Paylaş
Bu, ordunun yenilgisi midir? Böyle düşünmek ordudan bir siyasi tavır beklemek olurdu. Ordu ne yapmalıydı ki, yapmadığı için ‘yenilmiş’ sayılsın?!
Darbe mi?! Müdahale mi?! Muhtıra mı?!
Siyasi tarihimizde ordunun siyasete müdahale etmesinin iyi sonuçlar doğurduğuna dair tek örnek gösterilebilir mi?
Ordudan istenen nedir?
Bütün bu tecrübeler ortadayken CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın, Orgeneral Yalçın Ataman’a söylediği sözlere bakar mısınız:
“Sizin koruyamadığınız Cumhuriyet’e biz sahip çıkıyoruz!”
Dünyaya açık bir insan olarak tanıdığım Salıcı’nın böyle konuşması beni daha bir şaşırttı. Maalesef bu fikirde olanlar epey azalmış olsa da hâlâ mevcuttur. “Genç subaylar” diye atılan manşetler, komutanlar arasına nifak sokmak için yazılan ‘haber’ler, “Ordu göreve” diye yapılan yürüyüşler, hatta “Ordu göreve” çağrısı yapan Üniversite Senatosu kararları henüz hafızalardan silinmeyecek kadar yakın geçmişte yaşanmış olaylardır.
Ordu siyaset yaparsa
Orduların siyaset yapması köylü toplumlarında yaygın bir olaydır. Bizim gibi büyük badirelerden geçmiş bir milletin tarihinde bu daha belirgindir. Fakat zararları da o kadar belirgindir. Ordunun siyasi tartışmalarla nasıl içinden çürüdüğünü gören Yüzbaşı Kazım Karabekir, 1911’de Manastır’da görev yaparken defterine şunları yazmıştı:
“Yakın bir zamanda Balkan devletlerinin de yardımıyla vukuunu muhtemel gördüğümüz bir ayaklanma ordumuzu ve Türk halkını mahvedecek ve Avrupalılar bu hezimeti fırsat bilerek belki de bütün memleketimizi paylaşacaklar!”
Bu facia bir yıl sonra gerçekleşti! Balkanlar’da 170 bin km2 kare toprak kaybettik, 400 bin Türk öldürüldü, bir milyonu tehcir edildi.
Askerin görevi?
Balkan savaşındaki kumandanlardan Mahmut Muhtar Paşa, askerin “askerlik mesleği”ni bırakıp siyaseten ‘vatan kurtarma’ya kafayı takmasının nasıl sonuçlar doğurduğunu anlatır. Paşa’ya göre, “Bir ordu için en büyük felaket, genç subayların askeri vazifelerinin dışında olarak, orduyu ve memleketi düzeltmeye kalkışmaları, kanunları ve nizamları değiştirmeye girişmeleri, hükümeti denetim altına almak, devletin siyasi hayatına etki yapmak gibi maksatlara yönelmeleri”dir.
Balkan bozgununun temel sebeplerinden biri buydu.
Atatürkçüler çok iyi düşünmeli; Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Kongresi’nde neden ordu-siyaset ilişkilerine son verilmesini istemişti?! Hem de İttihatçıların politikada ordudan başka dayanağı olmadığı halde!
Asker ve askerlik
Bugün komutanların orduyu siyasetin dışına çekmesi ve Çankaya’da “herkesi kucaklayan Cumhuriyet” resepsiyonuna katılması eleştirilecek değil, alkışlanılacak bir tavırdır. Şehitler veren ordunun bir de siyasete karışarak yıpranması en büyük akılsızlık olmaz mı? Mahmut Muhtar Paşa’nın belirttiği gibi, komutanların zihinlerini siyasete takarak “askerlik mesleği”ni, yani ordunun askeri eğitimini, ihtiyaçlarını, taktik ve strateji sorunlarını, terörle mücadelenin güvenlik, caydırıcılık ve halkla ilişkiler bakımından çok maharet isteyen inceliklerini ihmal etmesine yol açmaz mı? Çok feci sonuçlar doğurmaz mı?
Bilimsel ve rasyonel düşüncenin asgari şartı, olaylar arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini düşünebilmektir.
Aklın da tecrübenin de gereği, askerin sadece askerlikle uğraşmasıdır. Siyasi gidişatı beğenmeyenlerin halka gitmekten başka yolu yoktur demokrasilerde.
Paylaş