Paylaş
Bin Zayed’in bu sözleri Ortadoğu Araplarında yaygın bilinçaltının dışavurumudur.
Bir bakıma faydalı da oldu: Ortadoğu gerçeğini görmemize katkısı olabilir.
Hatırlayınız, “Ortadoğu bataklığı” kavramına nasıl tepki gösterilmişti?
Yakın tarihimizdeki “Medine müdafaası”nı ve Lozan’daki “kutsal emanetler” tartışmasını hatırlamamız da faydalı olacak.
MEDİNE MÜDAFAASI
Birinci Dünya Savaşı’nda Şerif Hüseyin’in isyanı Haziran 1916’da başladı. Hem İngilizlerle pazarlık ve isyan hazırlıklarının tamamlanması bakımından hem Şerif Hüseyin “Türkler sıcağa dayanamaz” dediği için bu tarih seçilmişti!
Şerif Hüseyin Mekke’deydi, Adana’yı bile içine alan bir Arap imparatorluğu ve Arap hilafeti istiyordu. Osmanlı’yı yıkmak için İngiltere’den bol bol altın almıştı.
Hicaz Demiryolu’nun ucunda bulunan Medine’yi 12. Tümen Kumandanı Fahreddin Paşa savunuyordu. İngiliz destekli Arap bedevilerin saldırılarını defalarca püskürttü.
Son aylarda Mehmetçiğe verilen günlük gıda “165 gram buğday ve 5 gram sade yağ”a düşmüştü.
Medine müdafaası şanlı bir destandır.
Osmanlı 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak bütün cephelerden çekildi. Fakat Fahreddin Paşa Osmanlı halifesinden özel bir heyetle emir gelmedikçe Hz. Peygamber’in şehrini bırakmayacağını açıkladı. O özel heyet geldi, zaten askerinin çoğu şehit düşmüş veya hasta olan kahraman Fahreddin Paşa 9 Ocak 1919’da, yani Mondros Mütarekesi’nden 2 ay 10 gün sonra teslim oldu.
KUTSAL EMANETLER
Medine müdafaası 2 yıl 205 gün sürmüştü. Türkler çekilince Şerif Hüseyin’in çapulcuları Mediye’yi yağmaladı!
Bu konularda Doç. Dr. İsmail Köse’nin “İngiliz Belgelerinde Hicaz İsyanı” adlı eserini önemle tavsiye ederim.
Fahreddin Paşa, İngilizler tarafından diğer bazı vatanseverler gibi Malta’ya sürüldü. Tahliye edildiğinde Ankara’ya gelerek Milli Mücadele’ye katıldı, ardından Afganistan Büyükelçiliği’ne atandı.
Afganistan, Milli Mücadele’yi destekleyen ve Ankara’ya ilk diplomatik temsilci gönderen ülkeydi.
Fahreddin Paşa, 1917 yılında Medine’de Peygamberimizin türbesindeki bazı kutsal emanetleri gizlice İstanbul’a gönderdi. Bin Zayed’in zırvaladığı gibi “hırsızlık” için değil, İngilizlerin eline geçmemesi için.
LOZAN’DA LORD CURZON
Mart 1920’de İstanbul işgal edildiğinde bu emanetler Kuvayı Milliyeciler tarafından Topkapı’dan alınarak gizli bir yerde saklandı, yine İngilizlerin eline geçmesin diye.
Lozan’da 27 Ocak 1923 günlü ve izleyen oturumlarda Lord Curzon “1917 yılında Medine’den alınan kutsal eşyaların” geri verilmesini İsmet Paşa’dan resmen istedi.
Bugün Bin Zayed, Curzon ağzıyla konuşuyor.
İsmet Paşa “kutsal konuların siyasi görüşmelere konu yapılamayacağını” ve bu konularda “kimsenin yetkisinin bulunmadığını” belirterek Curzon’un talebini reddetti.
Bugün de kimsenin yetkisi ve haddi yoktur.
İsteyenler, Lozan Tutanakları’nın 3. cildini okusun. (Yapı Kredi Yay.)
Bu olay “Ortadoğu gerçeği” üzerinde düşünmemiz için bir vesile olmalıdır. Tarihçi Şükrü Hanioğlu da yazdı, Ortadoğu Araplarında Osmanlı’ya sempati yoktur. Var zannederek politika yapmak ciddi hatalara yol açar.
Bir de Araplar arası ihtilaflara karışmamalıyız.
Ortadoğu’ya sırtımızı da dönemeyiz. Ülkeler arası güvenlik, diplomasi, turizm ve ticaret; yapmamız gereken budur.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş