Paylaş
Evvela, Ankara’da şöyle bir izlenim var: “İmralı’daki görüşmede Öcalan, çözüm fikrine BDP’lilerden daha yakındı! Daha ‘ileri bir pozisyondaydı.”
Tabii İmralı’daki görüşmede Öcalan, BDP’li Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata ile “müzakere” etmedi, kendi görüşlerini onlara anlattı, bir bakıma talimat verdi; sürece destek olmaları için.
Provokasyon endişesi
İKİNCİ önemli izlenim, taraflarda provokasyon endişesinin bulunmasıdır. Bu endişe, bir simge halinde “Yeni Silvanlar olmasın” diye ifade ediliyor. Öcalan bunu Ahmet Türk ve Ayla Akat’a açıkça söylemiş, “iki taraftan da provokasyonlar olur, herkes dikkatli olsun” demiş.
“Öcalan, bu yeni sürecin nasıl karşılanacağını, ne tür yankılanmalar olacağını merak ediyor, görmek istiyor.”
Tabii en çok da Kandil’den ters bir tepki gelir mi diye bakıyor. Buna çok önem veriyor. Doğrusu, dünyadaki benzer süreçlerde de örgütlerin çoğunluğu siyaset yolunu seçerek belirli bir takvimde silah bırakmayı kabul etmiş, fakat küçük ve daha azgın gruplar bunları “Satılmışlar” diye suçlayarak sansasyonel eylemler yapmışlardı. ETA’daki bölünme böyle olmuştu...
Evet, bu konuda herkes dikkatli olmalı.
Gündemde ne var ne yok?
BU konuda ketumiyet var, pek konuşmuyorlar. Sadece şunu söyleyebilirim: “Silah bırakma takvimin ilk maddesi değil ama asli hedef bu!”
Niye böyle?
Bir kesimde ‘Hemen silah bırakmayacaklarsa niye görüşüyorsunuz’ gibi... Öbür kesimde ‘Elimizden silahı alıp bizi aldatacaklar’ gibi süreci tıkayacak provokatif endişelere yol açmamak için.
Elde rahatça kullanılacak çok uzun zaman olduğu da düşünülmüyor. “Haziran veya temmuzdan önce bir noktaya ulaşılmalıdır!” Çünkü siyaset seçim amaçlı istismar ortamına girmeden ve örgütteki azgınlar da süreci sabote edecek sansasyonel eylem fırsatı bulamadan bu iş bir noktaya gelmeli.
Neyin karşılığı?
PKK belli bir takvimde silah bırakacaksa, bu neyin karşılığında olacak?
Mesela bana göre asla kabul edilmemesi gereken “demokratik özerklik” dedikleri totaliter yönetimin bögeye hâkim olmasının yolunun açılması?...
“Hayır, bunun kelimesi bile söz konusu değil.”
Peki dünyadaki benzerlerine göre düşünürsek neler olabilir? Avrupa Özerklik Şartı, Kürtçe ile ilgili iyileşmeler, ceza mevzuatında bir takım liberalleşmeler, zamanla şu veya bu ölçüde af?...
Görüşmeler böyle madde madde yapılmıyor. “Genel bir ifadeyle Türkiye’nin demokratik standartlarının yükseltilmesi diyebiliriz.”
AKP ve CHP
BİRÇOK şeyi bilmiyoruz ve bugünden yarına sonuçlanacak bir süreç de değil. İşin tabiatı görüşmelerin içeriğinin bir süre gizli tutulmasıdır; ancak karar aşamasında kamuya açıklanarak Meclis’e sunulur. Onun için bu tür süreçleri “yürütme erki”ne bağlı organlar yürütür. CHP’nin dediği gibi, karar alma ve uygulama gücü olmayan, siyasi sorumluluğu da olmayan “parlamento komisyonları” yapamaz, dünyada da örneği yok.
Bu süreçte AKP ile CHP ilişkilerinin ‘normal’ olması çok önemli. İktidar, CHP ile lüzumsuz çatışmalara girmekten sakınmalıdır. Süreci sağduyu ile götürmenin gereklerinden biri, iktidarla anamuhalefetin diyalog halinde bulunmasıdır.
İngiltere’de IRA’ya silah bıraktırma sürecinde İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti’nin diyaloğu gibi.
Dün Ahmet Türk, “Kanayan bir yara var, herkes merhem sürmeli” diye konuştu. Katılıyorum. Herkes sağduyulu davranmalı.
Paylaş