Paylaş
Yunanistan’da iktidarlar yıllar boyunca merkez sağdaki Yeni Demokrasi Partisi ile merkez soldaki PASOK arasında el değiştirir, önemli bir hükümet krizi olmazdı. İkisinin toplam oyu 2009 seçimlerinde yüzde 75’ti. Ekonomik kriz bu iki merkez partisini ufaladı, son seçimlerde toplam oyları yüzde 32’ye düştü! Neo-Nazi Altın Şafak partisi yüzde 7 ile, popülist radikal sol Syriza partisi yüzde 17 ile parlamentoya girdi. Diğerleriyle birlikte Yunan parlamentosunda 7 parti var!..
Yelpazedeki bu parçalanma yüzünden hükümet kurulamıyor, parçalı parlamento çalışamıyor, ekonomik kriz derinleşiyor...
Partiler parçalanıyor
Kıta Avrupa’sında ekonomisiyle ve yerleşik sağ-sol yelpazesiyle tek sağlam gözüken Almanya’dır. Merkel’den kopan oylar aşırı sağa değil SPD’ye gidiyor işte.
Fransa’da ise yine parçalanma eğilimi görülüyor. Cumhurbaşkanlığı için yapılan ilk tur seçimlerde, Le Pen’in oyları 2009’da yüzde 10’du, şimdi yüzde 19’a çıktı. 2009’da Sosyalistler’in solunda en büyük oy grubu yüzde 4’tü, son seçimlerde radikal sol Jean Luc Melenchon yüzde 11 oy aldı...
Yarı başkanlık sistemi olduğu için ikinci turda yüzde 52 ile Sosyalist Holland cumhurbaşkanı seçildi, bir hükümet krizi olmayacak ama Fransız parlamentosundaki yelpaze parçalaşıyor.
İtalya’da yapılan kısmi mahalli seçimlerde Berlusconi’nin merkez sağ partisi marjinalleşti, yüzde 11’e düştü. Bizdeki eski Genç Parti’yi hatırlayın, onun solcusu Beş Yıldız partisi birden kuruldu ve yüzde 20 oy alıverdi; komedyen Beppe Grillo’nun partisi.
Hollanda gibi bir ülkede ırkçı ve İslamofobik Wilders’in partisi 2006 yılında yüzde 6 oy almıştı, 2010’da yüzde 16’ya çıktı!
Diğer ülkeleri saymıyorum. Avrupa’da ortaya çıkan bu gelişmeler alarm sinyalleridir. Bir yandan yükselen göçmen düşmanlığı ve ırkçılık gibi ‘köklü’ duygusal savrulmalar, öbür yandan ekonomik kriz parlamenter sistemlerin dayanağı olan yelpazeleri radikal partilerle parçalıyor!
Parlamentarizmin zayıf noktası
Parlamentarizmin yumuşak karnı, bu şekilde yelpazenin parçalanması ve istikrarsız koalisyonların ortaya çıkmasıdır. Siyaset biliminde buna “immobilizm”, ‘hareket edemezlik’ deniliyor.
1930 krizini ‘fazla-partili’ parlamenter Weimar rejimi çözemediği için Hitler gelmemiş miydi? Şimdilik Avrupa’nın yeni Hitler’leri hayli küçüktür, ama ‘çözümsüzlük’ ve ‘hareket edemezlik’ hali devam ederse krizin derinleşmesinden ve ırkçılığın artmasından kaygılanmak gerekir.
Peki, parlamenter sistemlerdeki yelpazenin parçalanması ve istikrarsızlık riskine karşı, başkanlık sistemine geçmek iyi olmaz mı?
Olmaz! Sistem değiştirmek kolay iş değildir, bu bir... İkincisi, yelpaze parçalanırsa ortaya çıkan “hareket edemezlik” illeti başkanlık sisteminde evet yürütme organında değil, fakat yasama organında ortaya çıkar! Hatta ilaveten, başkanla parlamento arasında kavgalar yaşanır.
Yükselen aşırı akımlar ve ekonomik kriz sebebiyle dünya zor bir döneme girmiş bulunuyor. Biz sağlam durmalıyız. Benim tercihim parlamenter sistemdir. Fakat hangi sistem olursa olsun, “yöneten demokrasi” daima merkez sağ ile merkez solun güçlü olmasıyla mümkündür, bunu hiç akıldan çıkarmayalım.
Paylaş