Paylaş
Zira böyle bir yöneliş olmazsa, silah bırakıp bırakmamak bir taktik oyundan öteye geçemez. Nitekim öyle gözüküyor.
Abdullah Öcalan 21 Mart’ta Diyarbakır’daki “Newroz” mitinginde okunan bildirisinde ne demişti, hatırlayalım:
“Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor... ‘Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun’ noktasına geldik. Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir”.
Öcalan “Demokratik direniş” bile demiyor, “demokratik siyaset” diyordu.
Peki ‘gidişat’ nasıl? Ancak maalesef diyebiliriz.
TOTALİTER ŞİDDET TUTKUSU
Evvela, silahlı unsurlarının yüzde 20’sini çektiler sadece, Kandil daha fazla çekilmemek için direniyor.
Siyaset yaptıkları için de demokrat bir duruşa sahip olmaları gereken BDP’lilerin tavrı daha vahimdir. Selahattin Demirtaş dün “Yüzde 100’ü çekilecek diye bir anlaşma yoktu. Ölümler yüzde 100 durdu” diye konuşabildi!
Halbuki varılan uzlaşma basit bir “eylemsizlik” mutabakatı mıydı?! Öcalan’ın “silahlı unsurların sınır dışına çekilmesi” sözü, biraz çekilsinler, diğerleri silahlı tehdit olarak devam etsin demek miydi?! “Yeni bir dönem” değil miydi?!
İşte bu noktada, temeldeki sorun, BDP’li politikacılarda bile görülüyor: Totaliter şiddet tutkusundan, demokratik usullere ve zihniyete geçememek... Bu yüzden, “çekilme, demokrasi” gibi kavramları “mevzi kazanmak için” basit birer taktik olarak görüyorlar.
TERÖR TEHDİDİYLE
İşte, ileride silahların bırakılması bir yana, şimdi, daha işin başında bile sınır dışına çekilmemekte direniyorlar. Yeniden teröre dönme tehdidiyle devlete-hükümete “1 Eylül’e kadar” diye dayatmalar yapıyorlar. Hatta Cemil Bayık, “Ekim başına kadar ikinci aşamanın bitmesi gerekir” diyor!
Bu işler demokratik usullerde nasıl yapılır, makul olan nasıl oluşturulur falan yok; isteyecekler, devlet yapacak; hem de parlamento tatildeyken!
Olmazsa?... Bayık’ın cevabı şöyle:
“Hareketimizin tutumu Türk devletinin tavrına göre değişecektir. Barış isteniyorsa barış, savaş isteniyorsa savaş!” (Özgür Gündem, 29 Ağustos)
BDP de buna destek veriyor.
DEMOKRATİK USULLERLE
PKK’nın 13 Temmuz tarihli “Tutum belgesi”nde “halk serhildanları” yapacakları belirtilmişti; eylülden itibaren deneyecekler. Buna ilaveten, Güneydoğu’da da “asayiş birlikleri” diye silahlı gruplar niye hâkimiyet kurma pratikleri yapıyor, silahlı unsurlar çekilmemekte direniyor.
Bunlar önümüzdeki aylar için neyin hazırlığı?!
Elbette Ortadoğu’daki depremleri, Kürt milliyetçiliğinin sosyolojik dip dalgalarını görüyorum. Onun için diyorum ki, dünkü kanlı Makedonya’lar, bugünkü kanlı Ortadoğu’lar Anadolu’ya taşınmasın.
Bundan herkesle birlikte Kürtler de büyük acılar çeker. Galip Ensarioğlu, “Demokratik özerkliğin Kürtler arasında içsavaşa yol açacağını” söylemişti. Nizamettin Taş, PKK’nın hür düşünceli Kürtlere nasıl kıyım yaptığını daha iki gün önce anlattı. PKK ile ilintili aile kavgalarında bir haftada 8 kişi öldü... Listeyi uzatmaya gerek yok.
Hep beraber diyelim ki, silah bırakılsın, sosyolojik ve politik süreç nereye varacaksa, demokratik usullerle varsın.
Paylaş