Paylaş
Cumhuriyet ve demokrasi kavramları arasında bazı önemli felsefi farklar vardır. Buna girmiyorum. Türkiye’de siyasi kimliklerini ‘cumhuriyetçi’ olarak tanımlayan kesimin yaşadığı ‘stres’ üzerinde durmak istiyorum.
Kendilerini baskı altında hissediyorlar. Amasya Valisi’nin Cumhuriyet resepsiyonunu bir pastanede yapmak istemesi bu stresi büsbütün artırdı. Korkarım 29 Ekim’de istenmeyen olaylar çıkabilir.
Amasya’da resepsiyon eskiden otel lobisinde yapılırmış, pastane daha iyi mi, kötü mü bilmiyorum. Ama madem bir hassasiyet var. Vali bu konuda dayatmacı davranmamalı, diyalog kurmalı, daha uygun bir yer tespit edilmelidir.
Semboller kavgası
Mesela “Amasya Tamimi”nin imzalandığı Saraydüzü Kışlası binası niye olmasın? Hatta daha uygun olabilir. Benim yetkim olsa “Amasya Tamimi”nin orijinal metnini ve Latin harfleriyle çevirisini büyük bir poster halinde asardım resepsiyon salonuna.
Cumhuriyetçilerin “en hain dimağlar” diye suçlayıp adlarını tarih kitaplarından sildikleri Rauf Orbay’ın, Kazım Karabekir’in imzalarının görülmesi, hatırlanması kötü mü olur?
Dün tarihi gerçeği bir türlü ak-kara diye bölmek kötüydü, bugün başka türlü bölmek elbette yine kötüdür.
‘Cumhuriyetçi’ kesimle aynı felsefi görüşleri paylaşmıyorum. Ancak hem tarihi hakikatlere topluca saygı kültürümüzün gelişmesi için hem ülkenin bir yığın sorunu varken bir de böyle lüzumsuz bir “semboller kavgası”ndan sakınılması için yazıyorum: Fikir planında tartışmalar her zaman yapılabilir, yapılmalıdır da... Ama kamu otoriteleri sembolik davranışlarla ilgili gerilimler yaratmaktan sakınmalıdır.
Bastırılma duygusu
Bastırılma duygusunun insanda yarattığı kaygı ve stresi muhafazakârlar iyi bilirler, bunu başkalarına reva görmekten sakınmalıdırlar.
Bastırılma duygusu sadece mutsuzluk değil, öfke ve militanlaşma da yaratır. Yüz yıllık tarihimizin resmidir bu! Az mı zararını gördük... İdam sehpaları, cezaevleri, sansürler, yasaklar, parti kapatmalar...
Ve toplumsal enerji kaybı!
Sık sık hatırlatma gereğini duyuyorum: Uzakdoğu’nun dünden bugüne kalkınma ortalaması neden yüzde 10’dur da bizimki neden yüzde 5’tir?
Kemalistler de şunu iyi düşünmeli: Dün Türkiye’de aydınlar arasında adeta ‘tek fikir’ Kemalizm’di. Ama son otuz yılda entelektüel inisiyatifi kaybettiler, liberal fikirler yükseldi... Bunun sosyolojik ve felsefi sebepleri nelerdir?...
Açlık grevi
Açlık grevlerini kim yaparsa yapsın, benim desteklemem felsefi olarak mümkün değildir. KCK’lıların bilinen amaçlarla yaptıkları açlık grevi konusunda “Nasıl demokratsın, niye desteklemiyorsun?” diyenlere belirteyim, demokrat olduğum için desteklemiyorum bunu.
Ama bu, olayın insani tarafını görmeme engel değil. Bu açıdan Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in grevcileri ziyaret etmesini, cezaevinde Kemal Gürüz, Teoman Kuman ve Sarp Kuray gibi bazı sanıklarla görüşmesini çok isabetli buluyorum.
İyi bir iklim yarattı en azından. Zaten tutuklu ve hükümlülerin şartlarını insani ölçülerde iyileştirmek için yeni bir taslak üzerinde çalışıyor.
Yargı “tutuklamacılık” inadını sürdürdükçe yasamanın böyle düzenlemeler yapması gerekiyor.
Bakan’ın “Temas Grubu” ile görüşmesi de isabetli, inşallah açlık grevi sona erer... Siyasi gayeler için ölümle ilintili hiçbir yol tasvip edilemez.
Paylaş