Paylaş
Fırat Kalkanı harekâtı haklı sebeplerle 24 Ağustos’ta başlamıştı. 20 Aralık tarihine kadarki üç ay içinde 21 şehit, fakat DEAŞ’ın güçlü olduğu El Bab’daki çarpışmalarda 16 şehit!
DEAŞ’ın asıl direnişini El Bab’da yapacağı baştan belliydi.
Dün Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, “2 bin kilometrekare civarında bir alanın teröristlerden temizlendiğini”, Türkiye’nin güvenliği için El Bab’ın çok önemli olduğunu vurguladı.
ESAD MEMNUN!
Bakan Işık hamasetten uzak, bu sebeple de inandırıcılık oranı yüksek bir üslupla konuşuyor. Askeri uzman olmadığım için de El Bab harekâtı hakkında eleştirel bir değerlendirme yapamam. Şehitlerimize rahmet, askerlerimize yürekten başarılar dilerim ancak.
Fakat sorunun dış politika yönünü irdelemek mümkündür ve gereklidir.
Suriye ve genelde Ortadoğu’da iktidarın öngörülü bir politika izlediği söylenemez.
Dış politikada kullanılması gereken diplomatik dil yerine, hem ideolojik hem iç politik sebeplerle hamasi dil kullanılması öngörülü politikaları engelledi.
İşte, “Moskova Bildirisi” ile muhaliflerin Esad hükümetiyle anlaşma yapmasını istedik değil mi?
Dün Şam yönetimi memnuniyetini ve “bunun yeni bir başlangıç olabileceğini” belirtti, değil mi?
Evet, Esad memnun; bir çözüm kapısı açılacaksa varsın olsun. Fakat...
‘ESAD GİTSİN’ POLİTİKASI
Ankara daha bir ay önce, 29 Kasım’da “Suriye’ye devlet terörü estiren zalim Esad’ın hükümdarlığına son vermek için girdik” diye ilan etmişti!
Putin’in müdahalesiyle iki gün sonra bu sözü yumuşatmıştık. Fakat bu daha ziyade Putin’in prestijini artırdı. Sonunda Rusya ve İran’la birlikte “Moskova Bildirisi”ne de imza koyduk.
Buraya gelineceği belliydi.
Washington Post’un Ortadoğu uzmanı Liz Sly 12 Mayıs’ta “Esad zemin kazanıyor” başlıklı yazısında Rusya ve İran’ın askeri desteğiyle “Esad’ın eli güçlenmiş olarak masaya oturacağını” yazmıştı.
Bizim uzmanlar da bunu söylüyordu.
Üstelik, beş yıl boyunca Türkiye “Esad gitsin” politikasına öncelik verirken Esad da PYD’yi destekledi. PYD’nin destekçilerinden biri Esad oldu!
Sonunda öyle bir noktaya geldik ki, Türkiye “Moskova Bildirisi” ile “Esad gitsin” politikasını fiilen bırakmaktadır.
KEŞKE...
Keşke zamanında bu esnekliği gösterseydik, altı ay hatta bir yıl evvel “Önceliğimiz terörle mücadeledir, rejim değildir” deseydik de Rusya’nın inisiyatifiyle bu noktaya gelmiş görüntüsünü vermeseydik, değil mi?
Suriye politikasının yanlışlığını ve maliyetini sonunda Numan Kurtulmuş da dile getirdi.
Bir kriz anında Putin’in nasıl davranacağını “uçak düşürme” hadisesinde gördük üstelik.
Batı’yla bu kadar gerginleşmeye lüzum var mıydı? Sorunları “kapalı kapılar ardında görüşmek” ve Batı ile çatışmalar yaşayan bir ülke görüntüsünü keskinleştirmekten sakınmak daha doğru olmaz mıydı?
Mısır’la sert kavganın kime faydası oldu?
ÇIKARILACAK DERSLER
Bütün bunlara bir “laboratuvar” gibi bakarak iki hususu vurgulamak isterim.
Fikir ve ifade hürriyetinin, eleştirilerin önemi: Keşke zamanında Suriye politikasını eleştirenlere “Esadcı, Baasçı” diye yüklenmek yerine, kulak verseymişiz değil mi?
İdeoloji yerine realizm: Ortadoğu karışmaya başladığında “Yüzyıllık parantez kapanıyor” diye tarih romantizmine kapılmak yerine, Ortadoğu sosyolojisinde büyük ve kanlı sorunlar çıkabileceğini düşünerek rasyonel bir siyaset izleseydik, değil mi?
NOT: Bu akşam CNN Türk’te saat 19.30’da “Eğrisi Doğrusu” programında konuklarımla bu konuları konuşacağız.
Paylaş