Paylaş
Angela Merkel klasik demokrasinin ve devlet anlayışının değerlerini ve davranışlarını temsil ediyor.
Trump ise popülist demokrasiyi ve kişisel yönetim (otokrasi) anlayışını...
Çağımızda bu ikinci tip liderler Batı demokrasilerinde bile yükseliyor.
Önünde zor sorunlar bulunan Türkiye, böyle bir dünyada gemisine yol aldırmaya çalışacak; terörle mücadeleden ekonomiye kadar.
HUKUKEN GÜÇLÜ OLMAK
Şansölye Merkel ülkemizde. Gündemde zorlu sorunlar var: Göçmen meselesi, AB’nin finansman desteği sözünün yerine getirilmemesi, suçluların iadesi, PKK ve PYD...
Terörle mücadelede önemli bir unsur olan suçluların iadesi” konusunda dosyalarımız hukuken çok güçlü olmalıdır. AİHM’nin “terör” saymadığı fiillerden dolayı, mesela tek eylemleri haber ve yazıdan ibaret olan kişileri Alman yargısı iade etmez.
Türkiye’nin böyle dosyalarla iade ısrarında bulunması kendi “terör” tanımını tartışmaya açar ve elimizi zayıflatır. İade taleplerimiz hem “suç tanımı” hem “delil” yönleriyle Avrupa hukuku açısından çok sağlam olmalıdır.
Kuvvetler ayrılığını daha da zayıflatan bir sistem görüntüsünün de elimizi zayıflatacağını görmek gerekir.
Biz ne dersek diyelim dış dünyanın hukukçuları değerlendirecek, kurumları buna göre davranacak. Macaristan hakkındaki kararında AİHM’nin “kuvvetler ayrılığı”nı nasıl anladığı bellidir.
EN ÖNEMLİ SORUN
En önemli sorunumuz 35 yıldır bölücü terördür.
Bugün İncirlik’ten kalkan Alman keşif uçakları DEAŞ hakkında topladıkları istihbaratı Türkiye’ye veriyor, PYD ile ilgili istihbaratı vermiyor!
Obama’nın PYD’ye destek verdiği biliniyordu. Trump makamına oturduktan sonra PYD’ye zırhlı araçlar verildi; ondan habersiz olamaz!
Son zamanlarda pek sevimli dostumuz olan Putin Rusya’sı, açıkladığı 85 maddelik “Suriye Anayasası” taslağında “Kürtlere kültürel özerklik statüsü” yer alıyor.
Moskova’da PKK ve PYD’nin büroları var.
Sorun son derece karmaşıktır. Türkiye’nin gücünü aşan emrivakilerle karşılaşmamak için, “dostlarımızı artırmak” yani bütün ilgili devletlerle ilişkilerimizi geliştirmek zorundayız.
POPÜLİZM VE DEMOKRASİ
Türkiye’nin ilişkilerini geliştirmek zorunda olduğu bugünkü dünyada popülizm sert üslubuyla, müzakere yerine meydan okuma davranışlarıyla kendini gösteriyor.
Jan-Werner Müller popülizmin çoğulculuk karşıtı otoriter bir tavır olduğunu anlatır, sert dilinin de bunun yansıması olduğunu belirtir.
Trump’ın Meksika Cumhurbaşkanı Nieto ile kavgasını biliyorsunuz. Geçen gün de Avustralya Başbakanı Turnbull’la yaptığı telefon görüşmesini “kısa kesmiş”.
Ülkesinde de Avrupa’da da nasıl sert tartışmalar yarattığı belli.
Bir de Merkel tarzı var. Trump görevi devraldığında Merkel’in söylediği şu sözlere bakın:
“Kurallar temelinde, ortak değerlere dayanan ortak bir tutuma sahip olduğumuz takdirde, hepimiz için en iyisi olacağına inancım tamdır... Arada görüş ayrılıkları olsa bile karşılıklı saygı çerçevesinde fikir teatisi ile çözümler bulunacaktır.”.
Merkel’in bu üslubu klasik demokrasinin dilidir. Tepeden bakan ve aşağılayan otoriterizm yerine, “karşılıklı saygı içinde” müzakerelerle çözüm arayan analitik düşüncenin dilidir.
TÜRKİYE İÇİN DOĞRUSU
Merkel’in Türkiye ile çelişen politikalarını elbette eleştiririm; fakat bu tarzını beğeniyorum. Merkel’in yerinde Marine Le Pen veya Orban olsaydı, Ankara’da dünkü müzakereler yapılabilir miydi?
İşte böyle bir dünyada Türkiye diplomasi yapacak; sorunlarının çözümü için.
Ben böyle bir dünyada da klasik demokrasinin rasyonel ve müzakereci dilinin Türkiye için daha yararlı olacağına inanıyorum.
NOT: Bu akşam CNN Türk’te Eğrisi Doğrusu programında saat 19.30’da konuklarımla bu konuları konuşacağız.
Paylaş