Paylaş
“İttihatçı zihniyet” Ermenilere katliam yapmış, koca imparatorluğu da çökertmişti.
Abdülhamid’in bir arada tutmayı başardığı imparatorluğu İttihatçılar on yılda yıkmışlardı!
Bu söylem, tarihe ideolojik ve kişisel bakışın bir örneğidir. Tarihte “iyi adam” ve “kötü adam” vardır, olaylar ona göre şekillenir... Bugün de desteklenecek “iyi adam” vardır, hücum edilecek “kötü adam”lar vardır!
Tarihin siyasi, kültürel, iktisadi temel faktörleri yoktur sanki!
DENGELER DEĞİŞİNCE
Abdülhamid’in özellikle dış politika dengelerini maharetle kullanan bir devlet adamı olduğu, eğitimde dönemin şartlarında büyük bir modernleşmeyi gerçekleştirdiği kesindir.
Fakat Birinci Dünya Savaşı patlak verince ortada İttihatçıların kullanabileceği denge mi kalmıştı?!
İttihatçılar Almanya ile ittifak yaptıkları için suçlanır, fakat İlber Ortaylı’nın deyimiyle “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu” Abdülhamid zamanında başlamıştı. Modern reformlar için Tanzimatçılar Rusya’ya karşı İngiltere’den destek almıştı... İngiltere, Rusya’yla ittifaka yönelince Abdülhamid ve İttihatçılar için Almanya’dan başka seçenek mi kalmıştı?
Dahası, İttihatçıların ilan ettirdiği İkinci Meşrutiyet de İngiltere’yi tedirgin etmişti; İngiliz sömürgeleri olan Hint ve Mısır Müslümanları da Meşrutiyet isterlerse İngiliz İmparatorluğu çökebilirdi! Öyleyse Osmanlı Meşrutiyeti çökmeliydi! Dönemin İngiliz Büyükelçisi Lowther bunu açıkça yazmıştır.
MİLLİYETÇİLİK FAKTÖRÜ
Klasik imparatorlukların hepsi bugünkü deyimle çokulusluydu. En başarılı örneği elbette Osmanlı’dır. Fakat modernleşme başlayıp da “okul açmak, gazete çıkarmak” söz konusu olunca “Hangi dilde?” sorusuyla birlikte milliyetçilikler ortaya çıktı!
Abdülhamid eğitimde Türkçeciydi. Fakat öyle bir çağdı ki, Abdülhamid’in Harbiyesi’nde bile Müslüman Arap öğrenciler Arapçanın resmi dil olması için kavga ediyorlardı!
Çözüm “herkesin özgürce kendi dilinde okul açması” mıydı? Zaten öyleydi. Tarihçi Anastasia Karakasidou, Makedonya’daki Rum ve Bulgar komitacıların Osmanlı’daki Rum ve Bulgar okullarında yetiştiğini anlatır. Bu yüzden Makedonya kan gölüne dönecek, yönetilemez hale gelecek, Abdülhamid Osmanlı Makedonyası’nda yabancı jandarma kurulmasını kabul etmek zorunda kalacaktır.
MODEL: BALKANLAR
Çokuluslu imparatorlukta modernleşmenin milliyetçilikleri ateşlemesiyle Abdülhamid zamanında biriken bu şiddetli basınç, 1912’de Balkan Harbi olarak patlak verdi, dağılma halindeki Osmanlı feci bir hezimete uğradı, Balkan ulus devletleri büyüdü.
Bizzat Ermeni Krikor Zohrab, Osmanlı’nın Balkan hezimetini Ermeni komitalarının fırsat saydığını belirtir.
Dünya savaşı daha büyük fırsattı; Balkanlar’da yapılanlar Doğu Anadolu’da yapılabilecekti! İttihatçıların “Ermeni Reformu”nu imzalaması ve savaşta Osmanlı’ya bağlı kalmaları için Ermeni komitalarına adeta yalvarmaları sonuç vermedi...
Sarıkamış faciası ve Çanakkale’de kan gövdeyi götürürken, tırmandırılan silahlı eylemler, Van isyanı, Rus ordusunun Doğu’da ilerlemesi ve Tehcir... Netice malum, facialar.
Abdülhamid olsa ne yapardı? Abdülhamid’e Komitacılar niye “Kızıl Sultan” demişti?
TARİHTEN DERS
Tarihte kişilerin rolü elbette önemli olmakla birlikte, daha belirleyici olan, “dip dalgaları”dır: Siyasi, kültürel, sosyolojik, ekonomik faktörlerdir.
Elbette İttihatçılar tecrübesiz ve militan ruhluydu. Olgun ve yumuşak davransaydılar bazı facialar biraz hafif geçebilirdi.
Fakat temeldeki süreç, çokuluslu imparatorlukta iç içe yaşayan geleneksel toplumların modernleşme sürecinde “kendi milleyetçilikleri”ne yönelmesi ve bunun da büyük çatışmalara, facialara yol açmasıdır. Abdülhamid döneminde başlayan bu sosyo-politik dip dalgası, önce Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında herkes için facialarla sonuçlandı.
Onun için “Ortak Acı”dır.
Tarihe “iyi adam, kötü adam” diye bakma yüzeyselliğinin altındaki dip dalgalarını görmek gerekir. Tarihten gelen nefretleri karşılıklı olarak aşmak gerekir. Yeni facialara yol açmamak için, tarihten ders almak ve birlikte yaşamayı zorlaştıran aşırılıklardan sakınmak gerekir.
Paylaş