Paylaş
Bence, muhafazakâr işadamlarının faizli bankaları tercih ettiğini belirten haberdi. Bu haberi Yeni Şafak doğru bir değerlendirmeyle “Muhafazakâr İşadamı Faizli Bankaya koştu” başlığıyla vermişti.
MÜSİAD, TUSKON gibi derneklerin üyesi olan muhafazakâr işadamları üzerine yapılan araştırmanın sonuçlarını açıklayan Doç. Dr. Mehmet Saraç’a göre, muhafazakâr işadamlarının yüzde 45’i faizli bankalarla çalışıyordu. Katılım ortaklığı denilen finans kurumlarıyla çalışanların oranı ise yüzde 25’ten ibaretti. (22 Kasım günlü gazeteler)
EKONOMİK RASYONALİZM
Faizli bankaları tercih etmelerinin sebebi, faizli kredi maliyetinin daha düşük olmasıymış. Saraç şöyle diyor:
“Muhafazakâr işadamları iş hayatında rasyonel davranıyor, ticari bankaları faize rağmen daha mantıklı buldukları için tercih ediyorlar. Faizi göz ardı ederek, maliyet sorununa göre banka tercih ediyorlar.”
28 Şubatçılar “yeşil sermaye” diye hayali canavarlar yaratırken, on dört yıl önce şöyle yazmıştım:
“İrtica zannettikleri türban ve ‘yeşil sermaye’ modernleşme ve sekülerleşme tezahürleridir.” (Milliyet 13 Aralık 1999)
Birçok yazımda İslami kesimde artık eski faiz tartışmalarının, faizsiz ekonomik düzen arayışına ilişkin teorik kitapların artık pek görülmediğine dikkat çekmiştim.
Avrupa tarihinde de piyasa ekonomisinin gelişmesi sürecinde benzer zihniyet değişmeleri yaşanmıştı...
BİRGİVİ VE EBUSSUUD
Kendi tarihimizden bir örnek vermek isterim:
16. yüzyılda Şeyhülislam Ebussuud Efendi, para vakıflarını ve bu vakıfların yüzde 10 faizle kredi vermesini bir fetva ile onaylamıştı. Gerekçesi, bu uygulamanın çok yaygın olması, “örf ve âdet” haline gelmesi, yasaklamanın kamu düzenini bozacağı idi.
Mutaassıp İmam Birgivi ise Ebussuud Efendi’yi “Haramı helal sayıyor” gibi çok ağır ithamlarla suçlamıştı.
Büyük âlim Kâtip Çelebi, Mizan ül Hak adlı kitabında bu olayı anlatır. İmam Birgivi’nin “felsefi ilimleri öğrenmediğini”, bu yüzden insanların örf ve âdetlerini dikkate almadan Ebussuud Efendi’yi haksız yere suçladığını, halk üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını anlatır.
Bir de zamanımızdaki iş hayatının finansman ihtiyacını düşünün. Finansmanın maliyeti nerede düşerse işadamı oraya gidecektir.
YÜZ YILLIK ÖZLEM
Modern ekonomiyi ve ekonomik rasyonalizmi kavramada iki asır gecikmişizdir. Gerileme çağlarında ticareti, girişimciliği, kazancı aşağılayan bir sakat kültür oluşmuştur...
20. yüzyılın başında Abdülhamid, “ahalide servet edinme fikrinin güçlendirilmesini”ni istemişti... Atatürk “Kaç milyonerimiz var ki” diye yakınmıştı. Menderes’in hedefi “her mahallede bir milyoner”di.
Bu tarihsel birikimine dayalı olarak, 1980’lerden itibaren piyasa ekonomisi sayesinde Anadolu hızla gelişiyor, dünkü küçük esnaf artık KOBİ oluyor, Anadolu Kaplanları adeta mucize yaratıyor. 1980 yılında “500 Büyük Firma”nın 241 tanesi İstanbul-Kocaeli dışında, Anadolu şirketleriydi... 2012’de bu sayı 271’e çıktı.
“İkinci Büyük 500 şirket” içinde Anadolu şirketlerinin sayısı daha yüksektir, 291’dir.
Bu, sanayinin Anadolu’ya yayılmasını gösterdiği gibi, Anadolu kavramının siyasi ve kültürel ağırlığının artmasını da yansıtıyor. Aynı zamanda artık “ekonomik rasyonalizm”le düşünen bir burjuvazinin yükselmekte olduğunu da gösteriyor. Türkiye’de muhafazakârlık yükselirken muhafazakârlık içinde modernleşme ve sekülerleşme de artıyor.
Ekonomik modernleşme zihniyetleri de etkiliyor elbette.
Paylaş