Paylaş
“Arap milliyetçiliğinin” en azından Sünni ve Şii Arapları birleştirememiş olması çok ilginçtir. Saddam kalben dini çok önemseyen biri değildi, sosyolojik olarak rejimini Sünni aşiretlere dayandırdı; Şiileri dışladı, zulmetti...
Amerikan işgali ile başlayan “Baas’tan arındırma” politikaları fiilen Sünnilerin dışlanması demekti. Kurulan Şii Maliki iktidarı da Sünnileri dışladı ve zulmetti.
Karşılıklı olarak kinler beslenmiş oldu...
İki ders önemlidir: Dışlayıcı politikalar, başlangıçta öngörülmeyen çatışmalara yol açabilir...
Irak devletini Şii, Sünni ve Kürt kimliklerine paylaştıran Amerikan anayasasının yol açtığı kanlı sonuçlar gösteriyor ki, devletleri kimliklere göre yapılandırmak barıştırıcı olmuyor, aksine çatışmayı körüklüyor.
Demek ki, “eşit vatandaşlık” olmadan barışık toplum olmaz.
KESKİN KİMLİKLER
IŞİD’in hayret verici başarısının temelinde, öfkeli Sünni aşiretlerin ve eski Baas tabanının desteği var. Amerikalılar, “milyarlarca dolar harcayıp Irak ordusunu donattık, eğittik, ama silahlarını bırakıp kaçtılar” diye hayret içindeler. Mezhep duygularının keskinliği yüzünden ortak bir “vatan” kültürü bulunmadığı için, Şiilerden oluşan Irak ordusu, Sünni bölgeler için savaşmadı, buraları IŞİD’e bırakıp kaçtı! Irak ordusunun silah ve mühimmatı ile bankalardaki paralar IŞİD’in eline geçti!
Göreceksiniz; IŞİD de Şii bölgelerini almaya kalkmayacaktır. Zaten adı Irak-Şam İslam Devleti. Sınır mınır yok. Birinci Dünya Savaşı sonunda sınırları çizen “Sykes-Picot düzeni”nin sonudur bu!
Yeni sınırlar, yeni düzen asla kolay kurulamayacaktır. Ortadoğu’nun yıllarca kanlı çatışmalarda debelenmesi ihtimali büyüktür maalesef.
Avrupa’daki adı “etnik temizlik” olan kan banyosunun Ortadoğu’daki adı “mezhep katliamı”dır! Irak’ta da Suriye’de de yaşanan budur; mezhep kimliklerine göre devletler kurmak için yapılan katliamlar...
KESKİN KUTUPLAŞMA!
Başbakan’ın belirttiği gibi, intihar bombacıları da, bu bombalarda öldürülen cami cemaati de “Allah-u ekber” diyor! Gerçekten “Aman Yarabbi, bu ne menem iştir!”
Sayın Başbakan, “Ömer diyeni öldürüyorlar” diyerek Şiilerin mezhep taassubuna işaret etti. Fakat Sünnilerdeki aynı taassubu görmeden tablonun tamamını görmüş olmayız. Hatta daha gerilere gider bu sorun.
Cemel Savaşı’ndan hepimiz ibret almalıyız. Bir tarafta Hz. Ayşe, öbür tarafta Hz. Ali!... “Ashab-ı kiram”, yani Hz. Peygamber’in arkadaşları birbirleriyle savaşıyor!
Hakikaten “aman Yarabbi”!
Üstelik o zaman daha mezhep falan da yoktu! Sebep, siyaseten keskin derecede kutuplaşmış, uzlaşıcı bir çözüm üretilememiş olmasıydı. Bunu sağlayacak kamu kurumları henüz oluşmamıştı, eski kabile duyguları tamamen silinmemişti. O yüzden kan gövdeyi götürecekti. Bugün Irak’ta yaşananlar da entegre olmamış, kamu kurumları tahrip edilmiş bir toplumdaki kanlı kimlikler savaşıdır. Sayın Abdullah Gül’ün isabetli tanımıyla “Müslümanların orta çağı”!
Demek ki, siyasi kutuplaşmadan ve yerleşik kurumları yıpratmaktan sakınmak şart... Siyasette de toplumsal hayatta da uzlaşıcı tavırları geliştirmek şart. Ortadoğu’daki kanlı depremlerden Türkiye’nin daha fazla etkilenmesine meydan vermemek için.
ALEMDAROĞLU’NUN AÇIKLAMASI
İÜ Eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu bir açıklama gönderdi. Bilim Tarihi kürsüsünün, mezunları iş bulumadığı için 1999 yılında Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK kararıyla kapatıldığını, sadece yüksek lisans derslerinin devam etmesine karar verildiğini belirtiyor. Alemdaroğlu “anladığım kadarıyla, Ekmeleddin İhsanoğlu konuyu uluslararası bilim ortamına taşıdı ve sürekli benim aleyhimde yanlış bilgiler yayınlandı” diyor. Franfurter Allgemeine gazetesinde kendisi için “bilimi katleden adam” diye yazı çıkmasını da buna bağlıyor. İhsanoğlu’nun İÜ’den izin almadan 15 defa yurtdışına seyahat yaptığını, hakkında işlem yürütülürken istifa ettiğini söylüyor.
Sayın Alemdaroğlu’nun açıklaması böyle. Fakat o zaman benim konuyla ilgili yazdıklarım bir tarafa, kendisini protesto eden merhum Bülent Tanör ve Toktamış Ateş’ten başka halen hayatta olan profesörlerin yayınladığı bildiriler de arşivlerde duruyor.
Paylaş