Paylaş
1906 İskenderiye doğumlu Hasan el Benna, Arapça öğretmenidir, İslam âlimidir. Ömrü İngiliz sömürgeciliği, İsrail saldırıları ve diktatörlük baskıları altında geçti. 1949’da “faili meçhul” bir cinayette şehit edildi.
1928’de kurduğu Müslüman Kardeşler adlı küçük cemaat, büyüdü, idam sehpalarından, hapishanelerden geçerek Mısır’da hür seçimle iktidara geldi, darbeyle devrildi.
Torunu Tarık Ramazan ise 1962 Cenevre doğumlu, demokratik Batı toplumunda büyüdü. Akademik kariyerini fıkıh sosyal ve siyasi bilimlerde yaptı. Halen Oxford’da İslam bilimleri profesörüdür.
DİKTATÖRLÜK İYİ Mİ?!
Hasan el Benna, Mısır’ın kapalı toplum olduğu zamanların düşünürüdür. Dünya deyince sadece Batı’nın sömürgeci tarafıyla İsrail hatırlanırdı. Siyasi kültür de çok dar ve gelenekseldi.
İşte, 1940’larda, Benna’nın siyasi görüşleri:
“Sosyalizm, diktatörlük ya da demokrasi mi istiyorsunuz? İslam’da daha iyisi vardır bunların; cemaatle namaz kılınması toplumsallığı, disiplini ve demokrasiyi aynı anda simgeliyordu!” (J. Esposito, Değişim Sürecinde İslam, s. 86. )
Camaatle namaz kılınmasından sosyalizm, diktatörlük ve demokrasi çıkaran bu naif siyasi kültür, o zamanki Mısır’da siyasi kültürün ne kadar yüzeysal ve dar olduğunun da bir göstergesidir.
ÖNCE EKONOMİDE LİBERALİZM
Üçüncü kuşağı temsil eden torun Tarık Ramazan ise “Çoğulculuk Felsefesinin Gelişimi” adlı kitabın yazarıdır! Daha iki yıl önce NewStatesman’da şunları yazdı:
“İhvan artık alternatif bir ekonomik ve sosyal sistem savunmuyor. İhvan moral değerlerde muhafazakâr, ekonomide liberal hale gelmiştir...”
Hakitaten, çoktandır Türkiye’de, bir süredir de Mısır’da “faizsiz ekonomik sistem, selem senedi ekonomisi” gibi söylemler en azından eski hararetini kaybetti.
Tarık Ramazan hem “Peygamberin İzinde” hem “Radikal Reform” kitaplarının yazarı demokrat bir Müslüman’dır. Fıkıhta radikal reform yapılmasını savunuyor.
MÜSLÜMANLAR VE PİYASA
Hasan el Benna’nın sözlerinde olduğu gibi, demokrasiyle diktatörlüğü harmanlayan naif yayınlar, o yıllarda bizde de çoktu...
Siyasi kültür otoriter ve dar ise, laik veya İslami olması çok fark etmiyor. Kimse laik veya dindar olduğu için daha demokrat olmaz! Bu, siyasi kültürün çeşitlenmesi ve liberalleşmesiyle ilgilidir.
Tarık Ramazan, Müslüman Kardeşler’in düşünce dünyasına, liberal düşüncelerin ilk olarak ekonomide girdiğini söylüyor. Bizde de böyle oldu. Kemalist devletçiliğe karşı İslami devletçilik kitapları 1970’lerde çok yaygındı, Erbakan’ın Adil Düzen’i de totaliter bir devletçi ekonomi kurgusuydu.
Şimdi herkes piyasa ekonomisi diyor.
HANGİ DEMOKRASİ?
Liberal ekonomi tamam, fakat sorun, siyasetin ne ölçüde liberal yani özgürlükçü olduğudur.
Mısır’da İhvan’ın özgürlükler konusundaki tavrını gözlemleme imkânımız olmadı; darbe, yolunu kesti.
Piyasa ekonomisinde başarılı fakat siyasi sistemi “illiberal” yani otoriter ülkeler az değil. Paraya ve güce alışmak kolay; fakat karşımızdakilerin özgürlüğüne alışmak, o kadar kolay
değil! İslam dünyasında demokrasi tecrübesi en gelişmiş olan Türkiye’de de görüyoruz bunu.
Fakat istikamet belli: Yeni gençlerin hepsi Tarık Ramazan gibi Oxford profesörü olmayacak, ama çok daha geniş özgürklükler istiyorlar, bu açık. Sorun, bu uzun değişim sürecinin iyi mi yönetileceği, yoksa taştışmalarla mı geçeceğidir.
Paylaş