Paylaş
AA’nın haberine göre, “Yaklaşık 10 bin kişinin yürüyüşünde parti otobüsüyle birlikte gelen Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’liler, tören alanındaki AK Partili grup tarafından protesto edildi. Kılıçdaroğlu’nun stadyuma girişinde AKP’lilerin ‘Recep Tayyip Erdoğan, Kemal dışarı’ sloganlarına karşılık CHP’li grup da ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganını attı. İki grup arasında çevik kuvvet polisleri barikat oluşturdu...”
Görüyor musunuz yıllardan beri her salı günü partilerin grup toplantılarında atılan ateşli nutukların toplumu nasıl kutuplaştırdığını?!
YÖNETİLEMEZLİK SORUNU
Bu kavgada taraflardan birini tutup öbürüne yüklenmek, gerilimi körüklemekten başka neye yarar? Ben böyle yapmak istemiyorum. Bu kadar kutuplaşmanın yanlış olduğunu anlatmak istiyorum.
Ortadoğu’da Türkiye’yi de ciddi şekilde sarsan şiddetli altüst oluşlar yaşanırken, Türkiye’nin kendi içinde böylesine kutuplaşmasından kaygı duyuyorum.
Bir tarafta PKK sonbahardan itibaren şehirlerde “serhildan” dediği kitlevi ayaklanmalar hazırlıyor; “Tutum Belgesi” ile bunu ilan ettiler. Öbür taraftan, gittikçe keskinleşen kutuplaşma yine şehirlerde geniş toplumsal olaylara yol açarsa, Türkiye, Giovanni Sartori’nin terimiyle, bir de “yönetilebilirlik” sorunuyla karşı karşıya kalır mı diye çok endişeliyim.
Afyon’daki olayı, küçük bir öncü deprem gibi görüp, birikmiş olan negatif enerjiyi boşaltmak, gerilimi düşürmek, öfke dilini bırakmak gerekmiyor mu?!
MODERNLEŞEN TOPLUMLAR
Myron Weiner şehirleşme, eğitim, orta sınıflaşma gibi modernleşme dinamiklerinin geliştiği toplumlardaki siyasal davranışlar konusunda şu teoriye dikkat çeker:
“Modernleşme siyasal süreçlere katılma talebini artırır; bunlar bastırılır veya bloke edilirse, geniş çaplı muhalefetler, aşırı hareketler, devrimci karışıklıklar ortaya çıkabilir...” (Understanding Political Development, sf. 45.)
Bu teorinin Uzakdoğu için geçerli olmadığını da belirtir; öyledir de... Uzakdoğu ülkeleri otoriter rejimler altında önce ekonomik kalkınmayı tamamladılar, demokrasi arayışı sonradan geldi. Bizde ise yayınlanmış tek ekonomi kitabımız yokken Meşrutiyet’le birlikte demokratik kavramlar dilimize girdi. 1950’de demokrasiye geçtiğimizde yoksul bir köylü toplumuyduk. Siyasi tarihimizin çok çatışmalı, siyasi kültürümüzün çok çatışmacı olması belki de ekonomik orta sınıf oluşmadan siyasi kavgalara dalmış olmamızdandır.
MUKTEDİRLER VE MUHALİFLER
Türkiye’de artık polis gücüyle itaatkâr bir toplum yaratılması, çok gerilerde kaldı. Toplumsal olayları polis gücüyle bastırmak mümkündür fakat kutuplaşma devam ediyorsa bu, ilerisi için daha büyük tepkilere yol açabilir. İktidar, İçişleri Bakanlığı’na on yıllık bir toplumsal olaylar istatistiği çıkarttırsın, görülecektir bu.
Muhaliflerin de dikkate alması gereken bir gerçek de vardır: Toplumsal olayları çığırından çıkarıp şiddete, vandalizme dönüştürecek 1970’ler kafasında bir sürü “devrimci” örgütler hâlâ vardır. Demokratik kitlevi hareketlerin bunları soyutlaması o kadar kolay olmuyor, Gezi olaylarında gördük bunu.
Küçük bir öncü deprem gibi, Afyonkarahisar olayı, kitleleri, hele de gençleri öfkeyle doldurmanın nelere yol açabileceği konusunda hepimize uyarıcı bir ders olmalı. Daha büyük siyasi depremlere maruz kalmadan toplumdaki öfke birikimi mutlaka düşürülmelidir.
Paylaş