığının kanıtıdır.
Fransa 1958 başında Cezayir meselesi yüzünden iç harbin eşiğine geldi.
Ordu Cezayir’de darbe yaptı, Paris’te de darbe tehlikesi belirdi. Kamuoyu ve parlamento parçalanmıştı, hükümetler güçsüzdü...
Parçalı parlamenter sistem işlerliğini kaybetmiş, ülke içsavaşın eşiğine gelmişti.
“Devrim” bekleyen Komünist Partisi dışındaki 12 parti de sistem reformu gerektiğini görüyordu.
Sistem çökmüş, Fransa feci bir çıkmaza saplanmıştı, Fransız liderleri siyasi olgunluk sınavındaydı.
BEŞİNCİ CUMHURİYET
Cumhurbaşkanı René Coty, köşesine çekilmiş olan “milli kahraman” General de Gaulle’ü 23 Mayıs 1958’de göreve çağırdı...
De Gaulle, sistem ve anayasa konularını görüşmek üzere 31 Mayıs’ta 12 partiden 2’şer temsilci davet etti...
Nasıl katılım sağlamış, görüyor musunuz?
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin Fransa’da dengesiz olduğunu ve yelpazenin de fazlaca parçalandığını öteden beri savunan de Gaulle, yetkili cumhurbaşkanı etrafında partilerin seçim ittifakı yapmasını sağlayan yarı başkanlık sistemini düşünüyordu.
Yeni sistemi ve yeni anayasayı hazırlama görevini, Fransa’nın en saygın hukukçularından Michel Debré başkanlığında bir komisyona verdi.
Başka bir hukukçu, Debré kadar saygı ve güven temin edemeyebilirdi.
Bugün Fransız Anayasa Konseyi’nin başkanı da onun oğlu hukukçu Jean-Louis Debré’dir.
De Gaulle’ün anayasası 28 Eylül 1958 referandumunda yüzde 78 oyla kabul edildi. Fransa düzlüğe çıktı.
Buna “Beşinci Cumhuriyet” denildi.
UZLAŞTIRICI OLMAK
Tarihçi John R. Frears, çatışmacı Fransız geleneğinde de Gaulle’ün birleştirici şahsiyetine dikkat çeker.
Dindar bir katolik olan de Gaulle, Fransa’nın müzmin hastalığı olan din-laiklik çatışmasını uzlaşmayla sonuçlandırmış, siyasi hayatı normalleştirmişti.
De Gaulle’ün anayasa yapım sürecinde polemik ve çatışmalardan sakınması, sadece “enformatif” konuşmalar yapması da önemli bir meziyettir.
Solcu-devrimci Régis Debray’nin de Gaulle’ü öven bir kitap yazdığını da belirtmeliyim.
Benim dikkatimi çeken bir husus da anayasa yapımında yargının fazla tartışma konusu olmamasıdır.
Tartışmalar yasama, yürütme ve cumhurbaşkanının yetkileri üzerinde odaklanmıştı.
Çünkü bizim Yassıada davalarına benzeyen Dreyfus Davası’nda büyük bir tokat yemiş olan Fransız yargısı, geçen yarım asırda tarafsızlığına Fransa’yı inandırmış, tartışma konusu olmaktan çıkmıştı.
Anayasa ve sistem deyince dil, siyasi olgunluk, uzlaşma kültürü, hukukçuların kalitesi, kurumların ve bilhassa yargının güvenilirliği ne kadar önemli, görüyor musunuz?
Paylaş