Paylaş
Provokasyon mu, kör fanatizm mi?
Ayin yapan cemaat de hayli tedirgin olmuştu tabii.
Bu sırada Ermeni cemaatinden Garo Paylan’ın CNN Türk’te sağduyulu sözlerini dinledim; olay yerinde Ayasofya’dan bahseden bir afişin bulunmasının hedef saptırmak gibi bir “yönlendirme” olabileceğini söylüyordu.
Sonra anlaşıldı ki, olayın siyasi bir yönü yok.
‘AZINLIK OLMAK’
Türkiye’de ne zaman azınlıklardan söz edilse, hemen Makedonya’daki Türk azınlığından Dr. Zerrin Abaz’ın sözlerini hatırlarım. 2010 ramazanıydı, Neve Şalom Sinagogu’nun düzenlediği, vali ve bakanların da katıldığı iftardayız. Tesadüfen, yanımdaki sandalyede çok zarif, çok saygın bir hanımefendi oturuyor; Makedonya’nın İstanbul Başkonsolosu Zerrin Abaz Hanım... Yahya Kemal’in hemşerisi; duygulu bir sohbet yaptık. O sırada hükümet Sümela Manastırı’nda ayin yapılmasına izin vermişti. Zerrin Hanım’ın hiç unutmadığım sözleri şudur:
- Sümela Manastırı’nı ibadete açmanız çok iyi oldu. Biz Makedonyalı Türkler ‘azınlık’ olmanın ne demek olduğunu biliriz. Bu tür jestler çok iyi...
Bu sözlerini o zaman da köşemde yazmıştım. (Milliyet, 22 Ağustos 2010)
Türkiye’deki bir Yahudi, bir Ermeni veya Rum vatandaşımızın kendisini böyle ‘azınlık’ hissetmemesi için çok dikkatli ve özenli olmalıyız. Empati yapmalıyız.
TARİHİMİZDE ERMENİLER
Bir süredir mesela Ermeni cemaatinin bir çabası dikkatimi çekiyor. Osmanlı tarihinde yaptıkları kültür ve sanat katkılarını anlatmaya, tanıtmaya çalışıyorlar; tabii bilhassa mimari ve müzik dalında.
Bu, “öteki” olmadıklarını gösterme ve saygı görme ihtiyacı gibi son derece insani duyguların dışavurumudur. Büyük keyifle izlemeye, yayınlarını okumaya çalışıyorum.
Maalesef geçen cumartesi “Türk Müziğinde Ermeni Besteciler” konserini izleyemedim. Ama Ermeni Bimen Şen’in “Dilhûn olurum” şarkısı hayatıma damga vurdu dersem abartmış olmam. Mimar Balyan Kardeşleri çıkarın, İstanbul tarihselliğinden neler kaybeder, değil mi?
Devlet yönetiminde, bilhassa Abdülhamid döneminde yüksek bürokraside Osmanlı Ermenilerinin sayısı hayli artmış, Meşrutiyet döneminde çok sayıda Ermeni bakanımız olmuştu.
LOZAN’DA ÇÖZÜLDÜ
19. yüzyılla 20. yüzyılın ilk çeyreği, çok uluslu imparatorlukların milliyetçilikler tarafından yıkılması dönemidir. Asırlarca bir arada ve dostane “teba” olarak yaşayan etnik ve dini topluluklar, eğitimin ve iletişimin gelişmesiyle “uluslaşma” sürecine girdiklerinde dostluklar düşmanlıklara dönüştü, büyük facialar yaşandı.
Balkanlar’dan sonra Anadolu’yu da kaybetme endişesi savunma refleksiyle Türkleri de milliyetçiliğe, ulus devlet arayışına yöneltti...
Tarihteki azınlık sorunları Lozan’da çözülmüştür; hukuken de siyaseten de çözülmüştür.
Kim Lozan öncesinin hafızasıyla zamanımıza bakarsa, büyük hata etmiş olur.
Bugünkü Türkiye’de azınlık sorunu yoktur, azınlıkların çözmemiz gereken sorunları vardır. Dışlanma ve yabancı sayılma hissine kapılmadan, Türkiye’de güvenli ve mutlu yaşamaları Türkiye’yi güçlendirir.
Dün Kumkapı’da Surp Hovannes Ermeni Kilisesi’nin önünde patlayan silahların yeni Ogün Samast işaretleri değil, adi bir olay olduğunu öğrenince rahat bir nefes aldım.
Paylaş