Paylaş
Türkiye’nin girişimleriyle ateşkes sağlandığı halde, dün İran yeni şartlar ileri sürüyor, Esad da Doğu Halep’e füzeler atıyordu!
Mahvolan Halep’in doğu kesiminde 50 bin kadar masum sivil ve çocuk kışta kıyamette, aç ve perişan dünyadan imdat bekliyordu.
Sivillerin arasında 1.500 kadar muhalif savaşçı bulunduğu sanılıyor. Bunların önemli bir savaş gücü kalmadığı gibi, Halep Esad’ın eline geçmiş olduğu için önemli bir askeri riskten de bahsedilemez. Buna rağmen 50 bin sivil insana, aranızda muhalifler var diye füze atılıyordu.
Türkiye’nin “insani yardım koridoru” açma çabası da henüz sonuçlanmamıştı.
İSLAM DÜNYASI?
Suriye faciaları gösterdi ki, “İslam dünyası” diye bir siyasi realite yoktur. Arap Birliği’nin de Türkiye karşıtı bildiriler yayınlamaktan başka bir halt edemediği görüldü.
“Bölge dışı güçler karışmasın” sözü, iyi niyetli fakat maalesef boş bir temennidir. İçsavaşı durduracak mekanizmalar ve dinamikler ne Suriye’nin içinden çıkabildi ne de Araplar ve İslam ülkelerinden.
İslam dünyası denilen topluluklarda hukuk, insan hakları, sivil toplum gibi değerler ve özellikle de kurumlar oluşmadığı için korkunç bir kayıtsızlık var, facialar karşısında.
Mezhep ve kimlik saplantılarının bu kadar kan döktüğü başka yer kaldı mı yeryüzünde?
Halep faciasına karşı protesto gösterileri İslam dünyasında dün sadece Türkiye’de, “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” kültürünün bir ölçüde mevcut bulunduğu Türkiye’de yapıldı.
BATI’NIN VEBALİ
Ağustos 2013’te Şam yakınlarında muhaliflere karşı Esad’ın “kimyasal silah” kullandığına dair kuvvetli bulgular ortaya çıktı. Kerry de “inkâr edilemez olduğunu” söyledi.
Fakat Obama “Kırmızı çizgimiz Esad’ın kimyasal silah kullanmasıdır” dediği halde, hiçbir caydırıcı operasyon yapmadı, aksine, araya giren Rusya ile anlaştı!
Suriye’de Rusya’nın nüfuzu o andan itibaren hızla arttı, içsavaş büsbütün canavarlaştı. Türkiye saati ile 13 Aralık’ı 14 Aralık’a bağlayan gece BM Güvenlik Konseyi’nde ABD Daimi Temsilcisi Bayan Samantha Power, Halep faciasını Ruanda ve Srebrenika soykırımlarına benzeterek, ateşkesi sürekli veto eden Rusya ve İran temsilcilerine “Utanmıyor musunuz?!” diye seslendi. Çok haklı...
Fakat bu utançta ABD’nin de payı var.
Petrolün iktisadi değeri azaldıkça, Batı ve özellikle ABD’nin önceliği Ortadoğu’dan Pasifik ve Çin’e kayıyor. Ortadoğu’dan göçmen ve terörist gelmesin, İsrail güvende olsun yeter diyorlar galiba.
TARİHİN DERSLERİ
Birinci Dünya Savaşı’na giden yolda İngiltere’nin “Bağdat’ta Alman görmektense, İstanbul’da Rus görmeyi tercih ederim” diye düşünmesi gibi bir şey mi acaba?
Trump da Rusya ile anlaşmaktan, Çin ile uğraşmaktan bahsediyor açıkça.
Suriye’de içsavaş süreci hem terör örgütleri hem siyasi nüfuz bakımından Türkiye’nin aleyhine, İran’la Rusya’nın lehine gelişti.
Ateşkes çabalarını engelleyen Rusya ve İran’a karşı ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya 7 Aralık’ta ağır bir ortak bildiri yayınlamışlardı.
Bugün ortaya çıkan durum, İran’la Rusya’nın niye ateşkesleri hep sabote ettiğini izah ediyor: Suriye krizi onların lehine gelişiyor.
Rus Bakan Lavrov’un “Halep konusunda Türkiye ile anlaşmak ABD ile anlaşmaktan daha kolay” demesi, Türkiye’den Esad’ı tanımasını isteyeceklerine dair bir işaret mi?!
Bölgede kritik bir eksen kaymasının işaretleri artıyor. Güneyimizde nasıl bir yeni nüfuz coğrafyası oluşuyor, çok dikkat etmeliyiz.
Milli Mücadele ve Lozan diplomasilerinden öğreneceğimiz çok şey var. “1920-1921, Mondros, Sevr ve Kuva-yı Milliye” kitabımın yayınlandığını okurlarıma sunarım. “1920-1921” belgeselinin genişletilmiş metnidir.
Paylaş