Eşit haklar

ÇOBAN ve profesör eşit mi tartışması “hak” ve “liyakat” kavramlarının karıştırılmasından kaynaklanıyor.

Haberin Devamı

Halbuki “hak” alanında insanlar eşittir. İnsan olmaktan gelen eşit “hak”larımız vardır. İnsan hakları kişinin dinine, ırkına, diplomasına, servetine göre kesinlikle farklı olamaz. Mülkiyet ve miras gibi sivil hukuk alanında, ceza, vergi, seçme ve seçilme gibi kamu hukukuyla ilgili alanlarda insanlar “eşit” haklara sahiptir.

İnsanlık bu düzeye modernleşme sayesinde ulaştı.

Modernite öncesinde bütün medeniyetlerde din veya sosyal sınıf ya da soy açısından hiyerarşi, yani hak eşitsizliği vardı.

Hem moderniteyi savunmak hem hak eşitliğine karşı çıkmak anlaşılabilir bir olay değildir.

HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER...

Diploma, uzmanlık, kıdem, tecrübe, yaratıcılık gibi değerler “liyakat”le ilgilidir. Liyakat gerektiren alanlarda “eşitlik” değil, bu değerler geçerli olur.

Haberin Devamı

Kuran-ı Kerim’de beyan edildiği gibi bu alanda “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

Fakat bu, haklarla ilgili fıkhi (hukuki) nitelikle bir ayet değildir. Bilgiyi, öğrenmeyi teşvik eden bir ayettir.

İşte, profesör olmak için çeşitli akademik kademelerden başarıyla geçmiş olmak lazımdır. Ama profesörle odacısı “insan hakları”nda eşittirler.

Oy hakları da eşittir. Çünkü seçimler bilgi yarışması değildir; toplumsal eğilimlerin siyaseten ifadesidir ve ifade hakkı eşittir.

Eşitlik kavramı Fransız İhtilali ile “infilak” ettiği için, esasen cumhuriyetçi dünya görüşünün temel kavramlarından biridir.

EŞİTLİĞİN EVRİMİ

Tarihte liberaller özgürlüğü yücelttiler, eşitliği çok önemsemediler. Kuvvetler ayrılığı ilkesini devletin temel taşı yapan Amerika’nın liberal kurucuları köle sahibi insanlardı!

Fransız İhtilali’nin İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi ise, 1. maddesindeki “İnsanlar, haklar bakımından hür ve eşit doğarlar ve yaşarlar” cümlesiyle başlıyordu.

Köleliğin kaldırılmasının temelinde bu modern felsefe vardır.

Buna rağmen Fransız Jakoben geleneğinde “devrim” en üstün değer sayıldı, “eşitlik” de “özgürlük” de ikincil olarak görüldü. Uzun süre Fransız kadınlarına oy hakkı tanımadılar. Fransız kadınları daha dindardı, kiliseye bağlıydı; onların oyları “devrim”e zarar verebilirdi! Fransa 1945’te kadınlara oy hakkını tanıdı. (Sudhir Hazareesingh,The Jacoben Legacy in Modern France, s. 191)

Haberin Devamı

Bizde kadınların oy hakkı ilk defa Serbest Fırka tarafından programa alındı. Kadınlar ilk defa 1930’da belediye seçimlerinde seçmen oldular, 1935’te parlamentoya girdiler.

1950’ye kadar eşit ve serbest seçimler yapılmadı ama kadın-erkek eşitliği konusundaki gelişmelerle iftihar etmeliyiz.

EŞİT, ÖZGÜR VATANDAŞ

Tarihe bu çok kısa bakış gösteriyor ki, “eşitlik” ve “oy hakkı” gibi değerlerin bugünkü anlamlarıyla geçmişte ideal modelleri yoktur. İnsanlık bugüne evrimleşerek geldi.

Çağımızda özgürlüğün de eşitliğin de tanımı demokratik anayasalarda ve AİHM içtihatlarında yer alan tanımlardır.

Eşit haklara sahip kadın ve erkek vatandaşlar...

“Millet” yani bir arada yaşama iradesine ve değerlerine sahip bir nüfus haline gelmenin de yolu budur: Aynı bayrak altında aynı hukuki otoritenin yönetiminde özgür bireyler olarak eşit haklara sahip vatandaşlar toplumu.

Haberin Devamı

Modernleşme tarihimizin ilk kavramlarının Namık Kemal’in dilinde hürriyet, eşitlik, hukuk, kuvvetler ayrılığı gibi değerler olmasının manası büyüktür.

Bu değerleri hâlâ yeterince özümseyemediğimiz için hâlâ dünya hürriyetler sıralamasında utanç verici düzeylerdeyiz. Hâlâ içimizdeki “öteki”nin eşit haklara sahip olmasını tam içimize sindiremiyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları