Paylaş
Gündemdeki yakıcı konu Suriye... Angajman kurallarına göre Suriye’ye misillime yapılmasını da hükümetin Meclis’ten ‘tezkere’yi geçirmesini de Türkiye’nin caydırıcılığı için doğru buluyorum; tabii savaşa kadar tırmandırmamak kaydıyla... Bugün bu kadarını belirteyim.
Sistem meselesine gelince... Bunun en kötü sistem olacağını düşünmemin sebebi, “denetim ve denge” mekanizmalarının olmamasıdır. Ya otoriterliğe ya kaosa götürür diye endişe ederim.
Denge ve denetim nedir?
Başkanlık sisteminde, demokrasinin gereği olan “denge ve denetim” mekanizmaları etkili bir şekilde mevcuttur: Yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsızdır. Böylece birbirini dengeleyip denetlemeleri tabiidir.
Başkan, kimin senatör olacağı konusunda hiçbir yetkiye sahip değildir. Partisinin lideri ve hâkimi de değildir. Onun için yasama organı başkandan bağımsızdır ve güçlüdür.
Buna karşılık yasama organı, başkanı güvensizlik oyu vererek düşüremez. Başkan da böyle güçlüdür.
Eyalet sistemi olması da önemli bir “denge ve denetim mekanizması”dır.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ise, zaten liberal geleneğin asırlar içinde kökleşmiş temel unsurlardan biridir.
Sistem bu şekilde işler. Benim başkanlık sistemine karşı olmamın sebebi bünyemize uymamasıdır. Yarı başkanlık daha karmaşıktır ama yine denetim ve denge mekanizmaları vardır.
Cumhurbaşkanı partili olursa
Parlamenter sistemde ve bizim anayasal geleneğimizde cumhurbaşkanı sorumsuzdur, bir... İkincisi, hakkında gensoru falan da verilemez, yani siyasi denetim de yapılamaz.
Buna karşılık cumhurbaşkanının yetkileri sınırlıdır. Daha önemlisi, ‘partisiz’dir. Partisiz olduğu için, çoğunluk partisine dayanarak yasama organını kontrol altına alamaz.
Şimdi, sorumsuz ve ‘siyasi denetim dışı’ olan cumhurbaşkanının, “partili” olduğunu düşünelim: Partisi vasıtasıyla parlamentoda güçlü bir eli bulunacak, hatta yasama organına hâkim olacaktır! Başbakan güçsüzleşecek, ‘icra sekreteri’ durumuna inecektir.
Tablo şudur: Sorumsuz ve denetimsiz, fakat siyaseten en yetkili, en güçlü bir devlet başkanı!
Şef sistemi
Bu sistem, 1930’lar ve 1940’lar Türkiye’sinde uygulanmıştır. Ama o zaman sistemin temelinde “kuvvetler birliği” ilkesi vardı. Sistemin adı zaten ve resmen “şef sistemi” idi.
Bugün ise demokrasinin temelindeki birinci ilke kuvvetler ayrılığıdır. Hem sorumsuz hem azami derecede yetkili bir devlet başkanı düşünülemez. Bu, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olacağı gibi Türkiye’nin bugünkü bünyesine çok dar gelir, büyük gerilimler yaratır.
Onun için öyle bir sistem ya otoriterlik ya da kaos getirir diyorum.
Güçlü başbakan?
İtirazen denilebilir ki, parlamenter sistemde başbakan hem yürütmenin gerçek başı, hem partisi vasıtasıyla yasamaya da hâkimdir... Evet öyledir. Fakat başbakan, cumhurbaşkanı gibi sorumsuz değildir. Meclis denetime açıktır, hakkında gensoru verilebilir. Gensoru tartışmaları bir kamuoyu denetimidir. Başbakanın, belirli hukuki süreçler içinde hukuki ve cezai sorumluluğu da vardır. Cumhurbaşkanı bu denetimlerin hiçbirine tabi değildir.
Onun için partisi, yani parlamentoda kendisine bağlı bir gücü olamaz. Atatürk ve İnönü modelleri bu çağ için düşünülemez. Türkiye bunu 1946’dan itibaren bıraktı zaten.
Parlamenter sistemde cumhurbaşkanlarının elbette siyasi görüşü olur ama parti üyesi ve parti lideri olamazlar.
Tamam, sistem tartışması yapalım ama bu tartışmaların rehberi evrensel anayasa hukuku ve siyaset bilimi olmalıdır. Parlamenter sisteme partili cumhurbaşkanı şapkasını geçirmek, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Paylaş