Paylaş
‘Kötü para’ dediğim bütün popülist akımlarda görülen ölçüsüz hamasettir, kutuplaşmadır, güç tutkusudur, öfkedir, partizanlıktır...
Kovulan ‘iyi para’ ise hukuktur, siyasi ve ekonomik rasyonelliktir, itidaldir, uzlaşma kültürüdür, liyakat ilkesidir.
Kaliteli muhafazakâr kalemlerimizden Mustafa Karaalioğlu, Kemal Öztürk, Mehmet Ocaktan ve ‘yönetim’ profesörü olan eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer gibi isimler de “seviyesizlik, bürokraside kalitesizlik, kah-ı rical” gibi kavramlarla bunu anlatıyorlar.
POPÜLİST KUTUPLAŞMA
Batı’da yükselmekte olan aşırı sağ popülist akımlar sürekli halkın milli duygularına ve ekonomik endişelerine hitap ediyorlar, İslamofobiyi körüklüyorlar.
Göçlerle kozmopolitleşme ve terörle tehdit edilme duyguları ve gelir dağılımının bozulmuş olması bu akımları besliyor.
Sadece aşırı sağ mı?
Jan-Werner Müller’in “Popülizm Nedir” adlı çok önemli bir eseri var. Popülist akımların özelliklerini sayarken Venezuela’nın müteveffa solcu lideri Chavez’in güç mücadelesindeki şu sözlerini naklediyor:
“Bu mücadele Chavez yanlılarıyla muhaliflerinin mücadelesi değildir. Vatanseverlerle vatan düşmanlarının mücadelesidir.” (s. 77)
Bu yüzden yanlışları ortaya koyup düzelttirmek mümkün olmuyordu.
VENEZUELA VE TUNUS
Chavez, demokratik kurumların hakemlik yapacak kadar güçlü olmadığı Venezuela’da bu popülist söylemle korkunç bir kutuplaşma yarattı.
Petrol gelirlerini yatırımlara değil, “sosyal yardım” popülizmine harcadı; 32 milyon nüfuslu Venezuela’da 20 milyon kişi Chavez iktidarından sosyal yardım alıyordu.
Fakat değirmenin suyu ebedi değildi, bugün Venezuela halkı ekmek derdinde.
Aşırı kutuplaşma yüzünden oturup anayasa yapamıyorlar. Chavez’in halefi Nikolas Maduro’nun eli sopalı yönetimi altında Venezuela içsavaşa sürükleniyor.
Olayları TV’lerde görüyorsunuz.
Bir de Tunus örneği var. Güçlü olan sivil toplum kuruluşlarının da etkisiyle, İslamcılar ve laikler oturdular, uzlaştılar, anayasa yaptılar.
KÜRESELLEŞME OLGUSU
Küreselleşme sayesinde “gelişmekte olan ülkeler”in dünya ekonomisinde payı artıyor. Onun için Çin, Hindistan, Meksika küreselleşmeyi savunuyor.
Trump’lar, Le Pen’ler küreselleşmeye karşı.
Küreselleşmenin diğer yönü, ülkeler içinde gelir dağılımını fena halde bozmasıdır.
Bu sorunlara klasik iktisat ve klasik demokratik kurumlar henüz çözüm üretemedi: İşte ekonomik verimlilik ihtiyacıyla gelir adaleti ihtiyacı çelişiyor.
Dünya ekonomisinde başlayan toparlanma, mesela bizde de ihracatın artması nispi bir ferahlama yaratabilir.
Dikkat, “dünya ekonomisindeki toparlanma” yani ülkeler arası ekonomik ilişkilerin daha da artması küreselleşme değil midir?
Belki de popülizmin yaratacağı daha ağır sorunlar yaşanarak somut rasyonel çözümler zamanla geliştirilecek.
Bu küresel dalgalanma ve popülist savrulma sürecinde sağlam durabilmenin yolu, yine de klasik demokratik kurumlara, yani kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı, kamu kurumlarının tarafsızlığı, devlet kurumlarında tek ölçünün liyakat olması gibi ilkelere her zamandan daha çok dört elle sarılmaktır.
Amerika’da “kurumlar” Trump’ı nasıl “denetliyor ve dengeliyor” değil mi? Kendi partisinden vekiller onun yasa teklifine ret oyu veriyor.
Kurumlar ve özgürlük fikri böyle güçlü olmasaydı kim bilir ne olurdu.
Paylaş