Paylaş
Yaklaşık 300 milyon dolar.
Tarihte 14. Louis son derece önemlidir. “Kanun demek ben demek” sözüyle ve şatafatıyla ünlü bir “mutlak kral” numunesidir.
Niye Japonlar ve Güney Koreliler çok daha zengin oldukları halde böyle saraylara, şatolara, kâşanelere para yatırmazlar?
Ortadoğu kültüründeki şatafat ve aşırı süs unsuru, petrol zengini ülkelere gittiğinizde hemen gözünüze çarpar.
Japonlar ve Güney Koreliler ise Batı’da büyük şirketlerin hisselerini satın alıyor.
Bu son derece önemli kültür sorununa biraz yakından bakalım.
DÜNYANIN NERESİNDE?
Dünyanın en büyük 25 şirketini gösteren Forbes listesinde 12 Amerikan, 7 Çin şirketi var.
Evet, Komünist Çin!... Mao öleli kırk yıl oldu, Çin’in kırk yılda geldiği yere bakın!
Forbes listesindeki diğer şirketler Alman, Japon, İngiliz şirketleridir. Bir de petrol devi Shell ile Hollanda var.
Kalanı bankacılık, otomotiv, bilgisayar, gıda gibi alanlarda.
En büyük petrol rezervlerine sahip Ortadoğu’dan niye bir petrol şirketi yok?!
Forbes’in en büyük 100 şirket listesine geçtiğimizde tabii sayılar artıyor: 37 Amerikan, 15 Çin, 7 Japon, 7 Alman falan...
İki tane de Rus şirketi var, ikisi de petrol ve gaz alanında: 27. sırada Gazprom ve 59. sırada Rozneft Petroleum.
En büyük 100 şirket listesinde de Ortadoğu’dan bir tek şirket yok. Niye?
Cevabını dünya bilimsel yayınlar sıralamasında da bulabilirsiniz. Rusya ve Arap ülkeleri orada da üst sıralarda yoklar. Bu bir.
İkincisi, iktisadi rasyonalizm ve girişimcilik zihniyeti olmayınca üretken ve rekabetçi şirketleri kurup dünya çapında geliştirmek mümkün olmuyor.
İKSİDADİ GİRİŞİMCİLİK
Yerden petrol çıkarıp satarak çok zengin dolar milyarderleriniz oluyor. Bunlarla kâşaneler, tantanalı kentler, yaldızlı AVM’ler yapabilir, muazzam silahlar alabilirsiniz.
Petrol geliri sayesinde Ortadoğu’da ve Rusya’da olduğu gibi “feodal” rejimler de kurabilirsiniz.
Ama dünya rekabetinde ön sıralara geçemezsiniz. Kimya, otomotiv, bilgisayar, gıda, elektronik gibi alanlarda başarısız kalırsınız.
En önemlisi budur: İktisadi rasyonalizm ve girişimcilik ruhu.
14. Louis gibi eski usul şatafat kültürü, yaşadığımız 21. yüzyılda itibar da getirmiyor, rasyonel ekonomi de getirmiyor.
Mısırlı iktisat tarihçisi Charles Issawi’nin şu satırlarını tekrar alıntılamam lazım:
“Japonya’nın aksine Ortadoğu’da yüksek ve orta sınıflar Avrupa’nın üretim metotlarını öğrenmekte başarısız olurken, Avrupa’nın giyim kuşam biçimlerine, Avrupa tarzı konaklar yapmaya kendilerini kaptırdılar.”
MERSİN’E, TERSİNE!
Evet, püf noktası, “üretim metotlarını öğrenmek”tir; bunun içinde rasyonel zihniyet de var, girişimcilik ve organizasyon becerisi de var.
Bizim modernleşme tarihimizle Uzakdoğu arasındaki farkların, özü budur. Ortadoğu bizim de hayli gerimizde.
Dostum İlhan Kesici bana armağan etmişti, Michael Porter’in “Competitive Advantage of Nations” adlı kitabı... Porter, Uzakdoğu mucizesinde üretim ve işe dönük eğitimin rolünü anlatırken bir örnek veriyordu: Güney Kore’de peş peşe gelen bakanlar kurulunda, uluslararası lisans üstü eğitimi ve iş tecrübesi bulunan bakanlar sürekli çoğunluktaydı.
Eminim, Uzakdoğu mucizesinde, bir parti militanını “Bakan yardımcısı” yaparak gençlere yanlış “emsal” gösterilmemiştir; bizdeki gibi!
Uzakdoğu modernleşmesinde “eğitim” ve “liyakat” en önemli ilkelerdir.
Şatafat, güç saplantısı, kayırmacılık... Bunlar hele de bu çağda milletleri yoran sosyal hastalıklardır.
Paylaş