İslamofobik terör

İngiliz polisi ve Londra’nın seçilmiş Müslüman Belediye Başkanı Sadık Han olayı “terör saldırısı” olarak niteledi.

Amerika’da da Virginia eyaletinde sahur sonrası camiden çıkan cemaatle tartışmaya giren birisi, Nabra Hassanen adlı Müslüman genç kızı öldürdü. Polis bunun “nefret cinayeti” olabileceğini söylüyor.

Bu olaylar İslamofobik duyguların ne tür cinayetlere, terör saldırılarına yol açabileceğini gösteren alarm niteliğindedir.

İKİ GERÇEK

Fakat sadece Batı’daki İslamofobik tezahürlere bakarak “Haçlı ittifakı, Haçlı saldırısı” falan gibi tek yanlı bir hükme varmak çok yanlış olur.

Unutmayalım ki, İngiltere, ülkesindeki Müslümanlara aile hukuku alanında “şeriat mahkemesi” oluşturma izni bile vermiş bir ülkedir.

Bu sene İngiltere’de, 22 Mart’ta Westminster Köprüsü’nde DAİŞ militanları yayaların üstüne araç sürerek ve ateş açarak 4 kişiyi öldürmüşler, 20 kişiyi yaralamışlardı.

23 Mayıs’ta Manchester’da intihar eylemcisi bir DAİŞ militanı konser kalabalığında bomba patlatarak 22 kişiyi öldürmüştü. Yaralı sayısı 20 idi.

Şu iki gerçeği dinimiz ve felsefemiz ne olursa olsun hepimiz görmeliyiz:
. El Kaide ve DAİŞ gibi terör örgütleri İslamofobiyi körüklüyor. Müslüman toplumların feci durumu da Batı’da İslamofobik duyguları körükleyen bir faktördür.
. Kabaran islamofobik önyargılar da Batı’daki Müslümanların ötekileştirilmesine, samimi Müslümanları rencide eden yayınlara, davranışlara ve nihayet saldırılara yol açıyor.

DIŞ DÜŞMAN, İÇ DÜŞMAN

İslamofobinin körüklenmesinde İslam adına yapılan davranışların sorumluluğu büyüktür.

8 Aralık 2014’teki V. Din Şurası’nda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez bu gerçeği ifade etmişti.

Prof. Görmez, bu akımların “İslamın cihanşümul hak ve adalet anlayışına, sevgi, şefkat ve rahmet mesajına gölge düşürmüş, medeniyet yürüyüşünü sekteye uğratmış, Batı dünyasında İslamofobik korkuların oluşmasına sebep” olduklarını belirtmişti.

Maalesef Şura’nın sonuç bildirgesinde böyle bir tespite yer verilmemişti.

Prof. Ali Bardakoğlu’nun da bu konuda bir çok açıklamaları vardır.

Müslümanlar sorunlarına “dış düşman”ın komplosu diye şartlanarak baktıkça, nihayet birbirlerini “iç düşman” diye görerek bugünkü kanlı mezhep boğazlaşmalarına sürüklendiler.

Müslümanlar kendilerini gözden geçirmedikçe bir çıkış yolu bulmaları da mümkün gözükmüyor.

Medresede bilim ve felsefeyi kaldıranlar, “Haçlılar” değildi, Müslümanların kendileriydi!

‘ELEŞTİREL DÜŞÜNCE’

İslamofobi şüphesiz bir insanlık suçudur. Bir milyarı aşkın Müslüman arasında bir avuç mesabesindeki teröristler, bütün Müslümanların imajını lekeliyor.

Teröre karşı çıkmak yetmez.

İslam dünyasında bilim, sanat, temel insan hakları ve hukuk gibi alanlarda yüz akı olacak güçlü gelişmelere ihtiyaç vardır.

İslamofobiden haklı olarak yakınan Müslümanlar, Mısır’da Kıpti klisesi bombalanıp masum Hıristiyanlar katledildiğinde de tepki göstermelidir.

Hülasa Pakistan’lı Muhammet İkbal’in deyişiyle “İslamda Dini Düşüncenin Yeniden Teşekkülü”ne ihtiyaç olduğunu bütün Müslüman beyinler kavramalıdır. Müslümanların kendileri için de insanlık için de...

Son sözü büyük düşünür Aliya İzzetbegoviç’e bırakıyorum:
“Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.”