Paylaş
Bu “İslam sosyetesi” kavramı Yeni Şafak’ın kaliteli yazarlarından Faruk Beşer’e aittir, şöyle diyor:
“Muhafazakâr insanlarda bile müthiş bir ‘gösteriş tüketimi’ ya da şımarık tüketim görüntüleri gözlemlenir oldu. Sonradan görmüşlüğün bir göstergesi olarak lüks arabalar ve cipler hiçbir gelişmiş Batı ülkesinde olmadığı oranda çoğaldı. Tesettürlü ve de muhafazakâr bayanlarımızı bile ağızlarında sigara, türbanlarının üzerine kaldırılmış at nalı gibi güneş gözlükleri ile en lüks ciplere kurulmuş havalı bir endam ile artık sıkça görebiliyoruz.”
Sayın Beşer doğru bir gözlemle, toplumda “dini değerlere yönelişle birlikte dünyevileşmenin de arttığını” belirtiyor.
SEKÜLERLEŞME SÜRECİ
Sadece varlıklı “İslam sosyetesi” değil, geniş muhafazakâr kitlelerde de Batılı kazanç ve tüketim kalıplarına yöneliş son derece kuvvetlidir.
Bundan başka, zamanımızda dindar kadın, hangi sosyal sınıftan olursa olsun, annesi ve hele de asla ninesi gibi yaşamıyor. İslami kesimde daha sosyal, daha dışa açık, daha eğitimli ve girişimci bir kadın kişiliği gelişiyor.
Tesettürlü kadın yazarlar, fıkıh kitapları ne yazarsa yazsın, cinsiyet eşitliğini savunuyorlar.
Bir bakıma, sosyolog Max Weber’in 1904’te yayınladığı “Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu” adlı başyapıtında yazdıklarının benzerini, özellikle sekülerleşme sürecini Türkiye’deki İslami kesimde de görüyoruz.
Eğitim, kentleşme ve piyasa ekonomisi gibi dinamikler sekülerleşmeyi beraberinde getiriyor. Bu benim öteden beri yazdığım sosyolojik bir gerçektir. (Milliyet, 10 Aralık 2007)
GİDİŞ NEREYE?
Toplumsal ortamı doğru gözlemleyen Beşer, haklı olarak endişelidir:
“Bir taraftan insanımız dine yönelirken, diğer taraftan dinin içini de boşaltmakta, onu sadece dünya amaçlı bir meta olarak tüketmektedir.”
Sosyolog Steve Bruce, İngiltere’de şehirleşme sürecinde kiliseye yönelişin arttığını, mesela 1900 yılında pazar günleri kilise okullarına giden öğrenci oranının yüzde 55 olduğunu, fakat yüzyıl sonra, 2000 yılında bunun yüzde 4’e düştüğünü belirtir! Dindarlığın güçlü olduğu Amerika’da ise modernist kiliseler gerilerken, muhafazakâr protestan kiliseler cemaatlerini koruyorlar. (Steve Bruce, Religion and Modernization, s. 96, 154)
Şehirleşmenin, eğitimin ve piyasa ekonomisinin geliştiği Türkiye’de de yükselen İslami kesimler “sekülerleşme” ile karşı karşıyalar. Avrupa’daki kiliseler gibi camilerin boşaldığı bir Türkiye mi?! ABD gibi dindar ve modern bir demokratik toplum mu?! Veya başka bir sentez mi?!
Bu sualin cevabı kimsenin elinde değildir. İktidar “Dindar nesiller” diyor fakat yeni nesiller daha seküler yönelişli.
AŞIRI SİYASALLAŞMA
Ortadoğu’da ortaçağla cedelleşen İslam, Türkiye’de sekülerleşme ile karşı karşıya. Muhafazakâr kesimde siyasi asabiyet tırmanırken, “dinin içi boşalıyor” yavaş yavaş.
İslam’ın sekülerleşmeyle karşılaşması tarih, sosyoloji, ilahiyat, felsefe boyutları olan muazzam bir meseledir. Dindar zihinlerin bu konulara yönelmesi gerekmez mi; hakiki dini ve ahlaki değerlerin hayatiyet kazanabilmesi için.
Fakat İslami kesimde birkaç kaliteli yazarın dışında neyi görüyoruz? Varsa yoksa siyaset! Varsa yoksa iktidar kavgası! Dinin ahlaki ve manevi değerlerini “boşaltan” önemli bir faktörün de bu siyasallaşma olduğu kesindir. Yolsuzluk iddialarına ahlaki öncelikle değil, siyasi taraftarlık açısından bakılmış olması da “dinin içinin boşalması”nı yansıtan hazin bir gerçektir.
Paylaş