Paylaş
Üzüldüm. Teselli duyduğum husus, ‘öldürüldü’ şüphesinin sona erecek olmasıdır.
Ailenin böyle duygulara sahip olmasını anlıyorum. “Ölümü yakıştıramamak” diye insani bir duygumuz vardır elbette... Ölecek gibi değildi, öyleyse öldürüldü duygusu.
Merhum Özal’ı “derin devlet, mafya, küresel güçler...” gibi esrarengiz odakların öldürdüğü yolundaki komplo teorilerini anlamak mümkün değildir. Bunları çürütmek için bir şeyler yazmaya bile gerek duymuyorum. Baştan beri “Turgut Ağabey”in doğal ölümle vefat ettiğini düşündüm. Yakın siyasi çevresi de bu görüşte.
Binde bir ihtimal de olsa, ya zehir verilerek öldürüldüyse? Bana saçma gözüküyor ama Adli Tıp böyle bir şeyi ortaya çıkarırsa yanıldığımı söyleyip özür dilerim.
‘Dört akım’ meselesi
Benim bugün üzerinde durmak istediğim husus, merhum Özal’ın siyaset anlayışıdır. En çok özlediğim tarafı da “çatışmacı” değil, “yumuşak siyaset” yanlısı olmasıdır. Liderlerden Allah’ın her günü savaş nutukları dinlediğimiz bugünkü Türkiye’de, Özal’ın bu vasfının değerini daha iyi anlıyorum.
“Turgut Ağabey” ANAP’ı kurduğunda, Türkiye’de insanlar çok değil, daha üç yıl önce sağcı-solcu diye birbirlerini öldürmüştü! Kitleler bugünkünden daha keskin ayrılmıştı. Askerlerin kurdurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi bu duyguları kaşıyordu...
Öyle bir ortamda Özal “Dört akımı birleştirdik” diyerek ortaya çıktı! Bu basit bir ‘oy projesi’ değildi. Toplumdaki kutuplaşmayı aşmak için düşündüğü toplumsal bir barış projesiydi. Özal elbette muhafazakârdı, bu kavramla bütünleşmiş bir milliyetçiliği vardı. Sola ve tek parti reflekslerine kararlılıkla karşıydı... Ama partisine keskinleşmiş bir oy bloku oluşturmak için bile bu kavramları kutuplaştırma aracı olarak kullanmadı.
Arkadaşlarına daima, kendi deyimiyle, “suhulet” tavsiye etti.
Niye başarısız oldu?
Evet, Özal’ın partisi daha onun zamanında oy kaybetmeye başlamıştı. Projesi ve yumuşak siyaset tarzı yanlış olduğundan değil... Özal’ın karşısında hâlâ Adalet Partisi’ne sadakat duyan milyonlar ve onların Demirel gibi bir lideri vardı da ondan!
“Bunlar ne verirse 50 kuruş fazla vereceğini” söyleyen Demirel oy aldıkça, “Devlet baba değildir” diyen Özal oy kaybetti.
AK Parti ise sağdaki partilerin hepsinin birbirini tükettiği, 28 Şubat’ın da silindir gibi geçtiği bir siyasi konjonktürde, ‘boş arsa’ üzerinde ve “Milli Görüş gömleğini çıkardık” vurgusunu yaparak kuruldu.
Özal sık sık “tarlayı derin sürmek”ten bahsederdi. Toplumdaki eski siyasi alışkanlıkların izlerini silerek yeni bir siyaset tarzını yerleştirmek için... Ama Özal ekonomide yaptığı devrimi, toplumdaki eski siyasi aidiyetler üzerinde yapamadı, alışkanlıklar çok dayanıklıdır zira..
Özal ve liberalizm
Turgut Özal’ın liberalizmi başlangıçta “piyasa ekonomisi” ve “sivilleşme”den oluşuyordu. Otoriter ve devletçi kültürün köklü olduğu Türkiye’de bunlar da büyük yenilikti. Özal’ın siyasi özgürlükler anlamındaki liberal görüşleri ise devlet tecrübesi süreci içinde gelişti. Siyasi özgürlükler olmadan toplumsal barışın sağlanamayacağını, dahası ekonomide yaratıcılık ve verimliliğin bile gelişemeyeceğini gördü, gösterdi, anlattı...
Bu kavramlar ve bu vizyon siyasi kültürümüze böyle dahil oldu.
Bugün sağın lideri olan Erdoğan, otoriterleşmenin ve kutuplaşmanın uzunca vadede ekonomiye bile zarar vereceğini görmelidir.
Paylaş